Tehlikeli ikili: Hakikat ötesi ve popülizm

Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra solun içine sürüklendiği ideoloji çekingenliğine karşı, neo-liberalizmin kalktığı atak hâkimiyetini sürdürüyor.

Sol ideolojiler geri çekilip, sağı taklit etmeye yöneldiler ve meydan neo-liberal sağ ideoloji ve uygulamalara kaldı. Sınıf partilerinin giderek etkisizleşmesi ve marjinal partilere dönüşmesi, sosyal demokrat partilerin ise “yeni sol” adı altında sağ partilere benzemesi, liderleri öne çıkardı. Bu ortam yeni bir siyaset tarzı doğurdu.

Söylem siyaseti

 Parti programına dayalı siyaset yapma tarzı, lider ve söyleminin öne çıktığı siyaset tarzına dönüştü. Olgulara dayalı ideolojik mücadelenin yerini  “söylem siyaseti” aldı. Başta televizyon olmak üzere, kitle iletişim araçlarındaki teknolojik ilerleme bu süreci hızlandırdı ve yaygınlaştırdı. Klasik siyaset yapma araçları, yerini yeni medya araçlarına terk etti.
Söylem siyaseti, medya teknolojileri sayesinde, “algı yönetimi” yöntemini güçlendirdi. Yöntem değişikliği işin özünü değiştirmedi. İktidara gelme ve iktidarda kalma yöntemi değişti ama neo-liberal politikaların uygulamasını örtülü şekilde kolaylaştırdı. (Söylem siyaseti konusunda  bkz: Gülten Uçan, Türkiye’de ve Dünyada Sol, Solun Düşü(şü), Nobel Bilimsel Eserler Yayını, 2018)

Bu süreç siyasette işbirliği içinde çalışan iki tehlikeli mekanizma yarattı: Hakikat ötesi (post-truth) ve popülizm.
Hakikat ötesi siyasetin dili, popülizm de kitleleri ikna etmenin yöntemi haline geldi. Bu mekanizma son yıllarda Türkiye’ye de kapsayacak şekilde yaygınlık kazandı. 
Hakikat ötesi (post-truth) ve popülizm kavramlarına bakalım.

Hakikat ötesi siyaset

Post-truth, esas itibariyle, olgulardan kopuk bir şekilde üretilmiş (gerçek olmayan) “hakikat” üretmek ve bunu siyasette kullanmayı ifade ediyor. Üretilmiş hakikati, medya olanaklarıyla kamuoyuna tekrarlamak, bu yolla bir algı oluşturmak ve bu algıyı yöneterek, çoğunluğun siyasi desteğini almak, yeni siyaset tarzı olarak giderek yaygınlaşıyor. (Post-truth kavramı için kaynak: Ralph Keyes, Günümüz Dünyasında Yalancılık ve Aldatma, Delidolu Yayınları, 2017)

Çarpıtılmış popülizm

Prof. Dr. İlhan Tekeli’nin academia.edu sitesinde yer alan, “Popülizmin Yeniden Canlandığı Günümüzde  Post Truth Siyaseti Neden Yaygınlık Kazandı” başlıklı makalesinde vurguladığı gibi popülizm, 19. Yüzyılın sonlarında ve 20. Yüzyılın başlarında saygın bir kavramdı. Toplumun güçsüz kesimlerine duyarlı bir yaklaşımdı. Yine Tekeli’nin vurguladığı gibi sosyo-ekonomik açıdan zayıf durumdaki kesimlerin sorunlarını dillendirmeye  ve çözmeye yönelmiş bir yaklaşımdı. Atatürk’ün cumhuriyetin inşaası yıllarında önem verdiği ve CHP’nin 6 Ok’undan birini oluşturan “halkçılık” ilkesi de bu duyarlılığın bir sonucuydu. 

Ancak popülizm yaklaşımı son dönemde çarpıtıldı, özünden, amacından saptırıldı ve ortaya post-truth, sahte hakikat üretimini topluma kabul ettirmenin bir aracı haline getirildi ve ortaya, Faruk Loğoğlu’nun Gazete Duvar’da yer alan, “Popülizmi Nedir? İyi midir? Kötü müdür? Bizde nasıldır?” başlıklı makalesinden saptadığı gibi “çarpıtılmış popülizm” çıktı.

Çarpıtılmış popülizm, üretilmiş hakikati kitlelere medya üzerinden dayatmanın ve kabul ettirmenin yolu olarak kullanılmaya başlandı. Post-truth ve çarpıtılmış popülizm ikilisi bir işbirliği içinde çalışan mekanizma olarak,  günümüz demokrasilerinin tehlikeli bir sorunu haline geldi.

Türkiye bu sarmaldan çıkmalı

Post-truth-popülizm ikilisinin yarattığı tehlikeli sarmala örnek olarak Trump’ın seçim kampanyası, İngiltere’nin Brexit kampanyası, Fransa’da Le Pen’in, Macaristan’da Orban‘ın söylem ve politikaları gösteriyor.

Örneğin ABD Başkanı seçilen Trump’ın kampanyası boyunca gerçek olguya dayanmayan, Obama’nın ABD doğumlu olmadığı, aslında Müslüman olduğu, Trump’ın başkanlığı devraldığı törenin gelmiş geçmiş en kalabalık tören olduğu, Meksikalıların ABD için beka sorunu oluşturduğu, Meksika tehlikesinin sınıra duvar örecek kadar önemli ve acil bir sorun olduğu, Müslümanların ABD’ye girişlerinin yasaklanması gereken tehlikeli bir yol olduğu gibi “ürettiği hakikatler” üzerine kurulu bir söylemle seçim kazanması üzerinde duruluyor.

Keza İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden ayrılmasını öngören Brexit kampanyası sırasında, Avrupa Birliği üyeliğinin İngiltere’ye haftada 400 milyon dolara mal olduğu ve çıkılması halinde bu paranın sağlık hizmetlerine harcanacağı popülist söyleme gösterilen bir diğer örnek.

Trump örneğinde olduğu gibi “post-truth-popülizm” ikilisinin işbirliğiyle çalışan mekanizma;  ülkeleri,  evrensel hukuk kuralları ve hukukun üstünlüğünü tanımayan,  insan hakları, yabancıların, mültecilerin, ülkedeki azınlıkların hakları gibi konularda içine kapanık, milliyetçi, bu unsurları milli tehdit olarak gören, demokrasiyi çoğulculuk olarak değil çoğunluk yönetimi olarak kavrayan yapılara sürüklüyor.

Türkiye için de böyle bir olasılıktan söz edebiliriz.

Son dört seçiminde iktidardaki AK Parti’nin, söylemini  “beka sorunu”  üzerine oturtması ve 16 Nisan referandumu ve 24 Nisan seçimleri olmak üzere son iki seçimde MHP’nin de bu söyleme katılması, bu yolda güçlü emareler olarak görülüyor.

AK Parti-MHP ittifakının, 31 Mart’ta yapılacak yerel seçimleri beka seçimi haline sokma çabası, oluşturdukları ve “milli-yerli” olarak tanımladıkları iktidar çizgisini destekleyenleri vatansever, muhalif çizgiyi ise zillet, ihanet çizgisi, hainlik olarak tarif etmeleri, Türkiye’nin tehlikeli sarmala düşme riskini güçlendiriyor.

İktidar partisi ve ortağının belirledikleri çizgiyi milli çizgi olarak savunup, bunu desteklemeyenleri, “hain, terörist” olarak ilân etmesi, “iç düşman” yaratmaya kadar varır ki, bu Türkiye’nin düşeceği en tehlikeli tuzaktır.
İktidar bloğunun bu yöntemine karşılık ana muhalefet partisi CHP, aynı yöntemle karşılık vermiyor. Olgulara dayalı siyaset yapmayı sürdürüyor. Doğru da yapıyor. Ancak, iktidarın bu yöntemiyle başa çıkması için, “post-truth-çarpık popülizm” mekanizmasının  ne olduğunu ve nasıl işlediğini kamuoyuna anlatması ve bu yöntemle yoğun şekilde mücadele etmesi gerekiyor. 

Aksi halde Türkiye’nin bu sarmaldan çıkması zor olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi