8 Temmuz 2018 tarihinde tarihimizin en büyük ve ihmallerle dolu tren kazası olan Çorlu tren kazasını yaşadık. Kaza ihmallerle geldiği gibi, hukuki yargı süreci de adaletsizlik ve hukuksuzluklarla ilerledi. Gönderilen bilirkişilerin kazaya neden olan ihmaller zincirlerindeki rolleri ve birilerini aklama çabaları, menfezlerin kazadan hemen sonra apar topar onarılıp, delillerin yok edilmesi. Üst düzey yöneticilerin soruşturmaya dahil edilmemesi. Adalet isteyen Çorlu Ailelerinin yaşadığı hukuksuzluklar. Her şeye rağmen işlerine, görevlerine devam eden ve terfi alan yöneticiler... Tüm bunları kazada hayatını kaybedenlerden biri olan Oğuz Arda Sel'in annesi Mısra Öz ile konuştuk.
-Davanın görüldüğü 3 Temmuz 2019 tarihine kadar olan dönemi anlatır mısınız, nasıl ilerledi süreç?
-Zaten her kazada ilk başta belirli kişiler sorguya çekilir, ifadesi alınır. İlk etapta içlerinde makinistlerin de olduğu 5 kişinin ifadesi alındı. Daha sonrasında olay aslında şöyle gelişti. O gün olay yerine bilirkişiler geldi. Henüz cenazeler kaldırılmamıştı, yani olayın olduğu gün. Trenin altından henüz cenazelerimizi almadığımız vakitte, olay yerine helikopterle bilirkişiler geldi. Bilirkişi görsün, gözlemlesin, oradaki deliller yok olmadan gereğini yapsın diyedir. Ertesi gün menfez onarılmaya başlandı. Daha sonrasında olay yerine gelen bilirkişiler, bilirkişi raporunu hazırladı.
Tabii biz aileler olarak o bilirkişi raporuna itiraz ettik. Çünkü bu bilirkişiler adalet sistemine, bilirkişi kanununa aykırı olarak davranıyorlardı. Çünkü bu bilirkişilerden Bekir Sıddık Binboğa Yarman isimli şahsın TCDD ile, Mustafa Karaşahin isimli şahsında Ulaştırma Bakanlığı ile ilişiği vardı. Bekir Sıddık Binboğa Yarman, o hat üzerindeki sinyalizasyon işini yapan firmanın yönetim kurulu başkanlarından biri. Mustafa Karaşahin'de Pamukova Tren Katliamını aklayan ve aynı zamanda da Ulaştırma Bakanlığı'nda da danışmanlık hizmeti veren bir bilirkişi. İkisi de üniversite hocası, ikisi de profesör. Bunlar bilirkişi kanununa aykırı olarak, Çorlu Tren Katliamının olduğu gece trenin altından henüz cenazeler kaldırılmamışken gelip, yanlı bir rapor hazırlamak için orada bulundular. Bizde haliyle bu bilirkişi raporuna itiraz ettik. Fakat, bu bilirkişi raporuna istinaden çıkan iddianameyle birlikte ilk duruşmamız başladı.
Bu iddianame "TCDD üst yönetimi, siyasiler ve bürokratlar kovuşturmaya dahil değildir" diyerek zaten asıl sorumluları soruşturmanın ve yargılamanın dışında bırakılıyordu. Bunun içinde Ulaştırma Bakanı var. Bunun içinde TCDD Genel Müdürü, Genel Müdür Yardımcıları var ve aynı zamanda bürokratlar da vardı. Biz aslında gerçek sorumluları yargı önünde görmek istediğimiz için bu rapora itiraz ettik, bu bilirkişilere itiraz ettik ve bu süre boyunca o itirazlar ancak 3 yılın sonunda dikkate alındı. Yeni bir bilirkişi heyeti oluşturuldu. Bu yeni bilirkişi heyeti yeni bir bilirkişi raporu oluşturdu. Önceki rapor fikrini tamamen kaybetti.
- Bu raporun içeriği nasıldı? Diğer rapordan farklı mıydı? Yani sizlerin istediği gibi bir rapor muydu?
-Bu rapor önceki rapordan farklıydı. Hatta şöyle söyleyeyim bu raporda çok detaylı bir rapor hazırlanmıştı. Özellikle dikkate alınması gereken şeyler var. Birincisi TCDD'ye ders verir nitelikte bir rapordu. Hali hazırda, mevcuttaki eksikliklerini bile raporda vurguluyordu. Şunlar, şunlar, şunlar eksik diye. İkincisi, olması gerekenlerin ne olması gerektiğini yazıyordu. Üçüncüsü de bizim için de çok önemli bir şeydi bu. Şöyle bir ibare vardı. "Olay yerine gelen bilirkişilerin çekmiş olduğu fotoğraf karelerine istinaden bu rapor hazırlanmıştır ve bazı eksikliklerinin olması söz konusudur" Çünkü olay yerindeki deliller şu an hali hazırda olmadığı için bazı kesitlerin eksik ya da yanlış yerlerden fotoğraflandığına istinaden bu raporu hazırlıyoruz dediler. Evet, bu da işte gecenin bir vakti olay yerine indirilen bilirkişilerin ne kadar ciddiyetsiz bir şekilde, olayın üstünü örtmek istercesine yapmış olduğu çalışmanın eseriydi. Ama buna rağmen olması gerekeni ortaya koydular.
-Peki, ilk davadan 7 Eylül tarihinde görülecek 8. davaya kadar olan 3 yıllık süreci özetler misiniz?
-Üç yıl boyunca, bu bilirkişi raporunun haricinde, dört tane sanıkla muhatap olduk. TCDD 1. Bölge Müdürlüğü Halkalı 14. Demir Yolu Bakım Müdürü Turgut Kurt, Çerkezköy Yol Bakım ve Onarım Şefi Özkan Polat, Köprüler Şefi Çetin Yıldırım ve Hat Bakım Onarım Memuru Celaleddin Çabuk. Biz hiç üst düzey bir yetkiliyi karşımızda görmedik. 3 yıl boyunca biz bu 4 tane sanıkla mahkeme salonuna gittik geldik yani. Ama dediğim gibi önemli olan doğru ve adil yargılanmanın yapılmasıydı. Biz de bu doğru ve adil yargılanmanın gerçekleşmesi için ne gerekiyorsa onu yapmak için uğraştık ve çok hoş olmayan şeyler yaşadık. Hiç bir zaman gördüğümüzü söylemekten vazgeçmeyeceğiz. Söylediğimiz tek bir şey var. 25 kişiyi öldürenler, evet bu tek bir kişi değil, ama bu tek bir kurum ve içinde var olan üst yönetimde kararlara onay verenler. Biz üç yıllık süre zarfı içerisinde çok şey gördük. TCDD'nin meteoroloji ile bir protokolü yok, hava durumunu gökyüzüne bakarak, akıllı telefonlarına bakarak tahmin ediyorlar. Buna şahit olduk biz. Yol bekçilerinin bu yol üzerinden kaldırıldığına şahit olduk. Çok basit bir önlemi, ödenek de olmadığı için kaldırdıklarından o kaza önlenebilecekken önlenemedi de bu olay yaşandı. Arama kurtarma çalışmaları korkunç boyuttaydı. Yeni bilirkişilerin hazırlamış olduğu raporla tüm gerçekler bir kez daha ortaya konuldu ve şu anda bütün sorumluluk Çorlu Cumhuriyet Başsavcısının önünde beklemekte.
-7 Eylül'de gerçekleşecek 8. dava ile ilgili ne söylemek istersiniz?
-Öncelikle, ben kendi adıma konuşacak olursam, bugüne kadar geçen süre zarfı içerisinde biz olanları da, olması gerekenleri de çok net bir şekilde gördük. Artık bizim ciddiyetsizce yapılan bir soruşturmaya, ciddiyetsizce yürütülen bir yargı sürecine tahammülümüz yok. Böyle olunca da haliyle şunu belirtmek istiyorum. Biz artık hazırlanacak olan iddianamenin, öncelikle TCDD üst yönetimi ve bakanlık ayırt etmeksizin değerlendirilmiş bir şekilde savcının karşımıza gelmesini bekliyoruz. Bu şekilde TCDD üst yönetimini, bürokratları ve siyasileri yargının dışında bırakan bir iddianameyi kabul etmiyoruz. Buna tahammülümüz yok.
-Dava avukatlarından Can Atalay 7 Eylül'de gerçekleşecek 8. dava ile ilgili şöyle konuştu:
Üst düzey görevlilerin ve siyasilerin sorumluluğunu işaret eden bilirkişi raporu dosyada duruyor. Bu bilirkişi raporu uyarınca, kamu görevlileri ve siyasi sorumlular ile ilgili iddianame düzenlenmesi gerekirken, hala iddianame düzenlenmedi. Yargılama geciktiriliyor. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok.
-Biraz başa dönmek istiyorum. Sizin belirttiğiniz gibi, ilk gönderilen bilirkişilerden birinin sinyalizasyon firmasının yönetim kurulunda olması, TCDD ve Ulaştırma Bakanlığı ile ilişiğinin olması, bir diğerinin de yine aynı şekilde bu kurumlarla ilişiğinin olması ve aynı zamanda da Pamukova Tren Kazasını aklayanlardan olması detayları söz konusu. Bu durumla ilgili bir yargı süreci oluştu mu?
- Biz bilirkişiler hakkında suç duyurusunda bulunduk, ama henüz onlarla ilgili bir işlem yapılmadı. Bilirkişi Daire Başkanlığı'na da yine aynı şekilde haklarında suç duyurusu olarak bulunduk. Ama henüz yapılmış bir işlem yok. Çorlu Tren Katliamı olduğunda İsa Apaydın genel müdürdü. Daha sonrasında, Ankara Tren Katliamı yaşandı ve onun ardından İsa Apaydın görevden alındı. Çorlu Tren Katliamı olduğunda Genel Müdür Yardımcısı olan Ali İhsan Uygun, İsa Apaydın yerine Genel Müdür oldu, terfi aldı. Geçtiğimiz günlerde çıkan bir kararnameyle o da görevden alındı. Şu anda Genel Müdür değil kendisi. Yani şunu anlatmak istiyorum, 25 kişi öldü, 300'ün üzerinde yaralı var, herkes işinde, görevinde, mesleğinde. Bilirkişiler hazırladığı eksik ve yanlı raporlarla işlerindeler. İnsanları öldürdükleri haldе işlerine, sorumluluklarına, hayatlarına kaldıkları yerden devam ettiler. Hiçbir şey olmamış gibi sorumluluğu hiçbir zaman üstlerine almadılar. Yargı da onların bu şekilde sorumsuzca hayatlarına devam etmelerine izin verdi.
-Siz başta olmak üzere Çorlu Aileleri'nden bir çok kişiye, dava avukatlarına bir çok dava açıldı. Neydi bunların sebepleri?
-En çok bana dava açıldı. Bunlardan bir tanesi; Çorlu'daki bir duruşma sonrasında "üç maymunu oynuyor sarayın soytarıları" dediğim için. Bununla ilgili bir ceza aldım. Yargılandım ve 8840 TL gibi bir para cezasına hükmettiler. Benim sanık olarak oraya çıkmam içler acısıydı, ama bunu da yaptılar. Utanmadan yaptılar. Ben yargı adına, oturdukları makamlar adına çok utandım. Şu anda o davayla ilgili itirazda bulunduk, istinaf mahkemesinde henüz bekliyor. Onun haricinde hakkımda bir soruşturma daha açıldı. Yine bir dava sırasında hakimleri ve savcıları eleştirdiğim ve beddua ettiğim için. Bir de Anayasa Mahkemesi önüne gitmiştik. Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunacaktık. Bu başvuru öncesinde bir basın açıklaması yapmak istedik. Bunu Anayasa Mahkemesi'nin önünde yapmak istediğimi söyledim. Fakat onlar da karşıdaki parkın içinde yapmamı istediler. Ben de "parkın içinde benim muhatabım yok, benim muhatabım Anayasa Mahkemesi'nin içerisinde olan hakimler, ben onlara sesleneceğim ve bu kapının önünde açıklama yapmak istiyorum" dedikten sonra oradaki polislerle arbede yaşandı. Biz 20 kişilik Çorlu ailelerinden oluşan, kimisi 60 yaşında, kimisi 8 yaşında çocuk olan bir gruptuk. Üzerimizde kısa kollu tişörtler, altımızda kot pantolon, orada adalet aradığımızı anlatmaya çalışıyorduk. Fakat karşımızda 250 kişilik bir polis ordusu vardı. Elinde jobla, kalkanıyla, kaskıyla bizim karşımızda duran polislere mukavemet uyguladığımızı söylediler ve buna bağlı olarak da bana, iki arkadaşımıza ve üç tane avukat arkadaşımıza dava açıldı. Onun davası da 13 Eylül'de Ankara'da görülecek.