Parti Devletin Gölgesi

AK Parti’nin 20 yıllık iktidarında demokratik, laik, sosyal hukuk devleti rafa
kaldırılırken yerine parti-devlet oluşturuldu.

Bu sürece “AK Parti’nin devletleşmesi” diyebiliriz.

İktidar partisinin devletleşmesinin, seçimlerin demokratik bir ortamda, tarafsız yargının gözetiminde yapılmasını nasıl ortadan kaldırdığı bu seçimlerde de görüldü.

Muhalefet partileri sadece iktidar partisine karşı değil devlet kurumlarına karşı yarışmak zorunda kaldı.

Yargı siyasi nitelikli davalarda iktidarın beklediği ve kamuoyuna açıkladığı yönde kararlar verdi.

İktidar muhtemel rakiplerini yargı kararıyla sakatladı.

Canan Kaftancıoğlu’na getirilen siyasi yasak gibi.

Aynı şekilde Ekrem İmamoğlu hakkında siyasi yasak kararı alt mahkeme tarafından verildi. Şimdi istinaf aşamasında. İktidar istediği zaman yasak kararını kesinleştirme gücüne sahip.

AK Parti cumhurbaşkanlığı seçiminde kullandığı devlet gücünü ve kutuplaştırıcı, suçlayıcı, düşmanlaştırıcı söylemini sürdürecektir.

Cumhurbaşkanlığı seçiminin özellikle ilk turu öncesinde muhalefet partileri iktidarın devlet gücünü kullanmasını ve gerçeğe dayanmayan söylemlerini pek önemsemedi. Kendi kampanyasına yoğunlaşmayı yeterli gördü.

Oysa iktidarın; temelsiz iddialar, iftira niteliğindeki suçlamalar ve montaj videolarla yürüttüğü kampanya, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve partisini “PKK’nın, Kandil’in yanındaymış” gibi gösterdi. Bu çaba karşılık buldu ve sonuca etkili oldu.

Muhalefet ikinci tur öncesinde iktidarın iddialarına karşılık vermeyi önceledi.

Ancak geç kaldığı ikinci tur sonuçlarıyla anlaşıldı.

Muhalefetin ilk tur öncesinde yeterince umursamadığı bir diğer konu sığınmacılara ve yabancılara kolayca vatandaşlık verilmesi ve oy kullandırılmasıydı. Bir diğeri de sığınmacı adı altında Türkiye’ye doldurulan Suriyeli ve Afganların halkta yarattığı rahatsızlıktı. Muhalefet bu konunun önemini de geç kavradı ve Zafer Partisi’nin desteğini sağlayarak bu eksikliği gidermeye çalıştı ama yine geç kalmıştı.

İktidarın yerel seçim kampanyasında da aynı yöntemi kullanacağı açıktır.

Muhalefet bu kez, iktidarın gerçeğe dayanmayan suçlamaları, sahte, montaj videolarla yürüteceği kampanyaya karşı şimdiden karşı kampanyasını başlatmalıdır. Halkı şimdiden iktidarın sahte suçlamalarına karşı aydınlatmalı, ikna etmeli, uyarmalıdır.

Seçimlerde sadece iktidar partisine karşı değil devlet gücüne karşı bir mücadele vereceğini unutmamalı, bu konuyu şimdiden kamuoyunun gündemine yerleştirmek için çaba göstermelidir.

CHP ve İYİ Parti kurultay süreçlerinde samimi olarak eleştiri-özeleştiri mekanizmasını çalıştırmalıdır.

Nerede hataları ve ihmalleri olduğunu tek tek saptamalı aynı hataları ve ihmalleri tekrarlamamalıdır.

İktidarın Türkiye’nin en önemli sorunu olan ekonomiyi arka plana itip seçim gündemini “beka, terör, terör yanlısı muhalefet” olarak belirlemesinin önüne geçmelidir.

Muhalefetin uygulaması gereken bir diğer yöntem de genel politikaları genel yayın araçlarıyla anlatmanın yanı sıra her evi ziyaret edip seçmenle yüz yüze görüşmeyi başarmasıdır.

Bunu yapabilmek için zaman yitirmeden mahalle mahalle örgütlenmesi, mevcut örgütleri de yenilemesi gerekir.

Parti üyelerinin her biri aktif olarak seçim çalışmalarına katılmalı her hanenin sorunlarını saptamalı ve somut çözüm taahhüdünde bulunmalıdır.

İktidarın etnik aidiyet ve dini değerleri istismar etmesi karşısında etkili bir söylem geliştirmek gerekir. Bunun da yolu iktidarın olmayan beka sorunu söyleminin gerçek olmadığını kanıtlayacak bir söylem geliştirmektir.

İktidarın 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara’yı kaybetmeyi içine sindiremediği, bu iki büyük kenti yeniden kazanmak için bütün gücüyle yükleneceği unutulmamalıdır. Bu girişimlere İmamoğlu’na siyasi yasak getirilmesi de dahildir.

Bu nedenle muhalefetin bu kez her olasılığa karşı hazırlıklı olması, seçimde kullanmak üzere (B) ve (C) planlarını da şimdiden oluşturması gereklidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi