Geçen yıl 11 Ağustos'ta Kastamonu, Sinop ve Bartın'ı vuran selde 82 yurttaş hayatını kaybetti. Taşkınla sürüklenerek Karadeniz'de kaybolan insan sayısı 16 idi.
Yalnızca Bozkurt'ta, Ölçer Apartmanı'nın çökmesinden ötürü 17 kişi can verdi. Üçü hala kayıp...
Unutkanlığın bir salgın hastalıktan farksız olduğu Türkiye, 10 ay önceki felaketi artık hatırlamıyor bile. Bu yüzden dün İnebolu Adliyesi'nde görülen Ölçer Apartmanı Davası, sunucu Ece Erken'in eşi Avukat Şafak Mahmutyazıcıoğlu'nun öldürülmesine ilişkin iddianamede yazılanlar kadar kıymet görmedi.
Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölmesine ve yaralanmasına neden olmaktan ötürü iki yıldan 15 yıla kadar hapis istemiyle yargılanan Ölçer Apartmanı'nın müteahhiti Mehmet Özkan ile inşaat mühendisi Ahmet Ersöz, yapı denetçisi Salim Terzi ve mimar Levent Mutlu ilk kez hakim karşısına çıktı.
Özkan, davada tek tutuklu sanıktı.
Önce Özkan dinlendi.
Kendi apartmanının iki duvarı varmış
Özkan, bilirkişi raporunda birçok kurumun suçlandığını, yalnızca dört sanık hakkında dava açıldığını ifade etti. Ki, bu yorumunda haklıydı. İhmalkar kamu kurumları hakkındaki soruşturma sürüyor.
Özkan, taşarak apartmanın çökmesine neden olan Ezine Çayı'nın istinat duvarlarının kusurlu inşa edildiğini ileri sürerek, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü'nü suçladı. Kusursuz olduğunu iddia eden Özkan, şunları söyledi:
"DSİ'nin istinat duvarı yapılırken, dere daraltıldı. Duvar yığma taş arasına kamyonda karılan harçla yapıldı. Beton değeri bilinmiyor."
Ölçer Apartmanı alüvyonlu toprakta bir metrelik temel üzerine inşa edilirken; Özkan, kendisinin oturduğu Rüya Apartmanı'nın temelini iki kat derine kazarak, beton perdeyle çevirdi. Ayrıca Rüya, kayaç zeminde kuruluydu. Haliyle Ölçer çöktü, Rüya ayakta kaldı.
Özkan, bir de itirafta bulundu.
Rüya Apartmanı için hem kendisi istinat duvarı inşa etmişti.
Hem DSİ duvar yapmıştı.
Yani Rüya, yanı başındaki Ölçer'den farklı olarak, iki duvarla korunuyordu.
Özkan, selden iki gün sonra, üstelik polisten kaçarken, Kastamonu Valiliği'nden "Bir zarar ziyanınız var mı?" diye arandığını söyledi.
Ölçer'de çatlaklar vardı
Ardından Ölçer Apartmanı sakinleri ile faciada yakınlarını yitiren ailelerin şikayetleri dinlendi. Orhan Koca, Ölçer ve Rüya apartmanlarının temeli yapılırken, hafriyat sevkiyatında şoför olarak çalışmıştı. İhmallere ve sorumsuzluğa tanıktı.
Dedi ki:
"Ölçer çay yatağındadır. Rüya'nın yarısı kaya, yarısı çay yatağına yapılmıştır. Ölçer'in temeli bataklıktı, sonradan dolgu yapıldı. Sağlam zemine yapılmadı. Önüne koruma duvarı yapabilirdi. Oturduğu binaya yaptığı gibi, bizimkine de yapabilirdi."
İkizlerini kaybeden Ramazan Yücel, evdeki çatlaklardan Özkan'ı haberdar ettiği halde önlem alınmadığını anlattı.
Yücel:
"Binayı teslim aldığımda dairede çatlaklar vardı. Bunu Mehmet Özkan'a attım. Ancak dönmedi. İkinci sene çatlaklar çoğaldı. Çatlaklar tavan ve duvardaydı. Yine mesaj attım, dönüş alamadım. Selden kaynaklı gelen tomruklar Rüya'ya çarptı, bizim Ölçer'e çarpmadı. Buna rağmen bizimki yıkıldı. Rüya, kale şeklinde inşa edilmişti. 30-40 yıllık binalar yıkılmamış ancak binamız üç yıllık olmasına rağmen nasıl yıkılmış, anlayabilmiş değiliz."
Eşi ve üç kızını yitiren Mustafa Avcı'ya göre ise selden sonra binadan geriye inşaatın yüzde 30'u kalmıştı.
Avcı:
"Binayı gördükten sonra bulduklarımıza şükrettik. Belediye gerekli bildirimleri yapsa olay yaşanmazdı. Dere ile bina arasındaki yolda duvarın dibinde parke taşları sökülmüştü. Sel, açılan yerden gelip yıkıma neden oldu. Bu yer olmasa belki bina yıkılmayabilirdi."
Avukat Devrim Ulupınar, sanıkların ihmal suretiyle ölüme neden olmaktan veya olası kastla adam öldürmeden yargılanmalarını ve tutuklu kalmalarını istedi.
Savcı tahliyeye itiraz etti
Mahkeme, tutuklu sanık Özkan'ı tahliye etti. Gerekçe olarak, bilirkişi raporlarına göre "Binanın yıkılmasına dayanak gösterilen nedenlerin birden fazla kişi, kurum ve idarenin arasında bölünmüş olması" sayıldı.
Yani, fiiller birden çok.
Şu halde diğer sorumlulara dava açılması gerekirken, bu gerekçeden ötürü tek tutuklu sanığın bırakılması tam da Türkiye'de görülebilecek bir adalet örneği!
Kaçtığı ve saklandığı evde yakalandığı halde karartılacak bir delilin bulunmadığı, adli kontrolün yeterli olacağı ifade edildi. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin özgürlük ve güvenlik hakkı ile adil yargılanma hakkını düzenleyen 5 ve 6. maddeleri de dayanak sayıldı.
Savcı Mustafa Aydın, tahliyeye itiraz etti.
Savcı Aydın'a göre...
Özkan, soruşturma aşamasında kaçmıştı. Yakalama kararı çıkarıldıktan iki gün sonra İstanbul'da ele geçirilmişti. Çağrılması halinde kaçıp saklanabilir ve yurt dışına çıkabilir. Delilleri karartma ve başkaları üzerinde baskı yapma ihtimali var. Kaldı ki, suç işlediğine dair somut deliller varken, doğan zarar ve tehlikenin ağırlığı ortadayken, tutuklu kalmalı.
İtiraz sonuçlanmadı.
Türkiye, burası.
Gezi Parkı Davası'nda tek suçları demokratik eylemlere öncülük etmek veya katılmak olan işadamı Osman Kavala ve 16 aktivist darbeye teşebbüsten mahkum edilip tutuklanırken, Bozkurt'un Veli Göçer'i 20 vatandaşın cesetlerine basarak, özgürlüğüne kavuştu. İstanbul'a saklandığı evde yakalanan müteahhitin kaçma şüphesi yok, Gezi Parkı Davası için Almanya'dan dönen Çiğdem Mater'in var, öyle mi?
90'ına merdiven dayamış generaller, siyasetçiler ve gazeteciler içeri atılırken umursanmayan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, dere yatağında alüvyonlu toprakta bina inşa eden müteahhit için akla geliyor. Muhalifler için adeta askıya alınan Anayasa'dan 'katlı mezar' yapan müteahhitler yararlanabiliyor.
Siz selde adliye binası ayakta kaldı sanıyorsunuz.
Halbuki yıkıldı ve görmüyorsunuz.
Kaftancıoğlu, teslim olmak için bugün adliyeye dilekçe verecek
Yargıtay'da 4 yıl 11 aylık cezası onanan CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, avukatı Ergun Özer aracılığıyla bugün İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'na dilekçe vererek, "Ne zaman isterseniz, teslim olmak için adliyede hazır bulunacağım" diyerek, başvuruda bulunacak.
Özer, geçen hafta adliyede talepte bulunduğunu, ancak "Dosya gelmedi" denildiğini belirtiyor.
Özer, bundan sonraki süreci şöyle anlatıyor:
"Bugün dilekçe verip 'Ne zaman istiyorsanız, bize bildirin, gelelim' diyeceğiz. Canan Hanım'ı alıp aynı gün serbest bırakabilirler. Yahut isterlerse bir gün kapalı cezaevinde, üç gün açık cezaevinde tutup gönderebilirler."