Mustafa K. Erdemol
'Neofaşist ayaklanma'... Brezilya’da 'Capitol' görüntüleri
Yani “Brezilya’nın ya da Amazonların Trump’ı” benzetmesi doğruymuş meğer. Ben Trump’ı andırdığını düşünürdüm en fazla ama “benziyor” diyenler haklı çıktı. Eski Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro gerçekten “ülkesinin Trump’ı". Başkanlık seçiminde yenilgiyi kabul etmeyen eski ABD Başkanı Donald Trump’ın taraftarlarını Kongre binasını (Capitol) basmaya yolladığı gibi Bolsonaro da destekçilerini Brezilya parlamentosu ile Yüksek Mahkeme’yi basmaları için kışkırttı. Lula’nın görevi resmen devralmasının üzerinden henüz bir hafta geçmişken üstelik.
Bu “sıradan destekçi öfkesi” denecek kadar basit bir gelişme değil. Brezilya’nın solcu Devlet Başkanı Luiz İnacio Lula de Silva’nın dediği gibi “neofaşist” bir ayaklanma girişimi. Lula, Bolsonaro'yu kastederek "Bu soykırımcı, Miami'den sosyal medya aracılığıyla bunu teşvik ediyor. Herkes eski başkanın bunu teşvik eden çeşitli konuşmaları olduğunu biliyor" diye ekledi. Doğru tabii.
Din yine gündemde
Brezilya bayrağının renkleri olan sarı yeşil kıyafetlere bürünmüş aşırı sağcı Bolsonaro destekçileri güvenlik barikatlarını aşarak çatılara tırmandı, camları kırdı, resmi binalara saldırdı.
Bu kadar delirmelerinin nedeni seçimin hileli olduğunu söyledikleri ikinci turunun Yüksek Mahkeme tarafından iptal edilmemesi. Bu gerekçeye bunlardan başka inanan da yok bu arada. Ama buna rağmen herkesin doğru olmadığını bildiği bir iddiayı dillendirip sapıtmalarının nedeni solcu Başkan Lula’nın Brezilya’da dini özgürlükleri azaltacağına inanmaları.
Bolsonaro’yu bu nedenle dinlerinin “kurtarıcısı" olarak görüyorlar. Önceki başkanlıklarında tüm çabası yoksullukla mücadele olan Lula’nın dini özgürlüklere yönelik en küçük bir tehdidi olmamışken Bolsonaro’nun tosunlarının bu palavraya sarılmaları tüm sağcıların ortak hastalığı. Ellerindeki en iyi silah din çünkü. İkinci gerekçeleri de Lula’yı "Brezilya için komünist bir tehdit" sanmaları. “Din elden gidiyor ile komünistler geliyor"dan başka malzemeleri yok bu sağcıların. Her yerde aynılar.
Eylem alanları rastlantı değil
Bolsonaro destekçisi aşırı sağcıların çeşitli kentlerde yollara barikatlar kurup, Lula yanlılarına saldırmaları ordu tarafından yüzüstü bırakıldıklarına inanmalarından kaynaklanıyor söylenenlere göre. Bu nedenle “meseleyi" kendi ellerine almaya karar vermişler. Ama ordudan yine de umut kesmiş değiller. BBC'ye göre protestocuların başkentte toplandığı ordu karargahı, Kongre, Yüksek Mahkeme, Başkanlık Sarayı’nın bulunduğu Üç Güç Meydanı'na sekiz kilometre uzaklıkta. Bu alanın seçilmesi rastlantı değil.
Trump gibi konuştu
Bakın benzerlik inanılmaz gerçekten de. Taraftarlarını Kongre binasına yolladıktan bir süre sonra “tepkide haklılar ama protestocular artık eve dönmeli" diyen Trump gibi Bolsonaro da meclis baskının ardından “barışçıl gösteriler demokrasinin bir parçası ama kamu binalarını işgal etmek, zarar vermek çizgiyi aşmaktır. Buna artık son verilmeli" dedi. Cümleleri bile Trump’tan kopya Bolsonaro’nun. Sağın dili ortaktır, coğrafya fark etmez.
Ordu tam anlamıyla destek vermese de protestoları bastırma konusunda pek istekli görünmüyor. Başkanlık Sarayı’nda çok sayıda asker koruma görevi için orada ama varlıkları binanın tahrip edilmesini önlemedi. Bolsonaro destekçileri Brezilya'daki askeri üslerin dışında toplanmaya başlamıştı. Lula'nın göreve dönmesini engellemek için askeri müdahale çağrısında da bulunmuşlardı. Orduyu göreve çağırma ısrarında göstericilerin haklılık payı var. Çünkü ordu aslında Bolsonaro’yu destekliyor. Ülkenin uzun bir cunta yönetimi geçmişi var. Ordu “durumdan vazife çıkarıp" yönetime el koyabilir inancı da yaygın.
Ordunun durumu
Ancak ordu bunu yapar mı? Mümkün ancak uluslararası ortam buna pek uygun değil. Amazonları ranta açarak ABD’li firmaları memnun eden Bolsonaro ABD’de tekellerin işine gelir elbette ama bölgenin en büyük ekonomisi olan Brezilya dışa açık, uluslararası sermaye için de çok büyük bir pazar. Lula döneminde de bu değişecek değil. Brezilya demokrasisi bu haliyle ABD ya da diğer batılı güçler için bir tehdit değil. Dolayısıyla “ortadan kaldırılması gereken” bir demokrasi yok ülkede. Lula’nın populist solcu bir lider olduğunu, sistemi değiştirmeye hem niyeti hem de gücü olmadığını belirtelim. Halk yanlısı bir politika uygulayacaktır ama üçüncü kez seçilmesinde ülke sermayesinin önde gelenlerinin yanısıra ülkenin en etkili sağ partilerinden biriyle işbirliği yapması bu politikalarında ne kadar ileri gidebileceği konusunda bir fkir verebilir.
Halkçılık artık büyük sermaye için tehlikeli olmaktan çıktı. Aksine toplumsal itirazları engelleyen bir tarafı olduğu için büyük tekellerin desteğini bile aldığı oluyor zaman zaman.
Lula’ya verilen destekte sermayenin de olduğu unutulmamalı. Lula’nın önünde bir engel yok.
Ordu fikir değiştirirse o başka.