
Uğur Dündar
Bir yalanın anatomisi
Bilge diplomat, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, ünlü 1 Mart Tezkeresi'nin yıldönümünde tarihi bir gerçeğe ışık tutuyor.
Sevgili okurlarım,
Meclis'te reddedilmesinden bu yana 16 yıl geçmesine rağmen 1 Mart Tezkeresi üzerindeki tartışmalar devam ediyor. Bu konuda bazı önde gelen siyasetçi ve üst düzey askerler hâlâ “Tezkerenin kabulü Türkiye'nin PKK ile mücadelesinde yararlı olurdu” demekte ısrar ediyorlar. Oysa, 2013'den bu yana SÖZCÜ'de yayınlanan üç röportajımızda, Şükrü Elekdağ, ABD ile birlikte Irak savaşına katılmış olsak, bu iddiaların tamamen aksine, Kuzey Irak'ta konuşlanacak Türk birliklerine PKK'ya karşı operasyon izni verilmeyeceğini tezkereye ek temel belge olan “Mutabakat Muhtırası”na dayanarak ortaya koymuştu. Üstelik Elekdağ'ın açıklamalarına ilgili makamlardan hiçbir yalanlama gelmemişti.
Tarihi 1 Mart Tezkeresi'nin reddedilişinin yıldönümünde, tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, Emekli Büyükelçi Sayın Şükrü Elekdağ ile söyleşimize, “Mutabakat Muhtırası'nın ne olduğunu ve Türk askerine hangi yetkileri verdiğini” sorarak başlayalım:
★★★
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): “Mutabakat Muhtırası” (MM), Türkiye'nin ABD ile birlikte Irak savaşına katılması halinde, iki tarafın kuvvetlerinin görev ve yetkilerini ve aralarındaki koordinasyon kurallarını açıklayan kapsamlı bir anlaşmadır. Kuzey Irak'ta konuşlanacak Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) görev ve yetkileri de bu belgede yer almaktadır. 1 Mart Tezkeresi'nin eki olan ve kapalı oturuma katılan milletvekillerine dağıtılmayan bu gizli belge şu başlığı taşımaktadır: “Türkiye Cumhuriyeti ile ABD Arasında Irak'a Karşı Geçici Olarak Konuşlandırılacak Kuvvetlerin Durumunu Saptamak ve Temel Politika, Prensipler ve Sürecin Oluşturulması Hakkında Anlaşma.” Bu belgenin müzakeresini Hükümetin verdiği yetkiyle yürüten merhum Büyükelçi Deniz Bölükbaşı bilahare milletvekili olduktan sonra, 2008 yılında, “1 Mart Vakası-Irak Tezkeresi ve Sonrası” başlıklı iddialı bir kitap yayınladı. Kitabında, metnini yayınlamamakla birlikte, MM'nın analizini de yapıyor ve belgenin Türkiye açısından önemli olan şu iki amacı karşıladığını belirtiyordu: 1) Irak toprakları içinde ve Türk sınırı boyunca uzanan, azami derinliği 40 kilometreye ulaşan ve PKK'nın Türkiye'ye terör eylemleri için kullandığı kampları ve silah ve cephane depolarını kapsayan bir alan Türk askerinin kontrolü altına girecek. 2) “Türk birlikleri PKK unsurlarına karşı imha harekâtına girme yetkisine sahip olacak…” Bölükbaşı'nın kitabının 45. sayfasında da aynen şu ifadeler yer almaktadır: “Ateş açılmasa bile Türk birlikleri resen PKK unsurlarına karşı imha harekatına girecekti…” .
UĞUR DÜNDAR (UD): Peki, “Mutabakat Muhtırası”nda gerçekten Türkiye'nin bu kritik öncelikleri yer alıyor mu?
MUHTIRA IRAK'TA PKK İLE MÜCADELEYİ YASAKLIYORDU!..
(ŞE): Hayır!.. Ben MM'nı inceleme imkânını bulduğumda, Bölükbaşı'nın Türk askerinin sahip oluğu yetkiler hakkındaki ifadelerinin hiçbir şekilde gerçeği yansıtmadığını gördüm. Zira, MM, Türk askeri birliklerinin Irak topraklarında PKK yuvalarını bulup tahrip etmesini kesinlikle yasaklıyordu!.. Türk askeri birliklerinin hangi hallerde silah kullanabileceği MM'nın 7. maddesinin “Kuzey Irak'taki faaliyetler” başlıklı (b) fıkrasının 3. paragrafında belirtilmiştir. Bu paragraf aynen şöyledir: “Alıcı taraf özel harekât kuvvetleri, terörist saldırılara, (PKK/KADEK, kendini savunma hakkı ya da 4. paragrafta belirtilen durumlar dahil) cevap verme dışında, Irak kuvvetleri ve muhalif gruplarla herhangi bir çatışmaya girmeyecektir.” Burada “alıcı taraf”la kastedilen Türkiye'dir. “Muhalif Gruplar” ile kastedilen, ABD işgal ordusuna direnen Saddam taraftarları ve diğer silahlı güçlerdir. Sözü edilen “4. paragrafta belirtilen durumlar” ise, muhalif grupların saldırılarını veya muhalif gruplar arasındaki çatışmaları kapsamaktadır. Görüleceği üzere, MM'nın 7. maddesi, TSK'nın meşru savunma dışında, bölgedeki PKK/Kadek unsurlarına karşı silahlı operasyonda bulunmasını engelliyor. (KADEK, 1974'te ilk kuruluşunda PKK'ya verilen isimdir). Yani, merhum Bölükbaşı kitabında resmen yalan söylüyor!.. Hemen belirteyim ki, merhum Bölükbaşı'nın sağlığında ben SÖZCÜ'ye ilaveten Cumhuriyet, Milliyet ve Hürriyet gazetelerinde yayınlanmış olan makale ve röportajlarımda bu yalanını belirttim ve kendisinden yanıt istedim. Ancak, Bölükbaşı'dan hiçbir ses ve seda çıkmadı. Bu nedenle, söylediklerimden artık aramızda olmayan bir kişiyi suçlama kolaylığına kaçtığım gibi bir izlenim çıkartmak çok yanlış olur. Merhum Bölükbaşı Hükümetin direktiflerini uygulayan bir yüksek bürokrattır. Ben, Bölükbaşı'nın şahsında Hükümeti eleştiriyorum.
Bilge diplomat Şükrü Elekdağ, Uğur Dündar'ın sorularını yanıtladı.
(UD): Bu konuyu o dönemde kilit pozisyonda olan Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı olan Uğur Ziyal ile de görüştünüz mü?
DÖNEMİN DIŞİŞLERİ BAKANLIĞI MÜSTEŞARI DA BENİ DOĞRULUYOR
(ŞE): Evet görüştüm. Müsteşar Ziyal gerçeklerin tamamen benin söylediğim şekilde olduğunu, Bölükbaşı'nın kitabında “gerçekleri saptırdığını”, mutabakat muhtırasının içeriğinin ve yorumunun benim açıkladığım şekilde olduğunu ve bu görüşünü yetkili makamlara da iletttiğini söyledi. Kendisine, “Nasıl oluyor da, bazı komutanlar MM'nın askerimize PKK'ya karşı meşru savunma dışında silah kullanmayı yasakladığını bilmezden geliyorlar” diye sordum. Müsteşar Ziyal, ABD ile müzakerelerin müzakere heyetine dahil olan Genelkurmay temsilcileri tarafından izlendiğini, ayrıca Genelkurmay'a sürekli brifingler verildiğini söyledi. Bu bakımdan açıkladığım gerçeklerin askerler tarafından bilinmemesinin mümkün olmadığını vurguladı. Bazı üst düzey zevatın MM'sını okumadan “kulaktan dolma” bilgilerle konuşabileceklerini de sözlerine ekledi.
(UD): Askerlerin tutumu konusuna geleceğim, Ama önce, MM'sını inceleme imkanını nasıl bulduğunuzu okurlarımızla paylaşmanızda yarar var…
(ŞE): Bu belgeyi birkaç yıl ısrarla aradım, araştırdım, bulamadım. Sonra gazeteci Fikret Bila'nın yazdığı, 2007'de yayınlanan “Ankara'da Irak Savaşları” adlı kitabının ekleri arasında buldum. Kitap basılınca devletin gizli belgelerini açıklama suçundan Bila hakkında dava açılıp 12 yıl hapsi istendiyse de dava, Bila'nın beraatıyla sonuçlandı. Bila'nın kitabı mükemmel. Fakat Türk askerinin operasyon yetkisi konusunu kapsayan 7. maddesinin b fıkrasının 3. paragrafı üzerinde yeterli derecede durmadığı görülüyor… İyi ki bunu bana bırakmış!..
(UD): Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'ün tutumuna gelirsek…
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI ÖZKÖK HALKIMIZI YANILTTI
(ŞE): Özkök Paşa'nın MM'nın ne denli hararetli bir destekçisi olduğunu anlamak için Fikret Bila'nın şu değerlendirmesini okumak yeterli: “… Özkök, 1 Mart Tezkeresi'nin TBMM'den geçmesini istiyordu. Bu konudaki görüşünü dönemin Cumhurbaşkanı ve Başbakanı'na iletmiş, ilgili kurullarda bu yönde açıklamalar yapmıştı. Özkök, 1 Mart Tezkeresi'nin eki olan Mutabakat Muhtırası'nın Türkiye'nin milli çıkarlarına uygun olduğunu, çok iyi bir anlaşma sağlandığını düşünüyordu.” (Milliyet- 10.04.2010). Özkök Paşa, Murat Yetkin'e verdiği bir röportajda, “Tezkere geçseydi çok farklı olurdu. ABD ile güzel bir Mutabakat Muhtırası hazırlamıştık…” dedikten sonra da övgülerine şöyle devam ediyor: “Tezkere geçseydi çok miktarda askerimiz yani 4-5 tugay (20-25 bin asker) Irak topraklarına girecekti. Sınır boyunca, özellikle geçiş alanlarında tampon bölge kurulacaktı. Ve uzun süre orada kalacaktık. Hem geçişler kontrol altında olacak, hem de gerektiğinde harekâtı oradan sürdürecektik… PKK konusunda bugünkünden çok daha avantajlı bir konuda olacağımızı söyleyebilirim.” (Radikal-28. 08. 2012). Ben 2014'te Milliyet ve Cumhuriyet gazetelerinde yayınlanan iki makalemde Özkök Paşa'nın bu ifadelerle Türk halkını yanılttığını, zira MM'nın, Türk askerine PKK yuvalarını bulup imha etmeyi yasakladığını vurguladım ve bu tespitime bir yanıt bekledim.
(UD): Özkök Paşa'nın tepkisi ne oldu?