Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Güney Afrika’dan Dava Adımı İsrail Soykırım’dan Yargılanacak

Tabii ki ilginç. 20. yüzyılın en büyük, en korkunç soykırımına uğramış bir halkı temsil ettiği iddiasındaki İsrail’i, 21. Yüzyılın “soykırımcısı” saymak çok çarpıcı gerçekten. Güney Afrika’nın BM Uluslararası Adalet Divanı'nda (UAD) bir dava açarak İsrail'i Gazze'de soykırım yapmakla suçlaması, dava sonucu ne olursa olsun, çok önemli bir gelişme.

İsrail iddiayı "tiksintiyle" karşıladığını duyurup bunu yeni bir "kan iftirası" olarak nitelendirdi. Anlaşılabilir bir tepki elbette. Kan İftirası Yahudilerin, Hıritisyanları kanlarını dini ritüellerde kullanmak amacıyla öldürdüğü yüzlerce yıllık bir yalandır. Bu iftira yüzünden Yahudi topluluklar yaşadıkları her yerde baskı, zulüm, acı gördüler. Alçakça bir iftiradır, kuşkusuz.

Güney Afrika’nın başvurusunda, “kan iftirası”na benzetilemeyecek derecede somut gerçekler var ama. Bu gerçeklerden yola çıkılarak yapılmış zaten bu başvuru da. Gazze’de yaklaşık 23 bin Filistinlinin yaşamını yitirmesinin yanısıra, öldürülemeyen Filistinlilerin de İsrail tarafından topraklarından sürülmek istendiği gerçeği var ortada. Uluslararası Adalet Divanı’na bu nedenle başvuruyor Güney Afrika. Atılmış bir iftira yok yani.

SOYKIRIM İDDİASI KABUL EDİLİR Mİ?

Bence zor ama Güney Afrika’nın başvurusunun kabulünü belki de kolaylaştıracak gerekçeler de yok değil. Bunların başında İsrailli yöneticilerin yaptığı açıklamalar geliyor. Şubat 2008'de dönemin İsrail Savunma Bakan Yardımcısı Matan Vilnai, Gazze'deki Filistinlileri "holokost" (Soykırım) ile tehdit etmişti örneğin. İsrail ordu radyosuna verdiği bir röportajda Filistinliler için "Kendilerine daha büyük bir shoah (İbranice’de Soykırım) getirecekler çünkü biz kendimizi savunmak için tüm gücümüzü kullanacağız" demişti Vilnai.

İsrail resmi jargonunda Shoah sözcüğü sadece Nazilerin Yahudilere yönelik o iğrenç soykırımını ifade etmek için kullanılır. Başka soykırımlardan söz edilmesinde de pek hazzetmezler İsrailliler. Yirminci yüzyılda soykırımın sadece Yahudilere yapıldığını savunurlar. Bu nedenle bir bakan yardımcısının bu sözcüğü uluorta kullanması meseleden haberdar olanlar için gerçekten çarpıcıdır. Vilnai’nin bu korkunç ifadesinden tam on ay sonra işgalci İsrail güçleri Gazze’ye saldırmış, çoğu kadın ya da çocuk 1400 Filistinli’yi katletmişti. Ama kimse, yani “uluslararası toplum” buna -bakan yardımcısı açıkça olacağını söylediği halde- Shoah ya da Soykırım dememişti.

Nazilerin Yahudileri katledişine sesini çıkarmayan “uluslarası toplum”, bugün de Filistinlilerin İsrail eliyle ortadan kaldırılmasına sesini çıkarmıyor. Tarih, mağdurla zalimin rol değiştirdiği tekrarlardan ibarettir. İşte bu yüzden zamanında Nazilerin yaptıkları nasıl, (alçakça, insafsızca) “normal” karşılandıysa, bugün de İsrail’in yaptıkları “normal karşılanıyor. İsrail'in 2008'de gerçekleştirdiği katliam BM, BM Güvenlik Konseyi, Avrupa Birliği, Arap ile Müslüman dünyası tarafından ciddiye alınmadığı için “doğal” sayıldı adeta.

Ama şimdi nihayet, uluslararası alanda, nu utandıran sessizliği bozan önemli bir adım atıldı. Yıllarca, beyaz azınlığın yönetiminde tüm haklarından mahrum kalmış bir toplum olan Güney Afrika’da hükümet Filistinlilere yapılanlara artık tahammül edemedi. Ülkenin bu konudaki duyarlılığında şaşılacak bir yan yok. Güney Afrika'nın 84 sayfalık başvurusunda İsrail'in eylemlerinin "Gazze'deki Filistinlilerin önemli bir bölümünün yok edilmesini amaçladığı için soykırım niteliği taşıdığı" belirtiliyor.

Dünya mahkemesi olarak da bilinen UAD'den yasal olarak bağlayıcı bir dizi karar talep ediyor Güney Afrika. Mahkemeden, İsrail'in "Soykırım Sözleşmesi kapsamındaki yükümlülüklerini ihlal ettiğini " ilan etmesini, İsrail'in Gazze'de sözleşmenin ihlali anlamına gelebilecek düşmanlıklara son vermesini, tazminat ödemesini, Gazze'de yıktığı her binayı yeniden inşasını sağlamasını” istiyor.

Bu başvurunun sembolik olduğunu düşünen yanılır. Birincisi mahkemenin (UAD), her iki ülkenin de Soykırım Sözleşmesi’ni imzalamasından ötürü yargı yetkisi var. İkincisi, Sözleşme’nin dokuzuncu maddesi, ülkeler arasında sözleşmeyle ilgili anlaşmazlıkların UAD’a sunulabileceğini söylüyor.

PEKİ SONRA NE OLACAK?

Şunlar; Güney Afrika'nın başvurusu, mahkemenin İsrail'in "Gazze'deki ve Gazze'ye yönelik askeri operasyonlarını derhal askıya alması" için acilen yasal olarak bağlayıcı ara emirler çıkarması talebini içeriyor. Bunlara geçici önemler deniyor, bu emirler dava ilerlerken de geçerli. Yasal olacak bağlayıcılığı da var tabii, ama suçlanan ülke isterse bunu uygulamaz. 2022 yılında Ukrayna'nın Rusya'ya karşı açtığı bir soykırım davasında mahkeme Moskova'nın işgalini derhal askıya almasını emretmişti. Bu emir göz ardı edildi, Rusya saldırılarına devam etti. Yani İsrail de bu “emirleri” uygulamayabilir.

Duruşmaları halka açık yapmayı planlayan mahkemede hem Güney Afrika hem de İsrail'in avukatları savunma yapacak. Dünyanın dört bir yanından seçilecek yargıçların ön tedbirler konusunda bir karar vermesi muhtemelen günler ya da haftalar sürecek.

Yani hemen sonuç beklenmese de, dava süreci İsrail’i uluslararası kamuoyu önünde kendini savunurken izleyecek ki bu da ülkenin çok önem verdiği itibarı için hayli kötü.

BM’nin acil bir ateşkes kararı almayı bile beceremediği bir ortamda Güney Afrika’nın yaptığı büyük cesarettir doğrusu.

Bakalım ne olacak?

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi