Hilal Kaplan da "AKP'nin ekran yüzü siyasetçiler olsun" tartışmasına dahil oldu

Hilal Kaplan da "AKP'nin ekran yüzü siyasetçiler olsun" tartışmasına dahil oldu
İktidara yakın medyada “tarafsızlık” tartışması büyüdü. Ahmet Hakan’ın çıkışıyla başlayan polemik, Hande Fırat’ın yazısı ve Cem Küçük’ün sert yanıtıyla derinleşti. AKP Medya Başkanı Faruk Acar, ekran yüzlerinin yalnızca “millî konularda” taraf olduğunu savundu. Sabah yazarı Hilal Kaplan da Fırat’ı eleştirip, iktidarı açıkça destekleyenlerin “mahallenin danası” diye görüldüğünü yazdı.

İktidar medyasındaki kavga kızışıyor, Hakan'ı başlattığı tartışma Hande Fırat'ın yazısı ile büyüdü ardından Cem Küçük'ün Fırat'a sert yazısı ile Tayyar'ın da Hakan'a ağır yanıtı ile devam ederken AKP Medya Başkanı Faruk Acar da ismi geçen ekran yüzlerinin sadece milli konularda 'taraf' olduklarını iddia etti. Bu süreçte Zafer Şahin de televizyon ekranlarından çekildi.

İktidar medyasında büyük bir kırılma yaşanırken Sabah Yazarı Hilal Kaplan da tartışmaya dahil oldu.

CEM KÜÇÜK'TEN SONRA KAPLAN HANDE FIRAT'A ÇATTI

Kaplan köşesinde, Hande Fırat'ın Batı medyasındaki örneklerine onun ismini vermeden eleştirdi:

"Medyamıza ilişkin kaleme alınan özeleştiri yazıları son dönemde tartışmaya yol açtı. Bu yazılarda Amerika Birleşik Devletleri, Fransa ve İngiltere'den örnekler verilerek Türkiye'deki medya düzeni ile siyaset ilişkisi mercek altına alınıyor. Yazıların temel iddiası, medyadaki yükselme mekanizmalarının sorunlu olduğu ve yorumcuların siyasetle fazlasıyla iç içe geçtiği yönünde. Açıkçası "Batı'yla kıyaslayarak öğrenme" evresini çoktan geride bıraktığımızı sanıyordum. Ancak Batı'yla mukayese edildiğinde dahi bu tür değerlendirmelerdeki tutarsızlıkları görmezden gelmek mümkün değil"

Kaplan ardından siyaset yorumculığı ve gazeteciliğin ayrı işler olduğunu belirtip şunları yazdı:

"Öncelikle gazeteci ile siyaset yorumcusu (political commentator) arasındaki farkın net biçimde ortaya konulması gerekiyor. Siyaset yorumculuğu, bizde olduğu gibi Batı'da da yerleşik bir alandır ve bu işi yapanların tamamı gazetecilikten gelmez. Akademisyen, hukukçu ya da sosyal bilimler kökenli pek çok isim bu alanda yer alır. Yorumladıkları alan siyaset olduğu için tarafsız olmaları da beklenmez. Aksine, ideolojik olarak yakın oldukları çizgiyi savunmaları bu rolün doğası gereğidir. İkinci olarak, örnek gösterilen ülkelerde -özellikle ABD ve İngiltere'de hem siyaset yorumcularının hem de konvansiyonel medyada yer alan gazeteci yorumcuların siyasi pozisyonları açıktır. Misal, CNN'de Cumhuriyetçi konuğun karşısına mutlaka Demokrat bir yorumcu konurken; Demokrat olduğu bilinen MSNBC'de Cumhuriyetçi konuğa, Cumhuriyetçi olduğu bilinen, Fox News'te ise Demokrat bir konuğa neredeyse hiç rastlamazsınız. Moderatörler için de bu geçerlidir. Bu sefer de İngiltere'den bir örnek verelim. Andrew Neil'in muhafazakâr olduğunu cümle âlem bilir ama kendisi uzun yıllar BBC'de moderatörlük yapabilmiştir. Ne var ki Türkiye bu ülkelerin hiçbiri değil. Ben 2010'da köşe yazmaya başladığımda üç yıl içinde ülkeye çöreklenmiş paralel bir yapı tarafından doğmamış çocuğumla tehdit edileceğimi, terör örgütlerinin suikast listelerinden adımın çıkacağını bilmiyordum. Ya da altı yıl sonra köprüde kurşun yağmuru altında direneceğimizi de bilmiyordum. Böyle birçok örnek sayarım. "Gelişmiş Batılı ülkelerde" bunları yaşayan siyaset yorumcuları bulamazsınız"

AKP'Yİ DESTEKLEYENLERE: MAHALLENİN DANALARI

Kaplan yazısının devamın dikkat çekici değerlendirmelerde bulundu. Kaplan, AKP iktidarını açıktan savunanların kendi mahallelerinde 'dana' olarak anıldığını belirtti.

Kaplan şöyle yazdı:

"Bu ülkede AK Parti'yi açıktan destekleyen bir yorumcu iseniz, birkaç istisna hariç AK Partililer sizi "mahallenin danası" olarak, muhalifler de hınçlarını çıkaracağı bir "kum torbası" olarak görür"

Kaplan ardından isim vermeden seküler olup ama 'her tarafa yakın' olan gazetecilerin de iktidar mensupları ile yakın ilişkileri olduğunu söyledi:

"Ancak seküler kesimden gelen, "her tarafa yakın" bir gazeteciyseniz örneğin serginizi neredeyse tüm Bakanlar Kurulu sırayla ziyaret edebilir. Ya da zor gününüzde sosyal medyadan sahip çıkarlar, nikâhınızda şahit, cenazenizde duacı veya pek çok müşkülünüzde kolaylaştırıcı olabilirler"

Kaplan, Fırat'ın 'iğneyi kendimize batırmak' başlıklı köşe yazısına atıfla AKP'li siyasetçilerin de özeleştiri yapması gerektiğini söyledi.

Kaplan, yazısını şöyle tamamlandı:

"Öte yandan bu son tartışmalar üzerine acaba AK Partili siyasetçiler de iğneyi kendilerine batırma ihtiyacı duydu mu diye merak etmemek mümkün değil. Çoğu kritik meselede televizyona çıkmayı bırakın, sosyal medya paylaşımı yapmaktan bile imtina eden önemli bir kesim mevcut. Zaten siyaset yorumcularının bu kadar neşvü nemâ bulmasının sebebi de bu yokluktur. Velhasıl, iğne batırılacaksa gerçekten acıtacak yere batırılsın. Batı'daki siyaset-medya düzenini steril bir vitrin gibi sunup, Türkiye'deki güç ilişkilerini bu vitrin üzerinden yargılamak kolaycılıktır. Asıl mesele; kimin hangi bedelleri ödeyerek konuştuğu, kimin ise "tarafsızlık" konforu içinde her kapıyı rahatça açabildiğidir. Medya-siyaset ilişkisini tartışacaksak, ideolojik pozisyonların açıklığından değil, bu ülkede kimlerin dokunulmaz, kimlerin ise harcanabilir olduğundan başlamalıyız. Aksi hâlde yapılan her özeleştiri, gerçeği deşmek yerine onu makyajlamaktan öteye geçmez."

NELER OLMUŞTU?

İktidara yakın medya çevrelerinde gazetecilik ve tarafsızlık tartışması derinleşiyor. Hürriyet Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Hakan’ın “AKP’yi savunması gereken gazeteciler değil, milletvekilleridir” çıkışıyla başlayan polemik, siyaset-medya ilişkilerindeki gerilimi açığa çıkardı. Hakan’ın bu açıklamasının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da milletvekillerine medya görünürlüğü konusunda talimat verdiği iddia edildi.

Tartışma, Hakan’ın eski AKP Milletvekili Şamil Tayyar’a yönelik eleştirileriyle daha da büyüdü. Tayyar, Hakan’a “sicili bozuk” diyerek sert yanıt verirken, “Reis’e destek maskesi takanların” ortalıkta ahkâm kestiğini savundu. Habertürk’e uzun süredir genel yayın yönetmeni atanmamasını da “liyakat eksikliği” olarak değerlendirdi.

Süreç içinde Hürriyet yazarı Hande Fırat da “İğneyi kendimize batırmak” başlıklı yazısıyla gazeteciliğin sınırlarını sorguladı. Ancak bu yazı, özellikle Cem Küçük’ün sert tepkisine yol açtı. Küçük, Fırat’ı "gazetecilik dersi vermeye kalkmakla" eleştirdi, yazıları kendi yazmadığını öne sürdü ve “öyle bir kapasitesi yok” ifadelerini kullandı. Batı medyasındaki taraflı yorumcuları örnek göstererek “tarafsız gazeteci” kavramının yanıltıcı olduğunu savundu.

Küçük, Fırat’ın “eğriye eğri doğruya doğru” yaklaşımını samimi bulmadığını belirtti; geçmişte hangi konularda hükûmeti eleştirdiğini sorguladı. CNN Türk yorumcusu Zafer Şahin de tartışmanın ardından Fırat’ın programlarına katılmayacağını açıkladı.

AKP Medya Başkanı Faruk Acar ise yaşanan gerilim karşısında sosyal medya üzerinden “Millî meseleler dışında zaten yorum yapılmıyor” mesajını paylaşarak eleştirilere üstü kapalı yanıt verdi.

Ahmet Hakan ise tartışmalara yeniden yazısıyla karşılık verdi. “Ekranlarda her görüşten gazeteci olmalı” diyen Hakan, amacının gazetecileri tartışmaya açmak olmadığını vurguladı. Yazısında, “AK Parti milletvekilleri ekranlardan çekildiler, ortalıkta yoklar. Tartışma programlarına katılmaları toplumun aydınlatılması açısından faydalı olur.” ifadelerini kullandı.

Kaynak:Halk TV Haber Merkezi