Mustafa K. Erdemol
Tabii ki işgal edilmeyecek
İşi artık falcılığa döküp, Ukrayna’nın yarın Rusya tarafından işgal edileceğini bile söylediler. ABD ile müttefikleri o kadar garip tutum sergiliyor ki anlamak mümkün değil. Hem Rusya’nın işgal girişimine karşılık vereceklerini söylüyorlar ardından da “işgalin gerçekleşeceği” beklentisiyle Ukrayna’da bulunan askerlerini geri çekiyorlar. ABD ile İngiltere’den sonra Kanada da dün adı geçen ülkedeki askerlerini çektiğini duyurdu. Yani, saldırıya/işgale uğrayacağını iddia ettikleri Ukrayna’yı bir anlamda “yalnız” bırakmış oluyorlar. Ama bir işgal gerçekleştiğinde müdahale etmeyeceklerinin de göstergesi aslında bu. Sınırlarına kadar gelip kışkırttıkları Rusya’yı Ukrayna’nın üzerine saldırmak ister gibi bir niyetleri var belli ki ABD ile müttefiklerinin.
Neden bunu istesinler? ABD için bölgede süregelen bir istikrarsızlık, Rusya ile mücadelesinde kendisine avantaj sağlayacak, birinci neden bu. Ukrayna’nın “demokrasi”sini kurtarmakla ilgilendiği yok. NATO’nun yayılmasıyla ABD eksenli dünya düzeni varlığını sürdürecek, bu da ikinci neden. Biden için de, gittikçe azalan popülaritesini yükseltmede, Obama ya da Trump kadar oyun kurucu olduğunu gösterme fırsatı Ukrayna.
Ancak, “bir çılgınlık anı” ile karşılaşmazsak Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesinin akılcı bir tarafı yok. Böyle bir işgali yapmak kolay, sürdürmek ise zordur, çünkü Rusya ekonomisinin bunu sürdürecek gücü yok. Kırım’ın ilhakı gibi sorunsuz olacağı da garanti edilemez. Rusya’nın “kırmızı çizgilerimiz aşılırsa” diye şart edatıyla kurduğu cümleleri kesin ifadeler gibi anlamak ABD ile müttefiklerinin işine geliyor. Öncelikle, Rusya’nın kırmızı çizgileri henüz aşılmadı, yani Ukrayna NATO’ya alınmış değil. Üyesi olmadığı halde NATO’nun Ukrayna ile askeri tatbikatlar yapması Rusya’yı kızdırıyor ama bu işgal için yeterli gerekçe olamaz. Ayrıca koparılan tüm bu yaygara içinde soğukkanlılığını koruyup soruna diplomatik çözüm kapılarını sona kadar açan da Rusya. İşte dün Kremlin Sözcüsü Dimitriy Peskov, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Moskova'nın ABD/NATO'ya güvenlik garantileri konusunda vereceği yanıt taslağını onayladığını, diplomatların metne son halini vermek için çalışma yürüttüğünü açıkladı. Yani ABD ile NATO’ya güvence vermek için taslak hazırlayan bir ülke Rusya. Ukrayna’yı işgali planlıyor propagandasına ters bir tutumdur aldığı.
İşgal edilmeden perişan oldu
İşgal edilse Ukrayna şimdi yaşadıklarını yaşardı diyesi geliyor insanın. Ekonomisi zaten iyi olmayan ülkede, savaş çıkacak spekülasyonları paranın devalüe edilmesine yol açtı. Zengin yatırımcı oligarklar ülkeyi terk etti. İhracatında, ithalatında durgunluk yaşanıyor. Öyle bir savaş çıkacak inancı yaydılar ki, Ukrayna Devlet Başkanı Vlodomir Zelenskiy bile “biz 2014’den beri Rus tehdidi altındayız. Bugün de olan o” diyerek abartıya dikkat çekti. Zelensky’in ABD Başkanı Joe Biden’ı Kiev’e davet etmesi de “işgal tehdidi” altındaki bir ülkeden beklenecek bir davet değildi. Ukrayna Devlet Başkanı olandan bitenden rahatsızlığını ancak böyle ifade edebilirdi.
Şimdi; daha önce de belirttiğim gibi yaşananlara Ukrayna Krizi demek sorunun aslını gizler. Sorunun aslı ABD / NATO yayılmacılığıdır. Bu da bugünün sorunu değil. Yugoslavya, Avrupa (başta Almanya) eliyle parçalanırken NATO’nun 1995’te Bosnalı Sırpları bombalaması üzerine dönemin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Boris Yeltsin “bu işin ucu sınırlarımıza kadar gelir” demişti. Öngörüsü doğru çıktı. O zamandan bu yana Rusya’ya, Doğu’ya doğru genişleyen bir NATO var. Yani Putin’in huysuzluğuyla başlayan bir durum değil bugün yaşananlar. NATO genişlemesinde 1999 yılı hayli önemlidir. Çekya, Macaristan, Polonya NATO üyesi oldular. İkinci önemli tarih 2004’tür; Bulgaristan, Baltık ülkeleri, Romanya, Slovakya, Slovenya NATO’ya alındı.
Paket paket genişleme
Ukrayna’nın da NATO bünyesine, tabii ki Kiev’in de isteğiyle alınmaya çalışılması yıllar önceki bir proje. ABD’nin Avrupa ve Avrasya İşlerinden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland, 1991-2013 arası Ukrayna’ya 5 milyar dolardan fazla para harcandığını açıkladı örneğin. ABD/Batı’nın üçlü bir genişleme paketi vardır: 1) NATO yayılmacılığı, 2) AB genişlemesi, 3) Demokrasi götürme misyonu. Ukrayna’ya yapılan da bunlar çerçevesinde yapılıyor zaten.
Sevimsiz biriydi ayrı mesele ama Batı, Ukrayna Devlet Başkanı Victor Yanukoviç’i bir darbeyle devirdi. Yanukoviç batının planlarına karşı, Rusya yanlısı biriydi. Devrilmesindeki başarı ABD/Batı’da Ukrayna’da her istediğini yapabileceği inancını uyandırdı. O nedenle hiç durmadılar, Ukrayna’yı NATO’ya, beklenenden erken alma çabasına giriştiler. Kriz budur işte. Ukrayna üzerinden ama Rusya ile ABD/NATO arasında yıllardır süren bir krizdir bu.
NATO korur mu?
Rusya, iddia edildiği gibi, Ukrayna’yı işgal ederse NATO’nun tutumu ne olur? Karışmamak olur. Müdahale edemez. Henüz üyesi olmamış bir ülke için savaşa girmez. Ukrayna üyesi değil ama müttefikidir, müttefiki için de tek başına savaşa giremez, böyle bir durumda Bulgaristan NATO’ya askeri güç vermeyeceğini duyurdu bile. Çatlamayı göze alamaz NATO.
Büyükelçi’nin sözleri mesajdır
Ukrayna’nın Londra Büyükelçisi’nin “Rusya’yla savaşmaktansa NATO’ya girmekten vazgeçeriz” demesi Ukrayna’nın şimdiki niyetini gösterir. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı’nın, büyükelçinin sözlerini, “düşüncesini yanlış formüle etti” diyerek reddetmesi aldatmasın. Bakanlık, NATO’ya girmeyi anayasa maddesi haline getirmiş bir ülke olarak büyükelçisine “haklıdır” diyemezdi, elbette reddedecekti ama mesaj özellikle Rusya’ya, dolaylı olarak da batıya iletilmiştir sonuçta.
Durum nasıl düzelir?
Son derece basit. ABD ile müttefikleri Ukrayna’yı Batılılaştırma projesinden vazgeçmeliler. Ukrayna ile Rusya arasında yapılacak bir saldırmazlık anlaşması güvensizlik sorununu ortadan kaldırır. Peskov’un Putin’in Batıya güvenlik taslağını onayladığını duyurması bunun işareti zaten.
Diplomatik kanalları son ana kadar zorlayan Rusya, beklendiği gibi yarın (16 Şubat) Ukrayna’yı işgal ederse şaşırırım doğrusu. Bir üçüncü dünya savaşı çıkmaz elbette ama “çılgınlık anları”nın her an görülebileceğine ilişkin korkum iyice ayyuka çıkmış olur.
Neyse yarın görürüz artık.