
Şahin Aybek
Kırsalda öğrenme kaybı derinleşiyor, dezavantajlı kız çocukları için riskler başlıyor
“Öğrenme kayıplarının nedenleri arasında elbette ailelerin sosyoekonomik düzeyleri, öğretmenlerin sürekli yer değiştirmesi de vardır. Ancak özellikle de kırsaldaki orantısız öğretmen hareketliliği son bulmalıdır.”
“Özellikle de kardeş sayısının fazla olduğu kalabalık ailelerdeki kız çocukları risk altındadır. Benzer şekilde ailesinde veya akrabalarında zorunlu eğitimin dışına çıkarılan kız çocuğunun olduğu ailedeki tüm kızlar risk altındadır. Aile gelirinin çok düşük olduğu koşullarda yaşayan kızlar da risk altındadır.”
Doç. Dr. Yusuf Kızıltaş ile hormonlu notlar, kırsaldaki dezavantajlı çocuklarda öğrenme kayıpları, dezavantajlı kız öğrencilerde erken okul terki riski ve fenomen öğretmenler-çocuk istismarı ilişkisini konuştuk.
Yusuf Bey, yazdığınız makaleler genellikle ülkemizin önemli eğitim sorunlarıyla ilgili oluyor. Bu makaleler de ulusal basında geniş yer buluyor. Hormonlu notlar, kırsaldaki dezavantajlı çocuklarda öğrenme kayıpları, dezavantajlı kız öğrencilerde erken okul terki riski, fenomen öğretmenler-çocuk istismarı ilişkisi…. Bu çalışmalardan bazılarını sizlerle tartışmak bu konuda bizleri aydınlatmanızı isteriz.
Hormonlu notlarla ilgili makaleniz… Dünyanın iyi dergilerden birinde de yayımlanmıştı. Türkiye’de ilk kez özel ve devlet okulları bağlamında siz bu sorunu bilimsel bir makaleyle ele aldınız. Bu konu görsel ve yazılı medyada bayağı gündem oldu. Nedir bu hormonlu notlar meselesi?
Hormonlu notlar, dışardan müdahalelerle birlikte notlar üzerinde oynama yapma işlemidir. Yani notlar üzerinde manipülasyon yapma işlemidir. Bunu da maalesef bazı öğretmenler yapmaktadır. Siz, performansı yetersiz olan veya sınav sonucu düşük olan bir öğrencinin notunu fazladan verdiğiniz zaman notu şişirmiş olursunuz. Başka bir ifade ile söylemek gerekirse öğrenciye hak ettiğinden çok daha fazlasını vermek notları şişirmeye neden olur. Böyle bir senaryoda notlar hormonlu hale gelir. Amiyane tabirle notların ve notu doğuran performansın genetiği ile oynamış oluyorsunuz. Bir öğrencide yaptığınız bu manipülasyonu birçok öğrenci üzerinde yaptığınızda ise not enflasyonu dediğimiz bir sorun ortaya çıkar. Okullarımızda maalesef böyle bir problem var. Özellikle de bu sorunun çıkış kaynağı bazı özel okullardır. Ancak artık devlet okullarında da yaygındır. Herkes kendi oluşturduğu suni gerekçelerle notları şişirmektedir. Veli baskısı, idareci baskısı, okullar ya da sınıflar arasındaki rekabet, öğretmenler arasındaki rekabet, diploma notunu yüksek tutma çabası, özel okullara yönelişi artırmak gibi faktörler notların şişirilmesinin en yaygın nedenleri arasında yer almaktadır. Ancak kırsaldaki yani köy okullarındaki bazı öğretmenler de notları şişiriyor. Onların da şişirme gerekçeleri çeşitlidir. Ve ilginç bir bulgu var: Kırsaldaki öğretmenlerin, not şişirmelerinin nedeni çocukların okulu erken terk etmesini engellemek. Yani çocuğun notu düşük olunca başarısız olacak. Böyle durumda da çocuğu okuldan almak isteyen velilere tabiri caizse bir koz vermiş olacaksınız. Özellikle de risk altındaki kız çocuklarını okulda tutmak için notlar şişirilebiliyor. Benzer şekilde köy ve kent okulları arasındaki makası kapatmak için de notlar şişirilebiliyor. Ancak bu bir gerçek ki notların şişirilmesiyle başarılı-başarısız ayrımı ortadan kalkıyor. Öğretimin geribildirim mekanizmasını işlevsiz oluyor. Çözüm için denetim mekanizmasının ve yönetiminin baskın, aktif olması gerekir. Ancak şu aşamada maalesef bu çözümlerin uzağında olduğumuzu söylemeliyim.
Öğrenme kayıpları konusu da önemli…. Bununla ilgili de bilimsel bir araştırma yaptınız. Sanırım kırsal bölgelerdeki öğrencilerin öğrenme kayıplarıyla ilgili yaptığınız bu çalışma da bir ilkti. Neler söylemek istersiniz bu sorunla ilgili?
Şahin bey, esasında öğrenme kayıpları sorunu bizim kanayan sorunlarımızdan biridir. Yüzleşmekten imtina ettiğimiz veya üzerine bir türlü gidemediğimiz kronik bir sorun. Bakanlık şu an bununla ilgili bir proje yürütüyor ama projenin, birazdan sıraladığım hususların çok çok uzağında olduğunu anlayacağız. Öğrenme kayıpları bir öğrencinin okulda öğrendiği bilgileri unutması ya da öğrenmesi gereken bilgi ve becerileri tam olarak kazanamaması sorununu temsil etmektedir. Öğrenme kayıplarının nedenleri de oldukça çeşitlidir. Söylediğiniz gibi bunu yayımlanan makalemizle gündeme getirdik. Öğrenme kayıplarının nedenlerinin başında okulların kapanışı gelmektedir. Nasıl yani? Yaz tatilleri, sömestr tatilleri, ara tatiller öğrenme kayıplarının en önemli nedenidir. Birçok bilimsel araştırma sonucu da bunu ortaya koymaktadır. Ancak bir not: Okulların kapanışına bağlı öğrenme kayıplarından mustarip olanlar özellikle dezavantajlı öğrencilerdir, kırsaldaki çocuklardır. Yani okulların kapanması her öğrencide öğrenme kayıplarına neden olmuyor. Hassas ve risk altında bulunan çocuklar açısından okulların kapanışı bir sorun olabiliyor. Peki okulları kapatmaktan da mı vazgeçeceğiz ya da tatilleri mi kısaltacağız? Bu sorulara evet yanıtını vermek öğrenme kayıpları sorununu çözmeyecektir. O yüzden konuya daha geniş perspektifinden bakmak gerekir. Tatillere de öğrencinin ve öğretmenin ihtiyacı var, o ayrı bir husustur. O yüzden öğrenme kayıplarının nedenlerini iyi yorumlamak gerekir. Burada yapılması gereken, okul kapanışları sonrası öğrenme ortamlarından ve sosyalleşme olanaklarından yoksun kalan dezavantajlı çocuklar için ortamlar yaratmaktır. Çocuklara tatilden sonra veya tatil sürecinde öğrenme olanakları, faaliyetleri sunmaktır. Çünkü öğrenme kayıpları bize gösteriyor ki çocuklar için tek sosyalleşme ve öğrenme ortamları okullardır. Kentteki çocuk açısından bu ciddi sorun değil ama köydeki çocuk için bu bir sorundur. Okullar açıldıktan sonra da öğrenme kayıplarını gidermeye yönelik telafi programlarına ihtiyaç var. İYEP yani İlkokullarda Yetiştirme Programının kırsaldaki ilkokullardaki tüm sınıf düzeylerine yönelik olacak şekilde kapsamı genişletilmelidir. İYEP bir can simididir ve iyi bir programdır. Öğrenme kayıpları için de biçilmiş kaftandır. Zaten programın amacı da tam olarak budur. Matematik ve Türkçe derslerindeki öğrenme kayıplarını gidermek İYEP’in amacıdır. Nitekim bizim bilimsel araştırmamızdaki bulgular da bu iki dersteki öğrenme kayıplarının yoğunluğuna dikkat çekmektedir. Ancak İYEP, ilkokul 3. sınıflarla sınırlıdır. Bakanlığın bu konuda şartları zorlaması ve bu programı köylerdeki ilkokullarda tüm sınıf düzeylerine yayması gerekiyor. Başka türlü öğrenme kayıpları telafi edilemez ki buna zaten yoğun müfredat zaman da fırsat da vermez. Öğrenme kayıplarının nedenleri arasında elbette ailelerin sosyoekonomik düzeyleri, öğretmenlerin sürekli yer değiştirmesi de vardır. Ancak özellikle de kırsaldaki orantısız öğretmen hareketliliği son bulmalıdır. Ben bu konudan açıkçası ümitli değilim. Orantısız öğretmen hareketliliği sadece öğrenme kayıplarının değil birçok sorunun ana nedenidir.
Kırsal bölgelerdeki dezavantajlı kız çocuklarının da sorunlarını gündeme getiriyorsunuz. Bunun da bilimsel araştırmalarını yapıyorsunuz. Kız çocuklarının yaşadıkları sorunlarda hangi aşamadayız, hangi sorunlar var, ne yapmamız lazım?
Kırsal bölgelerdeki en önemli sorunlardan bir tanesi de hiç şüphesiz erken okul terki ya da erken okul terki riski dediğimiz sorundur. Geçmişte kız çocuklarımızın devam oranlarının ve okula katımlarının artırılmasına yönelik çok güzel projeler yapıldı. Doğrusunu söylemek gerekirse bu konuda ciddi mesafeler katettik. Bugün kız çocuklarımızın eğitime ve topluma katılımı gurur verici düzeydedir. Ancak bu bizi yanılgılara da ve rahatlığa da sürüklememelidir. Ülkemizde çocuk gelin (çocuk istismarı) hala var. Berdel, aşiretçilik, beşik kertmesi gibi hususlar da var. Bunlar, kız çocuklarının çocuk gelin olmasını tetikleyen problemlerdir. Kız çocuklarının erken yaşta okuldan alınmasını besleyen faktörlerdir. Kırsalda, köy okullarında bu sorunlardan mustarip birçok kızımız var. Bu çocukların devamsızlıkları kesinlikle yakından takip edilmelidir. Özellikle kadın öğretmenlerimizin bu konuda rol model olmaları oldukça önemlidir. Risk altında olan kız çocukları zaman zaman mikro annelik rollerine sürüklenmektedir. Evdeki işlerde ve çocuk bakıcılığında kullanılan kız çocukları için okul artık bir zorunluluk veya umut olmaktan çıkabiliyor. Burada idarecilerin pasif kalmaması gerekir. Aynı şekilde mülki amirlerin ve muhtarların da özellikle kız çocuklarındaki devamsızlıkları yakından takip etmeleri önem arz etmektedir. Özellikle de kardeş sayısının fazla olduğu kalabalık ailelerdeki kız çocukları risk altındadır. Benzer şekilde ailesinde veya akrabalarında zorunlu eğitimin dışına çıkarılan kız çocuğunun olduğu ailedeki tüm kızlar risk altındadır. Aile gelirinin çok düşük olduğu koşullarda yaşayan kızlar da risk altındadır. Bu risk analizlerini okul yöneticilerinin ve öğretmenlerin iyi analiz etmesi gerekir. Dediğim gibi devamsızlık durumları yakından takip edilmelidir. Ve birkaç gün süren devamsızlıktan sonra kesinlikle aileyle yüz yüze irtibata geçilmelidir.
Kırsaldaki çocukların okuma problemlerini de sıklıkla dile getiriyorsunuz. Okuma becerisi önemli bir beceridir. Akademik başarının anahtarıdır. Bu konudaki sorunlar nelerdir, çözümler neler olabilir?
Kırsaldaki özellikle de köy okullarındaki en önemli sorunlardan birisi Türkçe becerisi zayıf öğrencilerin yaşadıkları okuma problemleridir. Çocuk eğer ki iyi bir okul öncesi eğitimden geçmemesi, okula başlamadan evvel ailede Türkçeye yeterince maruz kalmamışsa maalesef okula başladıktan sonra bunun olumsuz yansımalarını görebiliyoruz. Çocukların Türkçe kelime kapasitesi sınırlı olabiliyor. Bazen Türkçe ile ana dili (Kürtçe, Arapça, Zazaca vb.) arasında konuşma dilinde dil çatışması yaşayabiliyor. Yani Türkçe konuşurken araya ana dilinden kelimeler de katabiliyor. Çocuk esasında bunun bir hata olduğunu bilmiyor, farkında değil. Ancak ne zaman ki öğretmeninden veya arkadaşından dönüt (bazen de maalesef tepki) alınca o zaman bunun farkına varıyor. Buradan öğretmenlerimize veya kırsal bölgelere atanacak öğretmenlerimize bir öneride bulunmak istiyorum. Bu çocuklara sert tepki göstermeyin. Anında dönüt vermeniz yeterlidir. Çocuğun ana dilini bilmiyorsanız çocuğun akranından destek alarak bunu yapabilirsiniz. Öğretmen burada çocuğu terslerse, yasaklarsa çocuk sessiz dönem dediğimiz bir sürece girer. Sonrasında da kendine yabancılaşır ki biz buna psikolojik mesafe diyoruz. Evet kelime dağarcığı eksikliği var dedik. Böyle bir durumda okuma becerisi de zayıflıyor. Akıcı okuyamıyor. Okuduklarını da anlamaması beklenen bir ihtimal oluyor. Bizim önerimiz ve çözümümüz bol bol kitap okuyun değil. Zaten her şeye çözüm olarak hep sunu sunuyoruz. Bol bol kitap okuyun. Öyle olmuyor işte! Bu çocukları Türkçeye maruz bırakmak gerekir. Çocuğun ana dilini de yasaklamadan. Yasaklasan ne yazar! Çocuk okul dışında ana dilini konuşmayacak mı? O zaman biz işin okul içi boyutuyla da biraz daha yoğun ilgileneceğiz. Okul dışı boyutunda da desteğe ihtiyacımız tabi olacak. Bu çocukların iyi bir okul öncesi eğitimde geçmesi gerekir. Bunun için okul öncesi eğitim zorunlu hale getirilmelidir artık. En önemlisi de Türkçe dersi dört temel beceri dersine ayrılmalıdır. Okuma ve yazma derslerini zaten ilkokuma ve yazma öğretimi dersinde işliyoruz. Ama dinleme ve konuşma derslerine de ihtiyaç var. Kırsaldaki çocuklar için dinleme ve konuşma dersleri olmalı ve Türkçeye daha çok maruz bırakılmalıdır. Bakanlığımız İngilizce öğretiminde bu sisteme geçtiyse ana dilde de yani Türkçede de buna geçilmelidir. İlkokuldan ortaokul sonuna kadar dil derslerinin dört temel beceri dersi olarak ayrı ayrı işlenmesi gerekir. Ana dilde iyi olmayan öğrenci ikinci dilde başarılı olur mu? Bunun yanıtını hepimiz biliyoruz.
Fenomen öğretmenlerle ilgili de en çok tepki gösteren akademisyensiniz. Hatta bu sorunun da makalesini ilk yazansınız. Bu sorun çözülmedi mi biz bu konuda neredeyiz?
Bu sorun çözülmedi ve bu gidişle de çözülmeyecek. Şahin bey, her gün yeni yeni fenomenler türüyor. Bakanlığımız maalesef bu soruna neşteri vuramıyor. Ne zaman ki infial yaratan bir sorun olarak patlak verir o zaman neşter vurulabilir. Bakın vurulur demiyorum, diyemiyorum. Çünkü infial yaratan durumlar da oldu. Yani öğretmen ders işlemiyor, sürekli video çekiyor, çocuklar üzerinden para kazanıyor, sınıfı podyuma dönüştürüyor, beğeni veya takipçi toplamak için kılıktan kılığa giriyor…. Daha da sayabiliriz. Allah aşkınıza bunlar öğretmenin görevi mi? Bunlar zaten öğretmen falan değiller. Bunlar öğretmenlik kisvesi altında palyaçoluk yapan sosyal medya şarlatanlarıdır. Net! Bunlar, toplum nezdinde ‘öğretmen çalışmıyor, yatıyor’ algısının müsebbibidirler. Bunlar, çocukken yoksun kaldıkları ilgili başkalarından beğeni ve övgü alarak telafi etmeye çalışan dijital narsistlerdir. Bunlar şaklabandır ve mesleğimizin yüz karasıdırlar. Biz bunlardan bıktık ama bakanlık bıkmadı sanırım. Bıkmadı ki bunlardan bazılarına bakanlık nezdinde görevler veriyor. Bakanlık farkında olmadan fenomenliğe teşvik ediyor. Bu sorun gündem olmaktan çıkmalıdır ama bu gidişle zor.
Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...