Karadelikte Kozmik Geğirme!

Karadelikte Kozmik Geğirme!
Bilim insanları, kara deliğin yuttuğu yıldıza ait bazı parçaları geri çıkardığını gözlemleyerek bir tür kozmik geğirme olayını gündeme taşıdılar.Işık hızına yakın bir plazma hareketi sırasındaki şiddetli alev patlaması...

Bilim insanları, kara deliğin yuttuğu yıldıza ait bazı parçaları geri çıkardığını gözlemleyerek bir tür kozmik geğirme olayını gündeme taşıdılar.

Işık hızına yakın bir plazma hareketi sırasındaki şiddetli alev patlaması anı, kara deliğin yuttuğu yıldıza ait bazı maddeleri geri çıkarmasına sahne oldu.

Bahse konu kara delik 300 milyon ışık yılı uzaklıktaki bir galaksinin merkezinde yer alıyor. Araştırmacılar daha öncesinde kara deliklerin yıldızları yuttuklarına ve gizemli dışarı püskürtme, akış (jet) anlarına tanıklık etmişlerdi; ancak şimdiye kadar hiç kimse bu iki olayı birbirine bağlayamamıştı. Bu bağlamda iki olayın bir dizi halinde gerçekleşmesine insanoğlu tanık olamamıştı.

Johns Hopkins Üniversitesi’nin baş araştırmacılarından Sjoert van Velzen; bu olayların son derece nadir olduklarına dikkatleri çekip yıldızlara yönelik tahribatı konik dışarı sızıntı (jet) -ya da alev, plazma fışkırtması- sürecine paralel olarak ilk kez gözlemlediklerini belirtti.

Bu kozmik geğirmenin bilim açısından önemi ise, öncelikle astrofizikçilerin; bir kara deliğin büyük miktardaki gazla -bu durumda bütün, sağlam bir yıldızla- beslenmesi halinde çok hızlı hareket eden plazma fışkırtmasının, olay ufkunun yakınından kaçabileceği yönündeki tahminleri doğrulanmış oluyor.

Kara deliğin iç ve dış sınırını ayıran çizgiye “olay ufku” denir. Olay ufkunu geçen bir yıldız, bir gezegen veya bir insan sonsuza dek kaybolur. Yani yıldızın kendisi bir kara deliğe dönüşür. Bir tür yıldız yamyamı olarak bilinen -evrendeki en karanlık uçurumların- kara deliklerin içine giren herhangi bir madde, ışık hızına sahip bile olsa oradan çıkamaz. Ancak bu keşif ile en azından bazı şeylerin kara delikten kaçabilecekleri, belli bir ölçekte de olsa kendilerini sıyırabilecekleri meselesi odaklara yerleşmiş oldu. Çok değil, sadece kısa bir süre öncesine kadar kara deliklerden hiçbir şeyin -ışığın bile- kaçamayacağını düşünüyorduk. Zira kara delikler sahip oldukları çok güçlü yerçekimi sayesinde ışık dahil olmak üzere yakınlarındaki, etraflarındaki her şeyi içine çekebilir. Dolayısıyla bu keşif bahse konu ön kabullerimizi sorgulamış oluyor.

Esasında Stephen Hawking ve Gerard ‘t Hooft gibi araştırmacılar; enerjinin kara delikten kaçabilmesinin mümkün olabileceğini göstermişlerdi. Şimdi de görünüyor ki yutulmuş yıldıza ait bazı maddeler, olay ufkunun çok yakınından kaçmayı başarabilmiş. Yani neredeyse Güneş boyutundaki bu talihsiz yıldıza ait çeşitli maddelerin olay ufkunun yakınına kadar gitmesi ve sonrasında yine neredeyse ışık hızına yakın bir hızla geri püskürtülmesi bu doğrultuda çok önemli bir keşif olarak karşımıza çkıyor.

İmha edilen yıldıza ait ilk gözlem çalışmaları ise Ohio Devlet Üniversitesi’ndeki bir ekip tarafından 2014 yılının aralık ayı başlarında gerçekleştirilmişti. Bu süreçte optik teleskopların kullanıldığı belirtilmişti. Sonrasında van Velzen ve bir grup uluslararası araştırmacı, galaksi yönündeki sıralı radyo teleskopları ile dışarıya alev püskürten plazma hareketini mümkün olan en kısa zamanda yakalayabilmeyi ummuşlardı. Araştırmacılar bir dizi uydu ve teleskop ile X-ray, radyo ve optik sinyallerin resmini almışlar ve doğru yerde, doğru zamanda bahse konu bu olaya tanık olmuşlardı. Bilim insanları; dışarıya doğru sinyal veren ışığın yığılma diski olarak adlandırıldığı yönündeki seçeneği elemişlerdi.

Bu yaklaşım ile bir kara deliğin herhangi bir maddeyi emmesine paralel olarak uzaydan yaşanan plazma fışkırtması olayının yutulmuş yıldız kaynaklı olduğu değerlendirmesi şekillenmiş oluyor. Sjoert van Velzen; bir kara delik tarafından yok edilen yıldız üzerine çalışmaların çok güzel bir şekilde karmaşık ve anlaşılmaktan uzak olduğunu belirtirken kolektif gözlemler neticesinde yıldız enkazı akışlarının organize edilebileceklerini ve oldukça hızlı bir dışarıya akış (jet) seçeneğine başvurulmasıyla teori kurulabilmesi noktasında ciddi bir adım atılabileceğini vurguluyor.