İpek Özbey
Bir kahkahanın yarattığı paranoya her şeyi alt üst edebilir mi?
Edebiyatseverler Hollandalı yazar Herman Koch ile büyük tanışmasını 2012’de dünya çapında çok satan kitabı ‘Akşam Yemeği’ ile yaptı… Gösterişli bir restoranda argo bir eşleşmeye dönüşen yemek hakkındaki bu roman kötülük ve acımasızlık enstrümanlarını kullanarak burjuva yaşamına bir ayna tutuyordu.
Koch’un son romanı ‘Hendek’ de yazara hayranlığınızı katlayacak türden…
Anlatıcı Robert Walter, Amsterdam belediye başkanıdır. En başta hayatıyla ilgili her şey doğru ve düzenli görünüyor. Evliliğinde mutlu. Güzel ve akıllı bir genç kızı var. Profesyonel hayatında başarılı… Zengin ve ünlülerle dolu bir hayat… Kimler yok ki, Bill Clinton, François Hollande… Sürekli bir aktiviteye katılmak zorunda olduğu için homurdansa da sıkıştığında eşi Slyvia’dan yardım istiyor… Sanki onun gözleriyle buluşursa tüm bu insanlarla daha kolay baş edebileceğini düşünüyor.
Sylvia hakkında gizemli bir durum söz konusu. Nereli olduğunu ve gerçek ismini söylemiyor. Hakkında yerli yersiz hem olumlu hem de olumsuz önyargıların olduğu bir ülke olduğunu öğreniyoruz. Bir de Sylvia’nın resmiyetle ilgili her şeyden nefret ettiğini…
Robert’ın başarısı ise eski politikacıların hilesinde yatıyor; insanlara duymak istediklerini söylemek! Ama burada bir not: Onu seviyorsunuz…
Her şey bir anda değişiveriyor…
Robert, geç kalmış bir yılbaşı resepsiyonunda Sylvia ile belediye encümeni Maarten van Hoogstraten’i koridorda konuşurken görüyor… Sylvia bira şişesini kaldırıp Maarten’inkine tokuşturuyor ve başını arkaya atarak gülüyor… Bir anlığına Sylvia’nın eli adamın dirseğine dayanıyor.
İşte yılan cennete girmiştir artık…
Robert’in hayal gücünün ihtiyaç duyduğu uyarı tam olarak budur.
Şüphe dünyasının kapıları açılır…
Slyvia ve belediye encümeninin bir ilişkisi mi var?
Kocasını aldatan bir kadın nasıl bakar? Sylvia suçunu bilen biri gibi mi bakıyor? Yoksa kocasını başkasıyla aldatmada bu kadar başarılı olduğu için gülerek mi bakıyor?
Âşık mı?
Bu pek mümkün görünmese de Robert hunharca zihinsel olarak bu olasılığın peşinden koşmaya başlıyor.
O sahneyi her saniye aklında canlandırıyor… Sylvia’nın her davranışına kendi uydurduğu hikâyeleri giydiriyor. Kadını sürekli test ediyor. Bir zamanlar dengeli ve başarılı biri olan Robert, korkularının ve şüphelerinin esiri oluyor, kıskançlık ve paranoya içini kemirmeye başlıyor. Karısının kendisinden şüphelenmesin diye beş yıldızlı bir performans gösterdiğine inanıyor… Bazen ‘yok canım, olmaz öyle şey’e kendini ikna etse de karanlığa düşmekten kaçamıyor.
Yaşlanan ebeveynlerinin ‘bu son yazımız, sonra hayatımıza nokta koyacağız’ kararları, geçmişinden bir skandal… Aslında paranoyası belki de Robert’ı daha büyük acılardan uzaklaştıran bir araca dönüşüyor.
Bu arada yazar, kahramanı Robert’a “Bu adam bir bankada veznedar veya bir süpermarketin yönetici olsaydı tek bir kadın dönüp de ona bakar mıydı” dedirterek eski Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande’ın dahi dedikodusunu yaptırıyor…
Koch, bu romanda da görünüşte medeni olan bir toplumun altındaki fay hatlarını bir kez daha gösteriyor okuruna.
Bu roman, kıskançlığın sıkı bir ilişkiye neler yapabileceğini anlatırken, şaşırma garantisi de veriyor…
Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan, çevirisini Lale Şimşek Çalışkan’ın yaptığı ‘Hendek’i mutlaka okuyun, hatta okumadıysanız Koch’un dünyasına ‘Akşam Yemeği’yle girin derim. İyi pazarlar...