Bunun adı finansal OHAL

Ekonomi yönetiminin banka kredilerini yakından takip etmek üzere sıkı gözetim-denetim başlatmayı planladığı konuşuluyor. Bunun BDDK (Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu) murakıpları aracılığıyla gerçekleştirileceği de yine konuşulanlar arasında. Böylece krediler günlük bazda izlemeye alınacak, tutarları, maliyeti, reddediliyorlarsa red nedenleri yakından incelenecek. Amaç? Seçim öncesinde kredi kanallarının tıkanmasını engellemek.

İktidara yakın iş örgütü MÜSİAD’ın Başkanı Mahmut Asmalı dün bankaların kredi vermediğinden, banka kredilerinin artış hızının yavaşlayarak reel olarak eksiye indiğinden şikayet ediyordu. MÜSİAD’ın sesini yükselttiği günlerde bu hazırlığın yapılması manidar.

Bu adım, bankalara yönelik arka arkaya alınan sıkı kararların sonuncusu olacak. Bir süre önce bankaların şirketlere verdiği ticari kredilerin faizi fiilen yüzde 29’la sınırlandırılmıştı. Ekonomi yönetimi, serbest piyasaya aykırı olacağı için bunu elbette açıktan, “Ticari kredilere yüzde 29’dan fazla faiz uygulayamazsınız” diyerek yapmadı. Bunun yerine bankalara, verecekleri ticari kredilerde uyguladıkları faiz oranları ölçüsünde menkul kıymet tesis etmek zorunluluğu getirildi. Faizi yüzde 22.85’i aşan krediler için yüzde 20, yüzde 29.38’i aşan krediler için ise tutarın yüzde 90’ı kadar menkul kıymet tesis edilmek zorunda. Hiçbir banka verdiği kredinin yüzde 90’ı oranında parayı bir kenara ayırmak istemeyeceği için ticari kredi faizi fiilen yüzde 29.38’le sınırlandırılmış oldu.

Sadece bu mu? Bankalarla ilgili son dönemde alınmış başka olağandışı önlemler de var. Örneğin bazı ticari krediler türleri, alınan bir kararla artık fatura karşılığı kullandırılmaya başlandı. Yani şirketler aldıkları krediyi nereye harcadıklarını bankaya bildirmek zorunda. Eğer “yanlış bir yere” harcıyorlarsa kredi yok. Bu kararla kredilerin dövize gitmesinin önünün kesilmek istendiği açık. Amaç meşru olabilir ama bu, uygulamanın normal dönem uygulaması olmadığı, serbest piyasaya aykırı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Bir başka katı uygulama, ihracat taahhüdünde bulunmayan firmalara bankaların TL kredisi kullandırılmaması. Fiiliyatta kredinin kullandırıldığı dönem boyunca şirketlerden gelen ihracat bedellerinin kredi vadesi boyunca yüzde 40'ını Merkez Bankası kurlarından, yüzde 30'unu bankalardan bozdurma zorunluluğu istendiğini Bankavitrini.com yazarı Erol Taşdelen geçenlerde yazmıştı. Tek kelimeyle absürt…

Bu yıl uygulamaya konan bir başka olağandışı dönem uygulaması, ihracatçı ve turizmcilerin döviz gelirlerinin yüzde 40’ını Merkez Bankası’na satma mecburiyeti. Savaşın patlamasından kısa süre sonra sonra Rusya’da ihracatçılara döviz kazançlarının yüzde 80’ini Merkez Bankası’na satma zorunluluğu getirilmişti. Sonra orada oran biraz indirildi. Yani savaş durumlarında başvurulacak kadar sert bir önlem bu.

Bir başka olağandışı önlem, bankaları devlet tahvili almaya zorlayan karar. Bu kararın içeriğini hatırlamadan önce şu anda 10 yıllık devlet tahvili faizinin yüzde 12’nin biraz üzerinde olduğunun altını çizeyim. Peki Türkiye’nin buna yakın vadedeki Eurobond’unun, yani döviz cinsinden tahvilinin faizi kaç? O da yüzde 12’ye yakın! Ünlem işareti koydum, çünkü bu elbette normal değil. Türkiye’de çok yüksek enflasyon var, TL cinsinden devlet tahvilinin faizinin normalde enflasyon oranını yansıtması gerekir. Ama yansıtmıyor. Çünkü bir başka olağandışı uygulamayla bankalara döviz mevduatları için yüzde 3 ile yüzde 10 arasında TL cinsi sabit faizli tahvil tutmak zorunluluğu getirildi. Bankalar mecburen devlet tahvili alınca, faizler düştü. Yani devlet tahvili faizleri emir-komutayla düşürülmüş oldu.

Bunların hiçbiri normal dönem uygulamaları değil. Bunun adı finansal OHAL. Amaç, seçim öncesinde ekonominin durgunluğa girmesini ve doların patlamasını engellemek.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Barış Soydan Arşivi