Barış Soydan
Doları seçime kadar tutabilecekler mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün, “Döviz kurundaki yükselişi durdurduk” dedi. Döviz kurundaki yükseliş durdu mu? TL geçen yıl dolar karşısında yaklaşık yüzde 30 değer kaybetti. Bir önceki yıl da yüzde 44 değer kaybetmişti… Bununla birlikte TL’nin değer kaybı birkaç aydır gerçekten de çok yavaşladı. Dolar, Eylül ayında 18.50 TL seviyesindeydi, o günden bu yana sadece 25 kuruş arttı.
Peki bu ekonominin kendi dinamikleri içinde mi oldu? Enflasyon düştü, fiyat artışları durdu, cari açık kapandı mı? Hayır, cari açık geçen yıl üç kattan fazla büyüdü. Enflasyon baz etkisiyle geriliyor olabilir ama sizin de kendi hayatınızda gözlemlediğiniz gibi fiyatlar artmaya devam ediyor. Üstelik baz etkisiyle geriliyor denen tüketici enflasyonu yüzde 64’ün, üretici fiyat enflasyonu yüzde 97’nin üzerinde. O nedenle ihracatçılar feryat ediyor, kurun enflasyon kadar artmasını istiyorlar. Çünkü böyle olmadığında, yani maliyetleri yüzde 100 artarken kur yüzde 30 arttığında dünya pazarlarında rekabet güçleri ciddi oranda azalıyor. Nitekim ihracatın artış oranında büyük bir gerileme var. Geçen yılın ilk yarısında her ay yüzde 10-15 artan ihracatın büyümesi yüzde 1-2’ye indi. (Belki de küçülme başladı ama seçim ortamında açıklanmak istenmiyor.)
Yani döviz kurundaki artışın durması ekonominin dinamikleriyle ilişkili değil. Öyleyse?
Dövizin değerinin artık serbest piyasada belirlenmediği bir sır değil. Türkiye müdahaleli kur rejimine geçti. Ekonomi yönetimi doların belirli bir seviyenin üzerine çıkmasına izin vermiyor. Bunu nasıl yapıyor? Merkez Bankası’nın rezervleriyle.
Bloomberg başta olmak üzere çeşitli kaynaklar geçen yılın başından Ekim ayına kadar rezervlerden piyasaya 100 milyar doların üzerinde satış yapıldığını söylüyor. Ekim’den sonra da müdahale devam etti. Sadece geçen haftanın Çarşamba ve Perşembe günleri piyasaya 2.5 milyar dolardan fazla yakın satış yapıldığı hesaplanıyor.
Bu değirmenin suyu nereden geliyor? İhracatçılardan, turizmcilerden ve “dost” liderlerlerden. İhracatçılar ve turizmciler geçen yıl yürürlüğe giren uygulama kapsamında döviz gelirlerinin yüzde 40’ını zorunlu olarak Merkez Bankası’na satıyorlar. Yaklaşık 250 milyar dolar ihracat yapan bir ülke için büyük para.
Bu arada Rusya, Katar ve Suudi Arabistan da taze dövizle Merkez Bankası’na destek oluyor. Rezervlerin azalmaya yüz tuttuğu geçen yaz Rusya’dan yaklaşık 10 milyar dolar gelmişti. Ama Putin’in asıl desteği, Türkiye’nin doğalgaz ödemelerini ertelemek oldu.
Doğalgaz ithalatını yapan BOTAŞ her yıl fatura ödemeleri için Merkez Bankası’dan yüklü tutarda döviz alımı yapardı. Son altı aydır alım yapmıyor. Bloomberg daha önce Ankara’nın Moskova’dan doğalgaz ödemelerinin bir yıl ertelenmesini istediğini yazmıştı. BOTAŞ’a döviz satışı yapılmaması bu talebin kabul edildiğini gösteriyor. Az buz değil, 20 milyar dolarlık ödemenin ertelendiği tahmin ediliyor.
Kısacası Merkez Bankası, Erdoğan “Döviz kurundaki yükselişi durdurduk” vaadini (Bunu bir seçim vaadi olarak değerlendirmek sanırım yanlış olmaz) yerine getirebilecek cephaneye sahip gibi görünüyor.
Bununla birlikte yılda 350 milyar dolardan fazla ithalat yapan, 190 milyar dolara yakın kısa vadeli dış borcu bulunan bir ülkede dövizi kontrol altında tutmak, Amerika’daki rodeolarda vahşi bir atın üzerinde durmaktan farksız. At üzerindeki biniciyi bir anda fırlatıp atabilir de.
2020 yılında da böyle olmuş, dönemin ekonomi yönetimi doları rezerv satışlarıyla uzun süre 6.85 TL’de tutmuş ama yazın ortasında ipleri elinden kaçırmıştı.