Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Rüştü ilk de değil son da

Çok tartışmalı bir kişi olduğu malum. Sadece yazdığı Şeytan Ayetleri kitabı yüzünden değil. Ona yönelik sık yapılan eleştirilerden biri “etnik kökenini” (Hint asıllı bilindiği gibi) unutmuş olmasıdır. Öyle midir değil midir bilemem, ayrıca benim açımdan bir önemi de yok ama o bölgelerden yoldaşlarımın Pakistanlı Benazir Butto ya da Tarık Ali gibi aynı coğrafyadan gelmesine rağmen Rüştü'yü, onlar gibi olmamakla suçlayıp, fazla “anglosaxon” bulduklarını bilirim. Malum kitabına, o çok gürültü kopardığı dönemlerde, bu eleştiri çerçevesinden bakan sosyalist arkadaşlarım bunlar.

Kafasına koyanı engellemek zor

İran’da Humeyni’nin bizzat duyurduğu bir fetvayla uzun zamandır ölüm korkusuyla yaşadı Rüştü. Söz konusu fetva kaldırıldıktan sonra bile son derece dikkatli bir yaşam sürdürdüğünü duyardık.

Ama, kafasına vurmayı/öldürmeyi koyanı engellemek mümkün değil. New York’ta, herhalde güvenlik önlemlerinin de alındığı bir etkinlikte, bıçaklı saldırıya uğrayarak ağır yaralandı Rüştü. Haberler doğruysa yoğun bakımda olan yazar bir gözünü de kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Elbette lanetliyorum saldırıyı. Savunulacak bir yanı yok.

Hep oldu, hep de olacak

Salman Rüştü, çok ama çok berbat bir geleneğin son kurbanı oldu. Şimdilik tabii. Yazdıkları yüzünden saldırıya uğrayan sayısız yazardan biri de o. Umarım bununla atlatır. Onun kadar şanslı olmayan kimileri var ki hayli trajik olmuştur sonları. Sadece yazdıkları kitaplar, görüşlerini dile getirdikleri yazılar yüzünden hem de. Bizde Sabahattin Ali bunlardan biriydi. Yazdıklarından hoşlanmayan egemen/karanlık çevreler bir tetikçiye öldürttü onu. Aslında hiç de düzen karşıtı biri olmamasına rağmen, döneminin en ünlü gazeteci Ahmet Emin Yalman da, dinci fanatik Hüseyin Üzmez tarafından kurşunlanmıştı. Elbette sosyalist olduğu için, tabii ki hoşa gitmeyen kitapları yüzünden de öldürülmüştü Ümit Kaftancıoğlu. Çok var maalesef. Bir ülkenin böyle bir şeceresinin olması çok acı gerçekten.

Kolay sanılır ama yazan biri olmak, hele kamusal alanda bir parça görünür de olunmuşsa, tehlikede olmak demektir. Abarttığım sanılmasın ama gazeteciler Cihan Hayırsevener Bandırma’da, Güngör Aslan da Kocaeli’nde, yazdıklarıyla rahatlarını kaçırdığı, haksız çıkar elde etmelerini engelledikleri kişilerce katledildiler. Sadece yolsuzlukları yazdıkları için. Rus gazeteci Anna Politkovskaya da, Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Çeçen savaşındaki tutumunu eleştirince “birileri tarafından” kurşuna tutularak öldürüldü.

Yazarları, şairleri, çizerleri her çağda, hemen hemen her çoğrafyada ya devlet ya da fanatikler vurdular ya da öldürdüler. Tabii, gazeteciler için risk daha fazla ama yazdıkları yüzünden şiddetin hedefi olup yaşamını kaybedenlerin sayısı belki de binleri bulur, tarih boyunca. Geçen yüzyılın en çarpıcı cinayetlerinden biri Avusturyalı yazar Hugo Bettauer’in katledilmesiydi örneğin. 1920, Yahudi nefretinin zirve yaptığı yıllar. Bettauer sosyalistti, yazdıklarıyla “ülke gençliğini yozlaştırdığı”, “komünist fikirleri aşıladığı” gerekçesiyle Avusturya Nazi Partisi üyesi Otto Rothstock adlı bir faşist tarafından vurularak öldürüldü. Egemenlerin bazı tutumları asla değişmiyor. Onlar için zaman durmuş gibi sanki. Tıpkı bugün olduğu gibi o gün de, “Bettauer’i kültürümüzü kurtarmak için öldürdüm” diyen katili kurtardılar. Parti üyesi olacak kadar “aklı” olan naziyi deli gösterip, akıl hastanesine yolladılar. Herhalde “akıllanmış” olmalı ki, faşist katil iki yıl sonra serbest kaldı.

Servet’ye yapılan şiddet

Okumak lütfunda bulunan varsa, Kitap Kokusu adlı kitabımda da yer verdiğim Miguel Servet’yi de analım yeri gelmişken. Protestanlığın dinsizlikle suçladığı ilk kurbandır bu talihsiz adam. Şöyle yazmışım hakkında: “Birçok kimsenin özgürlükçü, yenilikçi olduğunu sandığı Calvin, görüşlerinden ötürü Servet’yi, dine aykırı olduğu ileri sürülen kitabını vücuduna asmak suretiyle ateşe attırdı. ‘Servet demir bir zincirle direğe asılır, zayıf vücuduna kalın bir ip dolarlar. Bedeniyle kesici ip arasına işkenceciler, Servet’nin bir zamanlar kardeşçe görüşlerini almak için Calvin’e gönderdiği kitabı ve bu kitabın müsveddelerini koymuşlardır’ diye anlatır bunu büyük Zweig”.

The Guardian gazetesi Rüştü’ye yapılan saldırı sonrası aynı akıbete uğramış yazarların bir listesini yapmış.(Bkz: Writing is dangerous: an endless list of murdered writers | Social Bites). Bazılarını paylaşayım; çoğu İslam coğrafyasından maalesef. Mısırlı yazar Farag Foda, İslam düşmanı olarak görüldüğü için Haziran 1992'de Kahire'deki evinin yakınında İslam Meclisi adlı dinci grubun bir üyesi tarafından vurularak öldürüldü. Yine Mısır’da Ekim 1994’de dünyaca ünlü yazar, Nobel ödüllü romancı Necib Mahfuz bir dinci fanatikçe boynundan bıçaklandı.

Afganistan'da, Pen Club üyesi iki yazar Abdullah Atefi ile Dawa Khan Menapal, Taliban’ın Kabil’e girmesinden kısa süre sonra katledildi. Myanmar’da iki şair, Myint Myint Zin ile K Za Win cunta tarafından öldürüldü. Adı geçen ülkede yine cunta tarafından en az beş yazarın öldürüldüğü belirtiliyor. The Guardian’ın listesi uzun. Bir de eskiden çete mensubu olup da sonradan çetedeki deneyimlerini anlattığı bir kitap yazan, radyo spikeri bir Türk’e de, Nedim Yaşar’a da, yer verilmiş listede. Bilmiyordum bu cinayeti, Yaşar, 2018'de Kopenhag'da (Danimarka) vurularak öldürülmüş meğer.

Bu cinayetlerin, ister devlet eliyle ister fanatiklerce işlensin çetelesini tutmak mümkün değil. Kafasına öldürmeyi, vurmayı koyan bunu bir biçimde yapıyor. Eylemini dayayacağı bir de “meşruiyet”i olunca saldırganın sabrı da okuyor, zamanı da.

Salman Rüştü bu “sabrın” kurbanı oldu işte.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi