Mustafa K. Erdemol
Durum Şu: Ver Üyeliği Al İsveç‘i
“Koz Politikası”yla Nereye Kadar
"Bu yazı Stoltenberg'in Erdoğan'ın İsveç'in teklifini Türkiye Parlamentosu'na sunacağını açıklamasından önce kalem alınmıştır"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Litvanya'nın başkenti Vilnius’daki NATO zirvesine gitmeden önce yaptığı açıklamaların neresi “sürpriz“ anlayabilmiş değilim doğrusu. Kimi çevrelerde görülen “şaşırmalar“, “hiç beklenmiyormuş“ gibi yapmalar, o kadar sahte ki gerçekten pes diyesi geliyor insanın. Cumhurbaşkanının özetle “İsveç’in NATO üyeliğine onay vermemizi istiyorsanız bize AB yolunu açın“ sözleri ülke dış politikasının “kozsuz“ yönetilmediğini gösterdi bir kez daha. AKP hükümeti bulduğu herhangi bir koz olduğunda bunu muhataplarının önüne sürüyor. Ülkeye doldurulan milyonlarca sığınmacının Batı’ya karşı bir koz olarak sunulmas gibi. Unutan yoktur herhalde.
Güçlü diplomatik argümanlar yerine “yakalanan fırsatlar“ üzerinden yürütülen bir dış politikası var ülkenin . Diplomasi elbette biraz da fırsatların değerlendirilmesidir ama aslolan “fırsat yaratmak“tır fırsatçı olmak değil. Bir hükümetin sadece koz üzerine kurulu bir dış politikası varsa, herhangi bir “fırsat yakalanmaması“ durumunda atacak hiç bir adımı olmadığı anlamına gelir bu.
“Askerlerimizi şehit edenler“den sonra
Biliyorum, seçmenlerinin umurumda değil ama Cumhurbaşkanı ettiği iri laflardan sonra, son derece şaşırtıcı geri dönüşler yapıyor, malum. Bakın İsveç’in NATO üyeliği için “askerlerimizi şehit edenlere kucak açanlara evet dememizi kimse bizden beklemesin“ dedikten sonra, “bize AB yolunu açın evet diyelim“ denmez. İlki gibi, toplumsal hissiyat temelli bir açıklamanın ardından, ikincisi gibi “faydacı“ bir cümle kurulmaz. Eğer AB üyeliği, “şehitlik“ üzerine kurulu bir tutumu reddedecek kadar önemliyse, AB’nin üyelik için şart koştuğu Kopenhag Kriterleri‘ne uyarsın, olur biter. Nedir bu kriterler? Demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü savunmak, insan Haklarını tanımak, azınlıklara saygı göstermek, onları korumak, işleyen bir piyasa ekonomisine sahip olmak. Piyasa ekonomisi dışında ben bundan daha geniş, daha demokrat, daha halktan yana ilkeleri savunan biri olarak AB’ye pek muhabbet beslemem ama Recep bey hayli meraklı olduğu için anımsatıyorum bu ilkeleri. Çok istiyorsan yap isteneni, AB’ye gir, İsveç’in NATO’ya girişine de hayır demeyi sürdürürsün yine, şehitler adına.
Anlaşıldığı üzere, cumhurbaşkanı bu kriterler istenmeden, İsveç’in NATO’ya girmesi uğruna AB’nin Türkiye’yi üye yapmasını istiyor. Yani Kopenhag Kriterleri şart koşulmadan AB’ye girerse “şehit askerleri koruyan bir ülke“ olan İsveç’e “evet“ diyebilecek. Buna yandaşlardan, yalakalardan başka “büyük politika“ diyen yok elbette. Bakın, hiç sevmediğim şu muhafazakar İngiliz gazetesi Daily Mail ne başlık atmış dünkü sayısında: “Erdoğan’ın NATO şantajı“. Böyle diyenler de var.
O haktan vazgeç, bak ne oluyor?
AB iki yüzlü bir kurumdur. Şu Kopenhag Kriterleri’ni de çok önemsiyormuş gibi görünmesine aldanmamalı. Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının serbest dolaşım hakkından vazgeçtiğini açıklasın, Türkiye yarın AB üyesi yapılır. Ordusunun büyüklüğü ile toprağının verimliliği AB için bulunmaz nimet. Yeter ki Türkiye vatandaşları Avrupa’ya doluşmasın. Her AB üyesi ülkenin vatandaşının doğal hakkı olan sınır engelsiz serbest dolaşma hakkından feragat etsin Türkiye. O zaman ne Kopenhag Kriterleri ne de başka kriter önemli olmaz AB için. AB üyeleri Macaristan ile Polonya Kopenhag Kriterlerine uymuyor da onlara ne tür ceza veriyor AB? Erdoğan, “şehitler“ için aldığı İsveç karşıtı tutumundan vazgeçeceğine, serbest dolaşım hakkından vazgeçsin işte.
Cumhurbaşkanının, İsveç’in NATO’ya girişine engel çıkarmasın diye Türkiye’nin AB’ye alınabileceğine inanması gerçekten ama gerçekten vahim bir durum. İsveç’in NATO’ya üye olmaması, Türkiye’nin üyeliğe alınmasından daha az tehlikelidir AB için. Hiç mi bunu bilmez? Tek başına attığı buna benzer adımların dış politikada daha önce rastlanılmamış, kısa vadede işe yarar gibi görünse de hiç bir sorunu çözmeyen türden adımlar olduğunu bilmeyen yok, cumhurbaşkanı hariç.
AB’ye katılma niyetini İsveç’in NATO üyesi olma çabasıyla ilişkilendirmek nasıl bir tuhaflıktır, anlamak zor. Bu iki süreç birbirinden o kadar bağımsız ki, bunu nasıl anlayamaz insan? Tabii ki Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğine hayır demek için, kabul edilmesi olanaksız taleplerde bulunduğunu biliyoruz. (Kabul de eder bu arada, sürpriz olmasın bu da sonradan). Ama, olur da talebi kabul edilirse “şehit katillerini“ koruyan İsveç’in NATO üyeliğine “evet“ diyerek o çok bayıldığı “değerler politikasından“ kolayca vazgeçmiş de olacak Recep bey.
Yandaşları, kalemşorları “AB üyeliği Türkiye’nin çıkarlarına daha uygun“ diye konuşur, yazarlar, olur biter. Çok rahatlar bilindiği gibi.
“Hani Hristiyan Kulübü’ydü AB?“ diye sorulsa o zaman, ona da mutlaka bir cevapları olur.
Minareyi çalarken, kılıfını hazırlamada ustadır bunlar.
Öğrendik.