Her kadının temel ihtiyacı: Kendine ait bir oda

Gençliğinde günlük tutardı. Çoğunlukla birlikte olduğu Lucian Freud hakkında düşüncelerini, duygularını yazardı. Tanıştıklarında Celia Paul 18 yaşında, ayrıldıklarında 28… Aralarındaki bağın adı oğulları Frank Paul… Resim ona ifade özgürlüğü veriyordu, yavaş yavaş düzyazının, şiirin ve bütün sözcüklerin yerini alıyordu…

Lucian Freud 2011’de öldü ve Celia Paul onun ardından Ressam ve Model başlıklı bir resim yaptı. Bu başlık Lucian’ın kendisini resmettiği en son ve aynı adlı tablosuna bir göndermeydi…

1959’da İngiltere’de doğan Celia Paul, Slade School of Fine Art’tan mezun oldu… Lucian Freud ile misafir öğretim üyesi olarak geldiği bu okulda tanıştılar…

otoportre.jpg

Slade’e gelmeden önce Devon’da yaşıyordu. Babası Exmoor sahilinde dindar bir topluluk olan Lee Manastırı’nın başındaydı. “Çevrenin güzelliği beni sanatçı olmaya özendirdi; sanata yönelmemin bir diğer nedeni de kişisel alanımın eksikliğiydi: Cemaatle yaşıyor, yemeklerimizi cemaat üyeleriyle birlikte yiyorduk. Oraya taşındığımızda yatılı kız okuluna gönderildim, okulda da kendime ait bir alanım yoktu. Resim benim içsel dünyamı korumamın ve kontrol etmemin bir yolu oldu” diyor.

Ormanda ve sahilde yürürken nesneler topluyor. Dal parçaları, karga kanadı, yaban arısı yuvası, paslanmaz makine parçalarını kendine göre yerleştirip natürmort resimlerinde kullanıyordu. Obsesif bir ısrarla resim yapıyordu.

Eserleri çok sayıda uluslararası sergide gösterildi… British Museum, National Portrait Gallery, Victoria and Albert Müzesi, Metropolitan Müzesi’nin de aralarında olduğu pek çok koleksiyonda eserleri yer alıyor. Halen Londra’da yaşıyor.

Yapı Kredi Yayınları’nın Mine Haydaroğlu çevirisiyle okurlarıyla buluşturduğu ‘Otoportre’ Celia Paul’ün ilk kitabı.

Kitapta, hocası, sevgilisi, sanat yolculuğundaki rehberi ve çocuğunun babası Lucian Freud ile yaşadıklarını da tüm açıklığıyla anlatıyor Paul.

Doğduğu ev, çocukluğu, bir tür kendini tanıma egzersizi gibi duran günlükleri ve bir kadın olarak sanat dünyasında var olmanın hikâyesini de okuyacaksınız 'Otoportre’de… Paul’ün, açık diliyle derinliğine inmemize izin verdiğini söyleyebilirim.

Önsözünde şöyle diyor:

Tarih boyunca kadınlar çoğunlukla sanatçıdan ziyade sanatın konusu olarak görülmüşler. Kadınların kendilerini yaşadıkları tecrübeye adamaya doğal eğilimleri, sessiz sakin kalma yetenekleriyle de birleşince pek çok kadın büyük erkek sanatçılara büyük ilham perileri olmuşlar. Kadın sanatçı olarak bir strateji belirlemek gerekiyor: Ben kendi başıma buyrukluğumu korumak için sınırlar koymaya gerek duydum. Virginia Woolf’la aynı fikirdeyim; kadın sanatçının ‘kendine ait bir oda’sı olması temel, hayati bir ihtiyaç…

Genç kadın sanatçıların kendilerini ifade etmekte yaşadıkları sorunları Celia Paul’ün anılarıyla içselleştirmek mümkün…

Otoportre’ şaşırtıcı derecede dürüst bir kitap… Tavsiye ederim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İpek Özbey Arşivi