Haber: Ali Isıyel
Rusya uzmanı ve Medya Günlüğü yazarı Aydın Sezer, Türkiye'nin Libya politikası ve Libya'ya asker göndermeyle ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu. Türkiye'nin 2013'ten bu yana Libya'da faaliyet gösterdiğini ancak son hamlelerle bunu açık bir hâle getirdiğini belirten Sezer, bunun çok akıllıca bir tavır olmadığını ifade etti.
İhvan politikasının dışarıda desteklenmesinin bizi Batılı kaynakların gözüyle emperyalist pozisyona da soktuğunu ifade eden Sezer, "Tırnak içerisinde söylüyorum, milli çıkarlar müdahaleyi gerektiriyorsa, bunu açık yapıp hareket etmeden tepki çekmek çok akıllıca bir politika değil" şeklinde konuştu.
Uluslararası ilişkiler literatüründe, pek çok makalenin iç savaşlara dış müdahale durumunda savaşın daha da uzadığını ortaya koyduğuna işaret eden Sezer, Libya'ya asker göndermenin iç savaşı uzatabileceğinin yanısıra çok sayıda askerimizin de şehit olabileceğinden duyduğu endişeleri de dile getirdi.
Sezer'in açıklamarı şöyleydi:
Meclis'te bir sürpriz çıkmasını beklemiyorum ama belki de bu da bir Irak tezkeresi gibi geri dönebilir. Küçük de olsa böyle bir ihtimalin olduğunu düşünüyorum. Libya'daki iç savaşta Türkiye örtülü de olsa tarafını belli ederek, askeri işbirliği anlaşmaları çerçevesinde 2013'ten beri birtakım faaliyetlerde bulunuyordu Sarraj hükümetine katkı veriyordu. Üstelik BM'nin Libya'da özellikle silah yardımı anlamında iç savaşa katkı verilmemesi yönündeki kararına rağmen Türkiye'nin orada bu operasyonu yürüttüğünü hemen herkes biliyordu. Biz bu örtülü durumu resmen fiiliyata döktük. Bir anlamda siyasi bir tercihle kendimiz açığa çıkarttık ve resmen taraf olduğumuzu deniz anlaşması ve askeri işbirliği anlaşmasıyla duyurduk.
İç savaşa açıkça taraf olmanın etkileri
Libya'da desteğini açıkça belirten ülkeler çok sınırlı Hafter'i Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün'ün desteklediği biliyor; Sarraj'ı da Türkiye ve Katar'ın desteklediği biliniyor. Rusya, ABD ve Avrupa ülkelerinin tam olarak pozisyonları net değil çünkü bu ülkeler kendi ulusal çıkarları çerçevesinde taraflardan biri yerine ya iki tarafla diyalog halinde ya da örtülü destekle bir tarafı destekleyerek işi götürmeye çalışıyorlar ama bunun da ortaya çıkmasını, konuşulmasını istemiyorlar. Libya'da enerji kaynakları ve uluslararası enerji şirketlerinin paylaşım konumu dikkate alındığında yumurtaların aynı sepete konulmaması esasına dayalı bir politika izleniyor. Çünkü sonuç ne olursa olsun Libya'daki çıkarlarını gözetiyorlar. Ancak Türkiye, resmen taraflardan birisinin yanında yer alarak, çok büyük bir risk aldı. Bu sadece siyasi anlamda bir risk değil, Libya gibi Türkiye'ye konumlanışı açısından, müteahhitlik hizmetleri açısından çok önemli bir ülkenin geleceğinde, altyapı yatırımlarının olacağı bir ülkede var olup var olmama riskini de barındırıyor. Kaldı ki deniz anlaşmasıyla eğer desteklediğimiz taraf kaybederse bu sefer Akdeniz'deki çıkarlarımızla ilgili de çok ciddi soru işaretleriyle karşılaşacağız. Biz Libya'yla bir kıta sahanlığı ya da münhasır ekonomik bölge ilan etmedik, sadece düz bir çizgiyle sınırı belirledik. Dolayısıyla 18,6 millik bu hattın her iki ucuna da ulaşmamız için ya Yunanistan'la ya da Mısır'la hatta ikisiyle de uzlaşmamız gerekiyor ki bu hat bir anlam taşısın. Eğer bu uzlaşma söz konusu olmazsa teknik anlamda o hat Türkiye'ye hiçbir yarar sağlamaz. Genellikle bir ekonomik bölge ilan edildiği zannediliyor kamuoyunda ancak böyle bir şey yok.
Türkiye'nin Libya'da menfaati ne?
Türkiye'nin deniz aşırı bir ülkeye asker göndererek bir iç savaşa taraf olması, şu soruyu akla getiriyor; Türkiye'nin buradaki menfaati nedir? Bunu az önce bahsettiğim deniz anlaşması ile açıklamaya çalışanlar var ama bu bir savaşta müdahil olmamızı gerektirecek kadar Türkiye'nin milli çıkarlarına etki etmiyor. Suriye'deki müdahalede terör sorunu, milli güvenlik tehdidi vs. bunların hepsi tamam ama Libya'da böyle bir şey yok. Dolayısıyla Libya'ya asker göndermek, Suriye politikası gibi, Türkiye'nin dış politikasında bugüne kadar yapılan hatalardan bir tanesi. Bunun faturasının olacağını da ifade edebiliriz. Bunun faturasında, Libya pazarında yarın yok olmak gibi bir tehlike de var ancak asıl bundan çok daha önemlisi özellikle şehit vermekle ilgili olacaktır. Hiçbir şey bundan daha önemli değil. İkinci olarak, Rusya'yla karşı taraflardaymış gibi dursak bile, Rusya dış politikasında hiçbir zaman yumurtaları tek bir sepete koymaz. Hafter'i destekliyor gibi görünse de diğer tarafla da mutlaka ilişkisi vardır. Türkiye'nin bu şekilde müdahil olmasıyla Rusya, bu gelişmeden Türkiye ile ilişkilerinden ne sağlarım boyutunu önceliklendirir. Rusya, kendi ulusal çıkarlarını maksimize edecek yol ve yöntemlere öncelik verir. Türkiye'nin Libya'ya müdahil oluyor olması Rusya açısından, tırnak içerisinde söylüyorum, bir fırsattır. Hem tehdittir hem fırsattır. Belli bir noktaya kadar işi müzakere yoluyla götürmeye çalışır, Türkiye'nin taleplerine yeşil ışık yakacak kadar bir noktaya vardırarak hem işten kârlı çıkmaya çalışır hem de son tahlilde eğer orada Rusya'nın ulusal çıkarlarının tehlikeye girdiğini görürse de bu sefer de engel olmaya çalışır. Bu klasik Rusya politikası. Amerika için de aynı şeyi söylemek mümkün. Zira herkes Libya'da iç savaş sonrası nasıl yer alırım, nasıl çıkarımı maksimize ederim boyutuyle tek tarafa oynamıyor.
Asker göndermenin tehlikeleri
Libya'da Hafter'in ordusu eski Libya ordusu. Bizim tüm çıkarlarımızın ötesinde Libya'ya asker gönderme arzumuzun altında ideoloji yatıyor. İdeoloji temelli bir dış politika yürütülüyor. Bu da İhvan ideolojisinin desteklenmesi. Önceliğe bunu aldığınız zaman, askerlerin can kaybı da deniz anlaşması da ikinci planda kalıyor maalesef. Dikkat edilirse Libya'da iç savaş bizim Sarraj hükümetiyle yaptığımız anlaşmalardan sonra şiddetlendi. Oraya Hafter'i desteklemeye gelen güçlerin, gönderilen silahların artışı da bizim yaptığımız anlaşmadan sonra ortaya çıktı. Evet, o bölgede özellikle de yabancı medyada yer alan haberler doğruysa, bizim Suriye'den oraya cihatçı gönderiyor olmamız orada çok ciddi bir iç savaşla ilgili olumsuz koşulların yaratılmasına katkı sağlar.
Uluslararası ilişkiler literatüründe yazılmış çok fazla makale var. Bu makalelerde hep ön plana çıkartılan konu, iç savaşa dışarıdan müdahale olduğu zaman savaşın bitmesine yönelik süreç daha fazla uzuyor ve kayıplar daha fazla artıyor.
Türkiye'nin 'emperyalist' pozisyonu
Batılı kaynaklar bu durumun Türkiye'yi emperyalist bir pozisyona soktuğu konusunda neredeyse hemfikirler. Bunu ideolojik temelli bir dış politikayla da birleştirdikleri zaman bu kanıya da kolaylıkla varıyorlar. Fakat savaş suçluluğunu durumuna gelecek olursak, savaşta örtülü ya da açık birçok ülke bir tarafa destek sağladığı için Türkiye o konuda yalnız değil. Bu yüzden uluslararası hukuk nezdinde suçlama yöneltecek ülkenin öncelikle kendi durumuna da bakmak lazım. Kağıt üzerinde bir suçlama olsa bile bunun sonuçlandırılması son derece zor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyindeki ülkelerin de Libya'yla ilgili tavırları da ortadayken hele çok zor.
İç politikaya yönelik hareketler
Ben şuna dikkat çekmek istiyorum. Biz örtülü operasyonu yaparken, Rusya'nın da Wagner'le orada savaşçı bulundurduğunu sayın Cumhurbaşkanı dile getirdi. Putin'in yıllık toplantısında bir gazeteci Putin'e Wagner'den bahsetti. Putin aynen şu cevabı verdi, "İnanmayın. Bunlar uluslararası basının uydurmasıdır" dedi. Bu tür faaliyetler yapılacaksa, tırnak içinde milli çıkarlar bunu gerektiriyorsa, bu örtülü yapılır. Bunu ifşa etmek, ilan etmek, daha hareketini tam olarak yapmadan tepki çekmek bence çok akıllıca bir politika değil. Bütün dünya biliyor, Putin de biliyor Wagner'in orada olduğunu ama resmi açıklamaya gelince "Yok böyle bir şey" diyor. Bu çok önemli bir husus ve biz maalesef bu konuda sanırım iç politikaya yönelik oynadığımız için bunu bir başarı gibi anlatıyoruz.