Kadına Şiddetten 'Doğal Afet’e

Şiddetin hayatımızdan dakika eksilmediği, tepeden aşağı öfkeli insanlarla dolmuş coğrafyamızda sabah evden sağ/sağlıklı çıkıp, aynı şekilde varabilmek kutlanması gereken bir başarıya döndü. Ama tabii evde de bu halin devamı koşulu ile. Aile içi şiddet, sokaktaki şiddetten çok daha fazla ve gerçek istatistiklerine kavuşmamız neredeyse olanaksız. Bu tip şiddetin de en büyük mağdurları tabii ki kadınlar ve çocuklar.

Sizi bir oyuna götüreceğim, adı ‘‘Doğal Afet’’. Amerika’nın üretken, aktivist, kadın yazarlarından Lauren Gunderson’un 2018 yılında yazdığı ‘Natural Shocks’ adlı oyununda ABD’de aile içi şiddet ve kadına karşı silahlı şiddet konularını ele almış.

Tüm dünyanın ortak meselesi olan bu konuda koruyucu, önleyici, çok geniş kapsamlı ‘‘İstanbul Sözleşmesi’’ ne imzayı ilk atan ülke olmaktan gururluyduk. Çelişki şu ki 11 Mayıs 2011’de sözleşmeye methiyeler düzerek imzalayan, bunu statü meselesi olarak gören hükümetle, zehir zemberek açılamalarda 10 yıl sonra imzayı geri çeken de aynı parti hükümeti. Maalesef ki Demirel’in siciline kayıtlı ‘‘dün dündür, bugün bugündür’’ felsefesi siyasette rotasını hiç şaşırmıyor.

İstanbul Sözleşmesi ya da tam adıyla Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan, 45 ülke ve Avrupa Birliği tarafından imzalanan, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini belirleyen uluslararası insan hakları sözleşmesidir. 12 bölümden oluşan ve 81 maddeden oluşan sözleşmenin beş temel ilkesi; kadına yönelik her türlü şiddetin ve ev içi şiddetin önlenmesi, şiddet mağdurlarının korunması, suçların kovuşturulması, suçluların cezalandırılması ve kadına karşı şiddet ile mücadele alanında bütüncül, eş güdümlü ve etkili iş birliği içeren politikaların hayata geçirilmesidir. Son cümleyi tekrar okuyun dilerseniz bunlar bu sözleşmenin kalbi.

Her gün ana haber bülteni öncesi yayınlanan ülkenin kavgacı halini 15 dakika seyretmeye yüreğiniz dayansa ülkenin baya büyük bir kısmının bu maddelerin kapsamında sanık olduğunu anlarsınız. Markete giderken, iş yerinde, trafikte ya da gece sokağa çıktığımızda kadın olarak bu haklara ihtiyacımız azalmayıp artarken niye bizi aslanların önüne attılar anlayan beri gelsin. Bu arada aslanı da çok severim, keşke failler aslan kadar asalet sahibi olsalar da dövüşe dövüşe yenilsek.

Bu arada artık bize lazım değil ama kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikte ilk uluslararası düzenleme olan İstanbul Sözleşmesi tarafların sözleşme kapsamında vermiş oldukları taahhütler için bağımsız uzmanlar grubu GREVIO tarafından izlenmektedir. Komitenin başkanlığını 2015-2019 arasında iki dönem Feride Acar sürdürtürmüştür. 1 Temmuz 2021 de resmen sözleşmeden çekildiğimiz için GREVIO seni kim takiyooo.

Oyun vaadiyle sizi kandırdım sanmayın daha önce de bu oyunla ilgili yazmış ve yönetmeni Ahmet İlker Ergin ile röportaj da yapmıştım. Feminist tiyatro, kadın oyunları başlığı biraz tartışmalı eserleri kapsasa da Türk ya da Ortadoğulu bir yazardan çıkan eserlerde kendi sesimizin yankısını duyarız hep. Kendi derdimizden başımızı kaldıramadığımızdan dünyadaki diğer kadınların nasıl baskı, şiddet, ayrımcılık, ölüm tehdidi altında olduğunu kaçırıyoruz belki de. İşte ‘Doğal Afet’ beni en çok bu yanıyla ilgilendirdi; Özgülük! Adalet! kavramlarıyla övünen Amerika Birleşik Devletleri’nden bir kadın yazar, aynı kalbi duygularla bir oyun yazmış. Nilperi Şahinkaya’nın tek kişilik kadın oyuncu performansı, rejisi, ışık,
efekt ve hareket tasarımıyla, afişiyle bize kurdukları evrenden artık bahsedebilirim.

nilperi-aytun-aktan.jpg

Oyun efektler, ışıklarla başlıyor. Telaşla, paldır küldür bir kadın giriyor sahneye ve diyor ki ‘‘burası bir sığınak ve siz de burada benimlesiniz.’’ Seyirciye kendi hikayesini anlatacağını vaat ediyor. Bazen üç yılı, bazen 1-2 dakikayı, bazen kuşakları anlatırsınız oyunlarda, yaşamda ne kadar süreye denk geldiğini sonradan öğreneceğimiz 75 dakika süresince baş başayız Nilperi Şahinkaya ile. Sığınak oyunun en sihirli kelimesi. Oyun boyunca yaklaşmakta olan büyük afet için kısa ip uçlarını önümüze koyarken, adını öğrenemediğimiz bu kadın kendi hayatını zaman akışında sıçramalar yaparak çok samimi bir üslupla paylaşıyor seyirciyle. Az sonra fırtına tepesindeki yapıyı alıp götürecekken hiç sahip olmadığın köpekten, annesinin tarifi olan yapmayı beceremediğin siyah cevizli kekten bahsedip, bir silahın varlığıyla seyirciyi Çehov usulü tedirgin eden, radyodaki şarkıyı mırıldanan bir kadın karşımızda. Mesleğiyle ilgili sunum yaparken kullandığı teknikle risk analizlerini anlatıyor. Bu bir yere bağlanacak belli. Hikayesini parça parça açan bu kadın oyuncunun enerjisi çok yüksek. Sizin başka şeye aklınızın kaymasına izin vermiyor.

Yönetmen, yazar gibi seyircisini de sığınağın içinde tutmayı tercih ediyor. Bu sebeple dışarıda tam olarak ne oluyor göstermek için yardıma ihtiyacı var. Bunun için de video tasarımı ve dış çekimlerden destek alıyor. Sadece o anı değil, kadının ruhsal yolculuğunu da seyredelim istiyor. Böylece hem anlatıma katman kazandırmış hem de oyuncusunun sahnede tek başına kalmaması için ona alanlar açmış, seyirciye efektlerle zenginleştirilmiş bir dünya sunmuş oluyor.

Hikâye ilerliyor ve Hamlet, ah Hamlet nereye dönsem oradasın ve gene yakışmışsın yazıldığın yere. Varoluşsal krizimizin isim babası adeta. Toplamı hayat olan evlat olma, eş olma, sevgili olma, iş kadını olma, insan olmaya dair ne varsa metinde geçiyor. Gerilimini basamaklar halinde yükseltirken, şaşırtmaya, sempati, kızgınlık, anlayış gibi bir sürü duyguya ilerletiyor. Gülümsetiyor. Kahrediyor. Oyunun sonunda sizi tartışmaya çekecek kısmı biletini alıp oyuna giden seyircisine kalsın. Sığınak bir mekân olarak, afet bir felaket olarak tanımlansa da zihni birer metafor ikisi de. Her kadının bir sığınağının olması şart bu dünyada. En büyük sığınaklardan biri kararname ile artık hayatımızda güvence olmaktan çıksa da yenilerini kurmak üzere çok sayıda kadın derneği çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Çünkü mesele her kadını bir gün mağdur olabilmesi olasılığından dolayı bire bir ilgilendiriyor.

Germinal Tiyatro’nun oyunu olan Doğal Afet ve Mayıs 2022 de prömiyer yaptı. Çok kez değişik sahnelerde seyircisiyle buluştu. Dilerim önümüzdeki sezon da devam eder ve izleme olanağı bulursunuz.

nilperi-aytun-aktan2.jpg

Bahsettiğim röportajdan bir alıntı daha yapmak isterim. Oyunun yönetmeni Ergin ‘‘…Toplumsal olarak bir şeylere alıştığımızı, kayıtsız kaldığımızı görmek böyle bir planlama yapmamıza sebep oldu. Bir şeylerin sıradanlaşmasına izin vermemek… Aslında metnin seçilmesindeki ana motivasyonumuz buydu. Melodram ülkesiyiz. Buna tezat olarak da kadın cinayeti haberlerine karşı kayıtsızlığın arttığı da bir ülkeyiz. Doğal Afet’i seçme sebeplerimizin başında da kanırtmadan melodrama düşmeden sert bir hikâye anlatıyor olmasıydı.’’ diyor.

Biliyor musunuz, Türkiye’de 2010-2019 yılları arasında kadın cinayetlerinin düşüş gösterdiği tek yıl, sözleşmenin imzalandığı yıl olan 2011 yılıymış. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu raporlarına göre Türkiye'de bahsi geçen 10 yılda toplamda 2996 kadın cinayeti yaşanmış. Rakamlara boğmak istemem sizi kaldı ki hepsi kocaman hayat hikayeleri olan kadınları istatistik unsuru gibi yazmak bana yakışmaz. Konumuz olan oyunun da içinde sıkça geçen bu istatistik kavramı önemli. Sadece ucu kaçmış bu cinnetin, karşısında engel görmeyince nasıl vahşete döndüğünü anlayalım isterim. Candan Yüceer’in 8 Mart için hazırlanan rapordan aktardığı bilginin bir kısmı şöyle; "… 2002 yılından itibaren 21 yılda Türkiye’de en az 7 bin 990 kadın öldürüldü. 2002’de öldürülen kadın sayısı 66 iken, 2007 ve 2009 yıllarında bu sayı binin üzerine çıktı… İstanbul Sözleşmesi’nden imzamızın çekilmesinin ardından en az 603 kadın öldürüldü, 464 kadın ise şüpheli şekilde hayatını kaybetti…’"

Sözleşme ağırlıkla kadına yönelik şiddeti önleme amacı gütse de aslında hane halkının tüm üyelerini
kapsamaktadır. Buna göre Sözleşme sadece değildir, çocuklara karşı şiddet ve çocuk istismarının önlenmesini de amaçlamaktadır. Çocuk yaşta evliliğin ve zorla evlendirilmelerinin suç sayılması için yasal dayanaklar oluşturulması yükümlülüğünü belirtmektedir. Henüz sosyal medyadan sesini duyuran 15 yaşındaki kız çocuğunun yalvarışı aklımızdayken. Bu arada İstanbul Sözleşmesi, "toplumsal cinsiyetten" kavram olarak bahseden ilk uluslararası sözleşmedir.

Sözleşmeye imzacı olan ancak yürürlüğe sokmayan, sözleşmeyi hiç onaylamayan, çekilmek isteyen devletleri de paylaşayım sizinle Ermenistan, Bulgaristan, Çekya, Letonya, Litvanya, Moldova, Ukrayna, Birleşik Krallık, Slovakya, Macaristan, Polonya. Bu ülkelerde de kadının eşit haklara sahip olduğunu, şiddet mağduru olmadığını, yargısının nefis çalıştığını ya da çocuklara karşı, aile içinde hiçbir zulüm olmadığını düşünmek büyük saflıktan ibaret olacaktır.

Yönetmenimize tekrar dönersek; ‘‘Dünyanın sonuna son bir saat. Bir fırtınadan bahsediyoruz. Öyle bir fırtına ki dünyanın sonunu getirecek. Bunu bireyselleştirdik. Herkes hayatının sonunu dünyanın sonu olarak düşünebilir ve bunu anlatacak birileri olduktan sonra karşımızdakileri de sorgu melekleri ilan edebiliriz. Sonrası geçmişten şu ana hayatın bir film şeridi gibi göz önüne gelmesi… Göz önüne geleni dile getirmek. Ve her şeyden öte Hamlet’in “olmak ya da olmamak” sorusunu dilinden düşürmeyen bir kadın var karşımızda. Bu soruyu şuna çeviriyor bir nevi “gitmek ya da gidememek, hareket etmek kabiliyetini yitirmek” eylemsizlik içerisinde kendi hayatını ötelemek. Son bir karar verecekse şuna karar veriyor; yaklaşık bir saat sonra dünyanın sonu gelecek ve buna ben karar verdim… Metne buralardan
baktık sahnelerken.’’

Bu protokol taraflara 80 madde ile sözleşmeden çekilme hakkı tanıyor. En büyük itirazı Türk aile yapısını bozmak üzerinden düşünen yetkililer de bu ülkenin insanları ve ailelerinde tanık oldukları veya kendi kurdukları alilerde devam eden ve doğru sandıkları, kader kabul ettikleri şeylerin aslında yanlış ve önlenebilir olduğunu illa ki biliyorlardır. Günün sonunda ‘‘bize bir şey olmaz’’ diyen herkes için risk var aslında. Asıl hedef kitle ise kendini savunmaya gücü kuvveti yetmeyen kadınlar ve çocuklardı; yazık oldu, oluyor.

Oyunun sevdiğim cümlelerinden biri ile kapanış yapayım; ‘‘Ve bir şey sizin başınıza gelene kadar sadece istatistikten ibarettir. Ama bir kere başınıza geldi mi, tüm istatistikler yüzde yüzü gösterir.’’

Önceki ve Sonraki Yazılar
Aytun Aktan Arşivi