Türkiye bu açığı taşıyamaz, devalüasyon kaçınılmaz

Kendimi bildim bileli Türkiye’nin döviz açığı vardı. 1970’lerde bu açığı kapatmak için “Dövize çevrilebilir mevduat” gibi çılgın fikirler uygulamaya sokulmuş ama kâr etmemişti. Sorunu kökünden çözmenin yolu Türkiye’nin döviz gelirlerini artırmaktan geçiyordu. Bunun için 24 Ocak 1980 kararlarıyla Türkiye dışa açıldı. 24 Ocak kararlarını 1980’lerde aynı hedefe yönelik başka kararlar izledi. İhracat gerçekten de patladı. Ama dışa açılma Türkiye’nin ithalatının da patlamasına neden oldu. Dönemin iktidarlarının planlama fikrinden haz etmemesi nedeniyle ithalata bağımlı bir sanayi oluşmuştu. İthalatın ihracattan çok hızlı arttığı yıllarda dış ticaret açığı ve ona bağlı olarak cari açık patlıyor, Türkiye yine döviz açığı yaşıyordu...

Dün Türkiye’nin 2022’de ne kadar dış ticaret açığı verdiğini öğrendik: 109.5 milyar dolar. Bu bir rekor. Bunda ithalatta yaşanan patlamanın payı büyük. Türkiye’nin ithalatı geçen yıl, bir önceki yıla göre yüzde 33 artarak 363 milyar dolara çıktı. Buna karşılık ihracat geçen yıl yüzde 13 artabildi. Üstelik sene sonuna doğru ithalattaki artış oranı ihracat artışının üç-dört katına ulaşmaya başladı. Nitekim yine dün açıklanan verilere göre Aralık ayında ihracat bir önceki yıla göre sadece yüzde 3 artarken ithalat yüzde 12,2 büyüdü.

İthalattaki patlamanın nedenleri az çok biliniyor. En önemli neden, petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki artış. Altın ithalatında yaşanan tırmanışın da payı büyük. Ama enerji ve altından bağımsız olarak geçen yıl diğer ithalat kalemlerinde de güçlü bir artış yaşandığını görüyoruz. Bunun sebebine birazdan geleceğim.

Peki ihracat artış oranı neden ithalatın bu kadar gerisinde kaldı? Doların alıp başını gittiği 2021’in Aralık ayında iktidarın alay-ı vala ile uygulamaya soktuğu “Türkiye Ekonomi Modeli”ne göre tersinin olması, ihracat gümbür gümbür artarken ithalatın artış oranının azalması gerekmiyor muydu?

İhracatın durmasının sebeplerinden biri, Türkiye’nin ana ihracat pazarı olan Avrupa ülkelerinin, Rusya-Ukrayna savaşı ve Avrupa Merkez Bankası’nın uygulamaya başladığı sıkı para politikası nedeniyle durgunluğa girmesi. (Ama son verilerin gösterdiği gibi ilk başta korkulan kadar sert bir durgunluk değil bu.)

İhracatın artış oranının ithalattaki büyümenin çok gerisinde kalmasının bir nedeni daha var, o da TL’deki değer kaybının geçen yıl enflasyonun çok gerisinde kalması. Türkiye geçen yılı kabaca yüzde 100 oranında üretici fiyat enflasyonuyla kapattı. TL’nin dolar karşısındaki değer kaybı ise yüzde 30 oldu.

Kendinizi ihracatçıların yerine koyun: Elektrik maliyetiniz dört katına, doğalgaz maliyetiniz üç katına çıkmış. Enflasyon nedeniyle bütün maliyetleriniz katlanarak artmış ama TL aynı oranda değer kaybetmemiş... Ürettiğiniz ürünün dolar veya Euro cinsinden fiyatını artırmak zorundasınız. Aksi takdirde zarar eder ve batarsınız.

İyi de rakip ülkelerdeki şirketlerin enflasyon diye bir derdi yok. Bir sene önce hangi fiyattan mal satıyorlarsa yine aynı fiyattan satıyorlar. Müşterilerinizi birer ikişer ellerinizden almaları kaçınılmaz, öyle değil mi? Nitekim öyle de oldu.

Türkiye’nin ihracatının durmasının ikinci nedeni işte bu.

Çare? Tayvan gibi çip, Güney Kore gibi cep telefonu satsaydık, TL’nin değeri ve ürünün fiyatı çok da önemli olmazdı. Zam yapsak da müşteriler el mecbur bizden almaya devam ederlerdi. Yani asıl çare, Türkiye’nin katma değerli ihracat yapması, müşterilerin ucuz olduğumuz için değil ürettiğimiz ürünleri aynı kalitede başka üreten olmadığı için bizi tercih etmesi.

Ama şurada biz bizeyiz, gerçekçi olalım, Türkiye yüksek teknoloji ve katma değer konusunda yirmi yılda bir arpa boyu yol gitti. Yüksek teknolojinin ihracattaki payı yirmi sene önce de yüzde 3’tü, bugün de yüzde 3.

Öyleyse? Bu koşullarda ihracat nasıl yeniden koşmaya başlayacak? İthalattaki artış nasıl dizginlenecek? (Evet, ithalattaki büyük artışın sebeplerinden biri de doların enflasyondan az artması, yani TL’nin reel olarak değerlenmesi.)

İhracatçılar bunun nasıl yapılacağını uzun zamandır söylüyor: Kurun enflasyon kadar artmasıyla. Yani TL’nin enflasyon kadar değer kaybetmesiyle. Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mustafa Gültepe bunu aylardır savunuyor. Ege İhracatçılar Birliği Başkanı Jak Eskinazi ise geçen hafta oran verdi: “24 Ocak 1980’deki gibi yüzde 30’luk devalüasyon gerekiyor.”

Seçim öncesinde dolarda 1 liralık artışa dahi tahammülü olmayan iktidarın bunu yapması elbette çok zor. Ama görünen köy kılavuz istemiyor, seçimden sonra büyük bir devalüasyon geliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Barış Soydan Arşivi