İktidar ne kadar göz boyamaya çalışırsa çalışsın Türkiye’de çok şiddetli bir değişim rüzgarı esiyor.
Bu durum, yıllarca AK Parti’yi desteklemiş esnafın tavrından belli.
Taksici belediye başkanına bağırıyor:
“Seni oraya ben oturttum.”
Bunun anlamı “seni oraya ben oturttum, oradan kaldırmasını da bilirim”den başka bir şey değil.
Bir başka esnaf kebapçı dükkânına pankart asıyor:
“Elektrik faturası 44 bin lira. Kapatıyoruz. Allah belanızı versin.”
Her iki olaya da polis anında müdahale ediyor.
Taksici susturuluyor, kebap dükkânının önündeki pankart indiriliyor.
Soruşturma açılıyor.
İktidarı eleştirirseniz soruşturma hazır.
Ancak bıçak kemiğe dayandığı için tepkiler devam ediyor.
Bir başka nakliye esnafı bağırıyor:
“Çocuğumun rızkını ben niye mazota yatırıyorum?”
Bu soruların tek yanıtı var.
İktidarın tercihi.
İktidar halkı değil, yarattığı bir avuç zengini tercih etti.
Bu tercihin AK Parti’yi destekleyenler tarafından anlaşılması zaman aldı.
Ta ki mazot 30 lira oluncaya kadar.
Akaryakıta bir yıl içinde yüzde 390 oranında zam yapılıncaya kadar.
Akaryakıttan alınan KDV ve ÖTV her defasında artırılıncaya kadar.
Ev ve kira fiyatları yüzde 300’lere varan oranda artıncaya kadar.
İktidar kendisini ve çevresini zengin etmeyi tercih etti.
Bu tercihinde de ısrar ediyor.
Hazine kaynakları 5-10 şirkete bağlandı.
10 yıl, 20 yıl, 30 yıl, 42 yıl döviz garantili ihalelerle.
İngiliz mahkemelerinin bir sonraki iktidardan söke söke tahsil edecekleri şekilde.
Bununla gurur duyan edayla.
“Biz iktidardan gitsek bile yandaşlarımıza bu parayı ödemek zorundasınız, yoksa sizden söke söke alırlar” diyen bir devlet söylemiyle.
Bu devlet yönetimi anlayışına ciddi bir itiraz var.
İşçide, memurda, emeklide, emekli olamayanda, esnafta.
TÜSİAD’da bile.
Bıçak kemiğe dayandı.
Ülkeyi bu hale getirmiş bir iktidarın normal şartlar altında seçim kazanması mümkün değil.
Muhalefetin ve seçmenin uyanık olması, oyuna gelmemesi, esen değişim rüzgarının hakkını vermesi gerekiyor.