Asla Pes Etme

Alışkanlıklar önemlidir. Niyetim tiyatro sezonu kapanana kadar oyunlardan bahsetmek, sonrasında hayata ilişkin yazmaktı. Canım ülkemde böylesi ‘iyi niyetlerimizi’ korumak tabi ki zor. Ben de izninizle bu hafta ‘asla pesetme’mekle ilgili maraton deneyimlerimden yola çıkarak nefesinizi kesmek istiyorum. Çünkü kolay değil bahsedeceğim mesafe 42 kilometre 195 metre ve belki 100 yıl.

yeni-proje-64-kopyasi.png

Maraton koşmak ciddi bir hedeftir. O nedenle de çok disiplinli hayat, inatçı bir karakter gerektirir. Hayatınızda değiştirmeniz gereken alışkanlıklarınız için sizi zorlar, konfor alanınızı bozar. Koşmaya karar verdiğiniz zamana sıfırıncı gün derseniz en az dört ay bu disipline kesintisiz uymanız gerekir. Hayatın akışına o kadar benzer ki maraton koşmak her hazırlığı eksiksiz yaptığınızı düşündüğünüz anda bile beklenmedik şeyler olur ve oyunu bozar. Gene de en iyi hazırlığı ve stratejiyi planlamak yarışı bitirmenize yardım eder. Japon yazar Haruki Murakamu’ninKoşmasaydım Yazamazdım’ kitabı işte tam da bunu anlatır. Koşu disiplinini bilen biri hayatın her alanında aynı yolu izleyerek başarılı olabilir.

Yapacağınız antrenmanların şekli ve sıklığı daha önce ne kadar, hangi sporları yaptığınızla ilgili olarak değişecektir elbette. Yarışa profesyonel hocalarla hazırlanabileceğiniz gibi, kendinize uygun koşu gruplarıyla da çalışabilirsiniz. Parti üyeliklerini ya da Sivil Toplum Kuruluşlarını (STK) böyle düşünmek mümkün.

İlk maratonunu koşacak biri ile bireysel maraton süresini 3,5 saatin altına çekmeye çalışan biri için durum çok farklıdır. Sakatlanmamak için ilk maratonunu koşacaklar doğru, güvenli bir hedef koymalıdır. Son anda yarıştan çekileceklerle birlikte koşmak hatasına düşmemek için popülizmden yana tercih yapmamakta fayda vardır. ‘İnce’ hesaplar yapmak her zaman kazandırmayabilir.

Nasıl beslendiğiniz, kaç saat uyduğunuz, antrenmanları hangi verimlilikte yaptığınız sonucunuza damla damla etki edecektir. Maraton yaklaştıkça yarışı sürekli zihninizde koşmaya başlarsınız. Bu o kadar önemlidir ki ‘zihinsel hazırlık’ deriz buna. Uzun mesafe koşularında an gelir tüm enerji depolarınız tükenir ve artık sizin için devam etmek imkansızdır buna da ‘duvara çarpmak’ denir ki 30-35 km civarında yani yarışın bitmesine çok az kalmışken olur. İşte tam o anda devreye zihniniz girer ve der ki ‘daha yarış bitmedi, devam etmelisin’ işte bu hazırlığı doğru yapanlar yarışı tamamlar. Biz bu hafta 35. Km deyiz yani daha yarış bitmedi, sakın bırakma.

Maraton koşmadan önce elbette daha kısa mesafeleri koşmayı yarış disiplini edinmek adına ve başarmanın hazzını yaşamak için önerimdir. Zaten önce bu zehir zihne kısa mesafelerle zerk edilir. Muhtarlıkları 10 km hesabına, belediyeleri yarı maratona yazarsak 42 km ler, ultralar sonrasında çok zevkli olacaktır. Yarışmanın prensibini öğrenirsin, birlikte koşacağın arkadaşların olmaya başlar ve çevrende seni destekleyen bağışçıların artar. Koştuğun her kilometre için ihtiyacı olanlara yardım etmeye başlarsın, ‘iyilik için koşarsın’, ‘adım adım’ başarırsın. Eğer koşu bittiğinde süreye itiraz edecekseniz önce kolunuzdaki saatin iyi çalıştığından emin olmalısınız. Ondan sonrası Oy ve Ötesi’dir.

Bu yazıya başlarken maraton koşmayı bırakmış biri olarak deneyimlerimi paylaşmak niyetindeydim. İlham olsun diye eski koşularıma göz gezdirince 2017 Roma Maratonu koştuğum 2 Nisan tarihi ve sonrası geldi aklıma. Haftaya yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçiminin 2.turu için anayasa değişikliği referandumu 16 Nisan 2017 de yapılmıştı. Ben saf saf Roma Maratonunu anlatırken parlamenter sistemi terk ettiğimiz, meclisi işlevsizleştirirken nedense vekil sayısını 450’den 600’e çıkartıp dokunulmazlık zırhının içine daha fazla kişiyi sığdırdığımız, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısını değiştirip sonradan yargılanacaklar için de bir güzellik düşünülen paketi referandumda ‘halk onayıyla’ bir güzel kabul etmemize sadece bir hafta vardı. Şimdi fabrika ayarları tabir edilen 15 Nisan 2017’ye dönmeye, başkanlık sisteminden geri adım atmaya uğraşırken, yeni Cumhurbaşkanını buna göre de seçtiğimizi hatırlama zamanı galiba. Artık keyif etmeyelim, sandık başlarında herkesin eşit olduğunu bilerek, her oya saygı duyarak, kendimizi nasıl ifade ediyorsak ve geleceğimizi nasıl yaşamak istiyorsak çok iyi düşünüp oylarımızı kullanalım, sonrasında da oylarımıza sahip çıkalım. NBA liglerinde maçın bitmesine 5 saniye varken takımların koçları 2 bazen 3 mola alıp sonuca etki ederler, asla pes etmezler.

yeni-proje-64.png

Stefan Zweig sevdiğim yazarlardandır. Adıyla beni kendine çeken ‘Amok Koşucusu’, doktor olarak da içinde kaybolduğum müthiş bir öykü kitabıdır. Adında koşu var diye sanmayın ki gerçek bir koşudan bahsediyor. Amok Koşusu kendini yok etme, cinnet anında etrafındakilere zarar verme iç güdüsü yüksek halin adıdır. Güneydoğu Asya’da yaşayan yerli toplulukların kültürel pratiğinden bizlerin diline böyle geçmiştir. Korku ve çaresizlik en belirleyici tetikleyicisidir ve büyük bir öfke patlamasıyla önüne çıkan her şeyi kırıp geçirir. Bizler Amok Koşucusu değil, maraton koşucularıyız. 100 yıl önce büyük liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ten emanet aldığımız Cumhuriyetin başını seçerken aynı zamanda gençlerimizin, çocuklarımızın da geleceğini de oylayacağız. Yolumuz aydınlık olsun.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytun Aktan Arşivi