Can Durukan
Beni siz delirttiniz!
Rahmetli Cem Karaca’nın en sevdiğim şarkılarından biridir ve tam da şimdi ülke futbolu için avaz avaz söylemenin yeridir. Dün Hollanda maçı sırasında ve sonrasında olanlar aklı başında herkesi delirtmeye yeterdi. İmkanı olan delirdi... Peki ya siz ne alemdesiniz?
Berbat bir Avrupa Şampiyonası geçirmiştik. Kimse teknik taktik olarak ne oynadığımızı, neden başarısız olduğumuzu, takımın asli oyun planının ne olduğunu, bunun ne kadarının sahaya yansıdığını içeren bir rapor talep etmedi. Kimse de böyle bir rapor arz etmedi. Bir tek Cem Dizdar her gün bunu hatırlattı ama onu da pek duyan olmadı... Katar 2022 için kolları sıvadık. Aynı oyuncu grubu ve aynı hocayla müthiş başladığımız gruplarda önce Karadağ’a içeride 2-0’dan 2-2’ye gelen maçta 1 puan bıraktık. Ardından Cebelitarık’a 50 dakika gol atamadık, neredeyse yiyorduk. 3-0’la döndük ve içeride yendiğimiz Hollanda’dan deplasmanda tarihi bir fark yedik. Maç 30 dakikada bitti.
Şenol Güneş’in tanıdık yüz ifadesi
Hollanda karşısında milli takımımız ardı ardına goller yerken, Şenol Güneş sık sık ekranlara geldi. Güneş’in yüzündeki ifade, bazılarımız için son derece tanıdıktı. Bu; işine karışılmış, keyfi kaçırılmış, düzeni bozulmuş Şenol Güneş suratıydı. Aynı yüz ifadesini Beşiktaş’tan biliyorduk. Takımdaki son senesinin neredeyse tamamını bu ifadeyle geçirmişti. Demek milli takımda da başına benzer şeyler gelmiş ve kontrolü yitirmiş olmalıydı. Nitekim böyle olduğunu maç sonu açıklamalarında da, 90 dakika boyunca oynayamadığımız futbolda da, oyuncuların maç sonu ipe sapa gelmez beyanlarında da gördük.
İyi insan, iyi hoca ama kötü lider
Bir teknik direktör düşünün; ülkenin en kariyerli bir kaç futbol insanından biri olsun. 2002 yılında milli takımla yaptıkları, çok sonra Bursaspor’a oynattığı müthiş futbol, Trabzonspor ile şampiyonluğu kıl payı kaçırması, Burak Yılmaz’ı Türkiye’nin tartışmasız en büyük golcüsüne dönüştürmesi, eline aldığı her yeteneği parlatması, geliştirmesi, ardından Beşiktaş ile yaşadığı şampiyonluk, Şampiyonlar Ligi’nde imza attığı müthiş başarılar... Ama hocanın her hikayesinin sonu kötü bitiyor. Bursa’dan kavgalı ayrılması, Trabzonspor’un başında son zamanlarda yaşadığı isteksizlik, Beşiktaş ile adeta tükenmişlik sendromuna girmesi... Şenol Güneş; çok iyi bir insan, çok iyi bir hoca olabilir ama en az o kadar da kötü bir lider. Çünkü yönetmekle yükümlü olduğu takımlarda çıkan krizlerin her defasında altında kalıyor. Henüz çözebildiği kriz yok. Oysa kendisine o astronomik ücretler, kriz çözmesi, baskı altında çalışmayı becerebilmesi, motivasyonunu kaybetmemesi, kulaklarını tüm kuru gürültülere tıkaması için veriliyor. Sahi, bu ülkede milli takım futbol teknik direktörlüğü kaç paraya yapılır?
Bizim milli sporumuzdur; düzensiz aralıklarla kimin kaç para aldığını tartışırız. Oysa her şey şeffaf olsa, sözleşme imzalanırken bu bedeller açıklansa işimiz daha kolay olur. Fatih Terim’in milli takımdan aldığı para Meclis’e soru önergesi olarak getirildi bu ülkede. Şenol Güneş, aldığı paranın konuşulmasına üzülmüş... Bu arada bir çoklarının hoşuna gitmeyecek ama aldıkları astronomik paralar bence mevcut şartlar içinde adildir. Yurtdışındaki meslektaşlarından kat be kat fazla kazanmaları da normaldir. Bu futbol ikliminde, sahada oynanan futboldan başka her şeyin daha önemli sayıldığı bir yerde milli takım teknik direktörlüğü, akıl sağlığını kısa sürede yitirmenin en kestirme ve en garanti yoludur. Ben milli takımın başında 2 yıl kalıp, delirmeyen hoca görmedim. Gördüm diyen öne çıksın. İşte bu kaos ikliminde Avrupalı meslektaşlarından çok daha fazla baskı altında, gerçeklikten uzak yapılanma ve sürekli değişen şartlar altında, kör göze parmak sokarcasına bir futbol ülkesi olamadığımız gerçeği ortada dururken her turnuvaya favori olarak gönderilen sporcularımız ve teknik adamlarımız elbet delirirler. Biz, bir futbol ülkesi değiliz. Biz, futbol söz konusu olunca savurgan, tutarsız, disiplinsiz, kuralsız, medyası, taraftarı, siyaseti, futbolcusu, hocası vıcık vıcık ilişkiler yumağında kilitlenmiş kalmış bir Ortadoğu ülkesiyiz. Dolayısıyla bu şartlar altında Löw’ün yaptığı iş ile Terim’in, Van Gaal’in yaptığı iş ile Güneş’in yaptığı iş aynı iş değildir. Olamaz. Şenol Güneş, 3.2 milyon avro alıyormuş. Ben olsam en az 5 isterdim. Bir de tam kapsamlı bir sağlık sigortası...
Hollanda’dan 6 yemişiz ki bizden çok daha iyi takımlar, organizasyonları da futbol akılları da spora bakışları da bizden çok üstün. Yani bize 6 atmaları haber değeri taşıyorsa bizim onlara 6 atmamız çok daha büyük haber değeri taşıyor. Yani normal karşılanabilecek bir durumun içindeyiz. Maç oynanırken, Ersin Düzen, Şenol Güneş’e Twitter’dan adeta tekme tokat dalıyor. Attığı tweet şu; “Şenol Güneş, Cebelitarık maçının ilk yarısındaki kötü oyun için ‘Rakibimiz Hollanda karşısında da iyi savunma yaptı. 41 dk gol yemediler’ demişti. Cebelitarık kadar olamadık! A,B,C plan tutmadı, senin harf bitti. Z raporunu alsak mı artık hocam?!” TRT ekranlarında yorumculuğa geri dönen ve elbette kaç para aldığını bilmediğimiz Rıdvan Dilmen, bu tweetin peşine yıllarca TRT’de çalışmış, o ekranlara çıkmıi o koltuklarda oturmuş Ersin Düzen’e giriyor. Kimseden ses yok. Maç sonu teri kurumadan röportaja gelen takım kaptanı Burak Yılmaz, Ersin Düzen’e taban giriyor. Kim o Ersin Düzen? Bir kaç ay önce TRT Spor’un en yetkili isimlerinden biri ve aynı zamanda TFF’nin danışmanı. Aynı zamanda Cumhurbaşkanı danışmanı sıfatını da taşıyor. Kaptan Burak, TRT mikrofonlarına karşı açıkça Ersin Düzen’e kafa göz giriyor. Karşısında yılların deneyimine sahip İbrahim Kırkayak, “Bir dakika sevgili Burak. Sen, bu üstü kapalı ama hepimizin anladığı açıklamaları neden yapıyorsun?Hedef aldığın kişiyle biz yıllarca çalıştık, ne demek istiyorsun?” diye soramıyor. Hadi onu soramadı, gazetecilik refleksiyle yılın haberi ayağına gelmiş. “Kim bu kastettiğin kişiler ve ne demişler?” diye bile sormuyor. O sırada TRT’nin stüdyosunda, çalıştığı NTV Spor kapanmasına rağmen yani kanalın spor departmanı kendini lağv etmesine rağmen spor departmanın olmayan kanalda spor yorumculuğuna devam eden, üstüne yıllarca daha kanalda kalıp astronomik paralar almaya devam eden, en son saçma sapan bir öfke krizine girip, spor yorumculuğunu bıraktığını açıklayan, ülke futboluyla ilgili her önemli olayda bir şekilde taşın altından çıkan Rıdvan Dilmen var. “Böyle bir maçtan sonra teknik, taktik konuşulmaz” diyor. Oysa kendisi orada kariyerli futbolculuk geçmişinin zekatını yiyor. İnsanlar Rıdvan Hoca’larından maçla ilgili olan biteni dinlemek için açıyorlar onun olduğu kanalı. Rıdvan Dilmen, top çeviriyor. “Bu ülkede asgari ücret alan milyonlarca insan var. 8 bin TL ile geçinmek zorunda olan insanlar var” diye saçmalamaya devam ediyor. Bilmiyor ki bu ülkede 20 yıllık öğretmen, deneyimli mühendis hatta doktorların maaşı bile 8 bin TL değil. Rıdvan Dilmen, tek bildiği konu hakkında yani teknik, taktik analiz hakkında konuşmak yerine, bilmediği konularda konuşmaya bayılıyor. Belli ki konu Şenol Güneş’in aldığı paraya gelecek. Ama ne olduysa Rıdvan Dilmen, konuyu oraya getirmeden öylece havada bırakıyor. Absürtlükler devam ediyor. Maç sonu röportajı için Şenol Güneş geliyor. “Göreve gelmem için bana yalvaranlar, şimdi bana git diyorlar” şeklinde başlıyor ve devam ediyor; “Düzenin şeytanlaştığı bir süreçteyiz. Ben bunlara engel olamadım. Onları güldürdüm. Üzgünüm” diyor. Açıkça Ersin Düzen ve Rıdvan Dilmen’i işaret ediyor. Sonra karma basın toplantısında son soru olarak Güneş’e bu “düzen ve şeytan” aforizması soruluyor. Şenol Güneş, milyonlarca insanın aklıyla alay edercesine, “O, bir aforizma değil. Kimseyi işaret etmedim” deyip kaçıyor. Bunu gören Rıdvan Dilmen futbolculuğundaki fırsatçılığını hatırlayıp, “Bakın, ben değilmişim. Benim günahım yok” diyor. Karşısında oturan yıllarca Türk Telekom’a ait batık durumdaki TivibuSpor’u yöneten Özgür Buzbaş, gazeteci olduğunu unutmuş. Maçtan başka her şeyi konuşan Rıdvan Dilmen’e bu konuyla ilgili tek kelime etmiyor.
Tüm bunlar, aynı gece 2-3 saat içinde oldu. Şimdi Şenol Güneş istifa edecek ve her şey düzelecek öyle mi? Peki...
Yıllardır bu ülkede milli takım üzerinden dönen dolaplardan, artık saklama gereği bile duyulmayan kamplaşmalardan, köşelerinden, TV kanallarından istemediği oyuncuyu, hocayı yerin dibine sokan sözde gazetecilerden sıkılmadınız mı? Bugün liglerimizde transfer dönemi resmi olarak sona eriyor. Avrupa’nın önde gelen 10 ligine göre transfer harcaması artış gösteren tek ülkeyiz. İngiltere, Almanya, italya gibi devler bile geçen yaza göre daha az harcamış. Biz, olmayan paramızla yine daha çok harcamışız. 36 yaşında Burak Yılmaz bıraksa sahaya sürecek golcümüz yok. Dün sahaya çıkan 11 oyuncunun 5 tanesini biz yetiştirmemişiz. (Kenan Karaman, Kaan Ayhan,Hakan Çalhanoğlu Almanya orijinli, Merih Demiral, Sporting Lizbon altyapısı ürünü, Mert Müldür, Avusturya takımı Rapid Wien’den çıkma) ama gel gör ki bu müthiş futbol ülkesi nasıl oldu da Hollanda gibi kötü bir spor ülkesinden 6 gol yedi onu tartışıyor ve sorumlu arıyoruz. Son 10 yılda 17 defa değişen yabancı sınırı dışında ülke futbolunda ne yapıldı? Sürekli görüyor ve duyuyorum. “futbola yapılan milyarlarca lira yatırım var” deyip, konuyu politize ediyorlar. Spora yatırımı betona yatırım sanan bu zihniyetten biri karşıma çıkıp bana bun yatırımları anlatabilir mi? Siz stat yapınca oradan hıyar gibi futbolcu yetişecek mi sanıyorsunuz? Siz mi çok aptalsınız yoksa bizi mi aptal sanıyorsunuz?
Görünen o ki Şenol Güneş, yakında gider. Henüz delirmemiş bir başka hoca gelir. O ne zaman delirir bilmem. Ama ben çoktan delirdim. Size de en kısa zamanda delirmenizi tavsiye ederim. Ülke futbolu başka türlü çekilmiyor.