İsmail Pehlivan
Alevi kurum yöneticilerine açık mektup!
“Ya Hakk,
Meydanımız pak ola,
Yardımcımız On iki İmamlar ola,
Altı sır, üstü nur ola,
Postlarımız daim ola,
İkrarımız tam ola,
Nefeslerimiz keskin ola,
Hü ya Ali!”
Sayın Federasyon Başkanları, Dernek-Vakıf Yöneticileri ve Cemevi İdarecileri;
Söze Yol’un hizmetkarı değerli öğretmenimiz Kamber Özcivan’ın bir serzenişiyle kıssadan hisse ile başlamak istedim.
"Hacı Bektaş Veli Dergahı’nda bulunan Balım Sultan Türbesi’nin sağ köşesinde duran ve üzerinde eski yazı bulunan, mezar taşını andıran mermer sütunu yıllardır izlerim. Bazıları onu kucaklar, bazıları etrafında döner, bazıları da görmezden gelir. Oysa o sütun bir şifa nesnesi değil, bir utanç belgesidir.
Bugünkü Türkçesi şudur:
‘Hakikat, uzun zamanlar sonunda bir noktaya geldi;
Lakin sonunda Hakk, ayaklar altına düşürüldü.’
Bu söz, beş yüz yıl önceden bugüne bırakılmış bir teşhis değil, hükümdür.
Hakikat; yol olmaktan çıkarılmış, süs yapılmış, tabela yapılmış, makam yapılmıştır. Hakk; yaşanması gereken bir ahlak olmaktan çıkarılıp, konuşulup pazarlanan bir meta haline getirilmiştir.
Bugün dernek, vakıf ve federasyon koltuklarında oturanların büyük kısmı; Hakk’ı ağzından düşürmez ama Hakk’ın yükünü taşımaya gelince ortada yoktur. Yol; lokmadan, paylaşmaktan, eşitlikten, edep ve erkândan koparılmıştır. Geriye sadece protokol, poz, demeç ve kişisel çıkar kalmıştır.
Bu beyit şunu söylüyor:
Hakk inkâr edilmedi; istismar edildi.
Yol yasaklanmadı; içi boşaltıldı.
İnanç yok edilmedi; geçim kapısına çevrildi.
Ve sonuç bellidir:
Hakk, ayaklar altındadır.
Bu mermer sütun hâlâ orada duruyor.
Sorun, onun ne dediği değil; bizim ne yaptığımızdır."
Anadolu Aleviliği’nin batıni felsefi özlü inanç ve kültürü, doğrulukla, insanlıkla yoğrulmuş bir barış medeniyetidir. Bu yolun harcı muhabbettir; nefesi ise irşat ehlinin batıni derinliğinden gelen felsefesidir. Ancak bugün, ne yazık ki bu yüce değerlerin büyük bir erozyona uğradığına, "Edep" kavramının yerini siyasi hırslara ve kırıcı bir nefret diline bıraktığına tanıklık ediyoruz.
***
Yol’un yolcusu ve hizmetkarı olan Pir- Mürşid - Rehber -Talip, Ali Meydanı’nda Erkan-ı Divan’a girdiğinde ona rehberlik eden tek bir ışık vardır: EDEP… Geleneksel Anadolu Alevi Ocak Sistemi’nde "Kamil İnsan" olma yolculuğu, bireyin önce kendi dilini ve nefsini ıslah etmesiyle başlar. Bugün modern örgütlenmelerin (dernek, vakıf, federasyon) içinde yaşanan kavgalar, tehdit dili ve ötekileştirme, aslında bu kadim Ocak sisteminden ne kadar uzaklaşıldığının bir göstergesidir.
***
"Ağız Fırındır, Dil Kürek"
Elbistanlı Zöhre Aloğlu Nine’nin o eşsiz öğüdü bugün her zamankinden daha kıymetlidir: "Ağız fırındır, Dil kürek… Lafını pişire pişire çıkar." Günümüzde cemevlerini birer iktidar alanı olarak gören hizipçi anlayışlar; kürsülerden tehditler savururken, şeffaflık isteyen canları susturmaya çalışırken veya inancın temel değerlerine zıt yapılarla kurulan kontrolsüz ilişkilerle toplumu yaralarken aslında bu "fırını" söndürmektedirler.
Doğru dil, barış dilidir, yarayı saran merhem gibidir. Yanlış Dil, egemenlik kuran, kutuplaştıran ve tehdit eden dildir.
***
Anadolu topraklarından Avrupa’ya kadar uzanan geniş coğrafyada, Alevi kurumlarının içine düştüğü bu yönetimsel ve ahlaki yozlaşma, ancak bireyin "Eline, Diline, Beline" sahip çıkma sözünü yeniden hatırlamasıyla aşılabilir.
Unutmayalım ki Aleviler, Yaradılan’ı Yaradan’dan ötürü seven ve dini sevgi olan bir toplumdur. Toplumsal değerleri kişisel çıkarların üstünde görmek gibi ‘Yarin yanağından gayri her yerde, her şeyde, hep beraber’ olmak, birlik ve dirlik içinde yaşamak ve yaşatmak insani bir görevdir.
Her birimiz, ağzımızdaki "fırında" sözlerimizi sevgiyle, dürüstlükle ve şeffaflıkla pişirmeliyiz. Gün, birbirimizi kırma günü değil; Anadolu’nun kadim irfanıyla yeniden arınma ve birbirimize "Can" olma günüdür.
Bu çarpık örgütlenme anlayışınızın ve asimilasyoncu politikalarınızın yarattığı kirliliğe karşı sizi Edep düsturuna uymaya çağırıyorum. Gelin tehdit dilinden vazgeçip, muhabbetin gıdası olan o nazik Hakk kelamına sarılın.
Anadolu Aleviliği’nin bin yıllık süzgecinden süzülüp gelen "Kamil İnsan" olma davası, bugün sizlerin elinde ne yazık ki bir siyasi ikbal ve baskı aracına dönüşmüş durumdadır. Temsil makamında oturup, kürsülerden tehditler savurmak, şeffaflık isteyen canları susturmaya çalışmak ve hizipçilikle toplumu bölmek; Hakk Muhammed Ali Yolu’nun o engin öğretisine sadakat değil, ihanettir.
"Diliniz Pişmemiş, Kelamınız Hamdır!"
Kadim Anadolu uygarlığının Elbistanlı Zöhre Nine’sinin o bilge uyarısını size yeniden hatırlatmak isterim: "Ağız fırındır, dil kürek. Lafını pişire pişire çıkar." Sizler, sözü sevgiyle pişirmek yerine nefretle yakıyorsunuz. Kongrelerinizde sergilediğiniz kavgalar, siyasi partilerin en yozlaşmış sahnelerini geride bırakmış durumdadır. Cemevlerini birer inanç merkezi olmaktan çıkarıp, kendi delege gücünüzü koruduğunuz birer kale haline getirdiniz.
***
Mersin’den Almanya’ya Sorumluluktan Kaçamazsınız!
Yakın zamanda Mersin Cemevi yönetiminin Alevi toplumunun tarihsel hafızasında ve vicdanında yeri olmayan HÜDA-PAR gibi yapıları "siyaset" adı altında başköşeye oturtması, toplumsal tepkilere kulak tıkaması hangi Erkan’a sığar? Başkan Hasan Kılavuz’un delege gücünden çekindiği için bu yanlışa dur diyemeyen Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı Seher Şengünlü Yılmaz ile bu duruma sessiz kalan genel merkez yöneticileri, bu vebalin ortağıdır.
Almanya Alevi Birlikler Federasyonu Genel Başkanı (AABF) Hüseyin Mat, hakkında şeffaflık talep edilen, mahkemeye intikal etmiş yolsuzluk iddiaları karşısında "Alevice" bir duruş sergileyip hesap vermek yerine, muhalif sesleri tehdit etmeyi, toplantılarda eleştirenlere hakaret ve taciz etmeyi kendinde hak olarak görmüştür. Ne yazık ki Türkiye’deki Alevi örgüt yöneticileri içinde bu şaibeli yolsuzluk iddialarına ortak olanlar da aynı tehdit diline başvurmaktadırlar. Bu sekter ve rijit davranış biçimini Alevi örgütlülüğü terk edip toplumsal demokrasinin öngördüğü anlayışa sadık kalmalıdır. Kimsenin babasının çiftliği gibi Alevi toplumunun cemevlerini ve örgütlerini kullanmaya hakkı da haddi de olamaz. Alevilikte rızalık esastır; rızalık ise ancak şeffaflık ve dürüstlükle alınır. Tehdit dili, Yol’un dili değildir!
***
Ya Yol’a dönün ya da O makamları terk edin!
Alevi örgütlenmeleri, Ocak Dedeliği sisteminin o vakur ve edepli duruşunu hiçe sayarak, riyakarlık derecesinde olumsuz davranışların ve çıkar ilişkilerinin ayyuka çıktığı merkezler haline gelmiştir. Federasyonların, derneklerin ve vakıfların birer asimilasyon aracına dönüşmesine engel olunmalıdır.
Unutmayın ki; Ali Meydanı’nda asıl olan "Makam" değil, "Yol"dur.
Bu mülk kimseye baki değildir. O koltuklarda oturduğunuz sürece, kullandığınız dilin barış dili, dininizin ise sevgi olması gerektiğini hatırlayın. Eğer içinizdeki kariyerist hırs, kibir ve haset Edep düsturunun önüne geçmişse; o makamları meşgul ederek toplumu daha fazla yaralamayın, dolayısıyla inancından soğutmayın.
"Edep ya Hu!" diyerek sizi, o ulvi değerlerimize, barış diline ve toplumun vicdanına rızalık vermeye davet ediyorum. Kelamınızı pişirmeden, rızalık almadan attığınız her adım, tarihin tozlu sayfalarında bir utanç belgesi olarak boynunuzda asılı kalacaktır.
Sizlere son sözüm şu olacaktır: Bugün kendini “Alevi sivil toplum örgütü” olarak tanımlayan birçok yapı ile birlikte, Anadolu Aleviliği’nin batıni-felsefi özünü temsil etmekten giderek uzaklaştığınız açık bir gerçekliktir. Anadolu Aleviliği ne bir mezhebin zahiri süreği ne de siyasi pazarlık alanıdır. Bu Yol, ancak Edep, Rızalık ve batıni hakikatle yaşatılabilir. Bunun da tek temsil kurumu Anadolu Alevi Ocak Sistemi’nin DEDELİK KURUMU’dur.