Onur Alp Yılmaz

Onur Alp Yılmaz

Türkiye’de İktidarı Değiştirme İhtimali Matematiksel Olarak Ortadan Kalkabilir!

Son dönemde yapılan kamuoyu araştırmaları bize muhalefet açısından ortaklaşan bazı riskleri gösteriyor. Bu risklerden ilki, son seçimde İYİP'e oy veren 5 seçmenden 1'inin, CHP'ye ise oy veren 4 seçmenden 1'inin partilerinden kopmaları. Araştırmalarda AK Parti'de de ciddi bir kopuş olduğu gözlemlense de geçen seçimde de görüldüğü gibi iktidar, elindeki kamu gücü vasıtasıyla uyguladığı yüksek maaş politikası ve kutuplaşmayı besleyen söylemlerle seçmenini konsolide edebiliyor. Ancak yine son seçimde görüldüğü gibi muhalefet açısından böyle bir avantaj mevzubahis değil. Nitekim Ali Çarkoğlu’nun hem 2018 hem de 2023 seçimlerinden önce yaptığı, aşağıdaki tablodan detaylarının okunabileceği araştırma da kimlikler üzerinden yaşanan kutuplaşma sarmalının iktidarın lehine nasıl bir çıktı ürettiğini ortaya koyuyor.

Buna göre, İ) 2018 yılında ılımlı ve merkez sağ olarak tanımlanabilecek konumda bulunan dört seçmenden birine tekabül eden bir seçmen kitlesi 2023 seçimlerinde bunun yarısına (%12 -13 kadar) gerilemiştir. İİ)Bu seçmen grubu, 2018-2023 arasında olduğu gibi 2023-2028 arasında da yarı yarıya erozyona uğrarsa Türkiye’de matematiksel olarak iktidarı değiştirme şansı ortadan kalkmaktadır. İİİ)Çizelgeden de anlaşılabileceği üzere sol ideolojide -ekstrem hariç- sola yatkın olanlar 2018-2023 arası farklı bir davranış sergilemezken, sağda ise, belli ki iktidarın muhalefetin PKK’yla iş tuttuğunu iddia eden gerçeklik-ötesi propagandasının etkisiyle, ideoloji baskın hale geldiği oranda oylar iktidar lehine etkilenmiştir (doğru orantı).

İktidarın sağ ideolojiyi baskın hale getiren propagandası yalnızca milliyetçilikle sınırlı değildir. Türkiye’de iktisadi dengeler bozuldukça iktidar, “Kültür Savaşları” yöntemine başvurarak seçimleri adeta bir “Değerler Referandumuna” dönüştürmüştür. Bu doğrultuda iktidar, Ayasofya’nın yeniden cami olarak ibadete açmak, cami çıkışlarında basın toplantıları ve mitingler düzenlemek, Kılıçdaroğlu’nun seccadeye bastığı görseli yaymak ve buna karşılık mitingde seccadeyi öpüp alnına koymak ile DİB Başkanına karşı kutbu savunmaya geçirecek “fetvalar” yayınlatmak gibi yollara başvurmuştur. Böylelikle ılımlı sağ ve merkezdeki siyasal seçmenin Millet İttifakı partilerine yönelmemesi ve hatta ılımlı ve merkez seçmenin yarı yarıya erozyona uğraması sağlanmıştır. Muhalefetin merkezi elitlerinin iktidarın bu propagandasına cevap vermekteki yetersizliği hepimiz tarafından gözlemlenmiş bir vakadır. Muhalefet, bu erimenin önüne geçmek istiyorsa bu propagandaya en yerelden başlayarak cevap verebileceği, yerelin itibarlı figürlerini kapsayan yeni ve alternatif örgütlenme modellerinin üzerinde durmak zorunda. Bu, mevcut tablodan çıkartılabilecek ilk sonuç.

resim1.png

Mevcut siyasi tablodan çıkan bir diğer sonuç, anketlerde Zafer ve Yeniden Refah'ın oyunda anlamlı bir artış olması. Zafer ve İYİP arasında hemen hemen oy farkı kalmamış durumda. Bu bize Türkiye'de yaratılan aşırı sağ atmosferin daha da aşırısını beslediğini gösteriyor. Bu, bir yandan iktidarın "yerli ve milli" muhalefetini yaratarak rejimi konsolide etmesi gibi bir risk taşırken, diğer yandan da Türkiye'nin toplumsal barışını kalıcı olarak yutup, çatışmaları besleyecek bir kutuplaşmaya zemin hazırlıyor. Sonuç olarak yukarıda da ifade ettiğim gibi aşırı sağ söylem baskın hale geldikçe, doğru orantılı olarak iktidarın oyu artıyor.

Mevcut siyasi tabloda dikkat çekmem gereken bir diğer mesele seçimin ardından yaşadığımız sürecin de aşırılıkların oyunun artmasına meydan verecek bir ortam hazırladığı gerçeği. Bunun nedeni, başta CHP olmak üzere "demokrasi bloku"nu oluşturan partilerin Türkiye'nin kanayan yaralarına buldukları demokratikleşme, özeleştiri ve hesap verilebilirlik gibi çözümleri kendi partilerinde uygulamamaları sonucunda seçmen gözünde samimiyetlerini yitirmeleri. Bu, seçmende, aslında bloklar arasında hiçbir fark olmadığı kanaati oluşturuyor. Bu da seçmenlerin "sistem-içi" ya da "merkez" partilerin sorunları çözebilme kabiliyeti kalmadığını düşünmesine ve aşırılıklara yönelmesine sebep oluyor.

Son olarak, muhalefet, seçmene özeleştiri vermekten kaçınıp kendi iç tartışmalarına sıkışıp değişmemekte ısrar ettikçe Erdoğan'a siyaseti istediği gibi dizayn etme ve seçmendeki "normalleşme" arzusunu gerçekleştirme alanı açılıyor. Nitekim toplumun yeni kabineye umut var yaklaşmasının altında da bu gerçek yatıyor.

Sonuç olarak muhalefet, iç tartışmalarından sıyrılıp, Türkiye'nin göç ve ekonomi gibi yakıcı sorunlarına cevap veren, iktidardan yalnızca söylem bazında değil pratikte de farklılaştığını ortaya koyan, kent yoksullarına dönük alternatif bir yaklaşımı içeren, dışlayıcı değil kapsayıcı örgütlenme modeline dayanan bir değişimi gerçekleştiremezse rejimin konsolide olma ihtimali yükselirken, iktidarın değişme oranı da aynı ölçüde azalıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Onur Alp Yılmaz Arşivi