Fatih Ertürk
“Rusya neden durup dururken olmayan bir ‘Hatay’ sorunu yarattı?”
Haber; Rusya’nın özellikle yurt dışında resmi yayın organı biçiminde kullanılan Sputnik’in İngilizce sayfasına 29 Şubat Cumartesi günü saat sabah 09.30’da acil bir şekilde konuldu.
İsterseniz bir hatırlayalım. 27 Şubat’ta Rus destekli (Hatta emekli Tuğgeneral Ali Er Halk TV Türkiye Nereye programında 33 erimizi şehit eden uçakları Rus pilotların uçurduğunu iddia etmişti) Suriye uçakları 33 erimizi şehit etmiş ve ardından Türkiye düğmeye basmış ve 28 Şubat Cumartesi gününden itibaren Suriye’yi yoğun bir biçimde bombalamaya başlamıştı.
Her ne hikmetse Sputnik (ki aslında uydu anlamına da gelir) hemen bu olayların ardından canı yanmış bir şekilde birden bire İngilizce sayfasına kocaman bir manşetle; “The ‘Stolen Province’: Why Turkey Was Given A Corner Of Syria By France 80 Years Ago” biçiminde bir yazıyı patlattı (Sakın Türkiye kıyameti kopardı Sputnik’in bu alçakça komplosuna karşı gösterdiği tepkiden dolayı Rusya yazıyı kaldırdı sanmayın. İsteyen bu sayfaya google’den yazıp internet üzerinden girebilir https://sputniknews.com/middleeast/202002291078432455-the-stolen-province-why-turkey-was-given-a-corner-of-syria-by-france-80-years-ago/ ).
Peki ne demekti; “The ‘Stolen Province’: Why Turkey Was Given A Corner Of Syria By France 80 Years Ago”.
Şu; “Çalıntı Eyalet': 80 Yıl Önce Türkiye'ye Neden Fransa Tarafından Suriye Köşesi Verildi…?”
Bakın ben o topraklarda doğdum ve büyüdüm. Bütün yakın akrabalarım, ailemin geride kalanı herkes orada yaşıyor. Ve orada yaşayanların hepsi; Hristiyanı, Musevisi, Ermenisi, Arabı, Sünnisi, Alevisi bu bayrak ve bu toprak için can vermeye hazır.
Ben çocukken en sevdiğim bayramlardan biri (Biz ona bayram deriz) Hatay’ın anavatana katılış günü olan 23 Temmuz günü kutlamalarıdır. “40 Asırlık Türk yurdu düşman elinde kalamaz” sözü Büyük Atatürk’ündür. Ve Hatay Mustafa Kemal’in söylediği gibi tam 40 asırlık Türk yurdudur.
Hatay 23 Temmuz 1939 günü Türkiye'ye; Türk askerleri kent merkezine girerken halkın yollara döküldüğü, toprağı öptüğü törenlerle katılmıştır.
23 Temmuz bayramında ben çocukken babam mesleği olan terziliği yapıyordu (Dedemde Antakya Uzunçarşı’da terziydi) ve terziler derneği başkanıydı. Her 23 Temmuz bayramında kortej düzenlenir esnaflar ellerindeki işleri alıp süslenen kamyonun arkasına oturup dikiş makinası ile, modelleriyle terziliği hem yapan hem de anlatan bir biçimde korteje katılırdı. Halkın o coşkusunu size anlatamam.
Herkes bu bayramı içtenlikle kutlardı. Mesela bizim kamyona çarşımızın terzisi (Allah rahmet eylesin) Nikola usta ve oğlu David’de binerdi. Nikola ustanın dükkanının duvarında iki büyük bayrak vardı. Biri Türk bayrağı bir diğeri Fenerbahçe bayrağı.
Musevi esnafımız kumaş tüccarıydı rengarenk kumaşlarla korteje katılırlar ve Türk bayrağını sallarlardı.
Kortejin en önünde “Çeteci” diye tabir ettiğimiz kahramanlarımız vardı. Fransız işgali sırasında Fransız zaptiyelerine karşı direnen ve onlarla Habibi Neccar dağına çekilip vuruşan Kuvayı Milliye’nin kalan son kahramanlarıydı. Annemin babası Hasan dedem de o günleri gururla anlatırdı.
Çünkü medeniyetlerin buluştuğu yer olan Hatay’ın zaten resmi dili Fransız işgalinde bile hep Türkçeydi. Bunun yanında başta Arapça olmak üzere çeşitli dillerde konuşulurdu ama herkesin ortak dili Türkçeydi.
Şimdi gelelim biraz kalleş ama son derece saygısız ve küçümseyen bir dille kaleme alınan yazıya. Yazıda şöyle deniliyor;
“İdlip ile ilgili çatışmalar tartışmalı referandumun ardından 1939’da Türkiye’ye verilen Hatay’ın sınırında”.
Yani ahlaksızca “Bu çatışmalar devam ederse bende tarihte hiç olmayan Hatay sorununu kaşırım” demeye getiriyor.
Devam ediyor;
“Lozan Antlaşması uyarınca Hatay, Suriye ve Lübnan'ın Fransız yetkisinin bir parçasıydı, ancak İkinci Dünya Savaşı'nın başlamasından hemen önce Paris aniden referandum yapmaya karar verdi ve Hatay Türkiye'nin bir parçası olmaya oy verdi.”
Yani Hatay’lının Türkiye’ye bağlılığı yönünde oy kullandığını istemeden de olsa söylemek zorunda kalıyor.
İngilizce yazıya bir göz atın; ne kadar Türkiye’nin yeminli düşmanı varsa; faşist ve ırkçı Yunanlısı, Asala’nın uzantısı eli kanlı diasporası, kendini Kürt zanneden bölücü eşkıyası hepsi bu yazıya destek vermiş.
Yetmiyor; arsızca, terbiyesizce Hatay’ın toprak bütünlüğüne dil uzatıyor;
“Suriye'deki çatışma birkaç yıl önce Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Türk silahlı kuvvetlerine çekilmeye başlayana kadar bu konuda çok az şey söylendi. Suriye medyası, Türklere Hatay veya Liwa Iskanderoun'un şüpheli ve tartışmalı yolunu vurgulamaya başladı.”
Bakın size açık bir şey söyleyeyim mi. Suriye’de üç tane üs alacağım diye koca bir Rus halkının bu ikiyüzlü, faşist, diktatör Putin’in söylemlerine bu kadar teslim edilmesini anlamakta güçlük çekiyorum. Rus halkı ile Türk halkı arasında asla bir sorun yoktur.
Sorun hem Rusya’da hem de Türkiye’de bulunan yöneticilerin izlediği ikiyüzlü siyasetin kaçınılmaz bir sonucudur.
Sonuç;
“İt ürür kervan yürür…!”
Bizim atalarımız, dedelerimiz Hatay’ı anavatana akıttığı, kanıyla, şehitleriyle bağladı. Buraya göz dikenin ödemesi gereken bedel de kandır…
Hatay hiçbir zaman kardeş kavgasına düşmeyecek kadar uygar bir kenttir. Barışına, huzuruna, aydınlık ve modern yaşamına dil uzattırmayacaktır.
Bunu temenni olarak söylemiyorum…
Bu kenti El Nusra’nın karargahı yaptılar başaramadılar, 450 bin Suriyeliyi getirip yerleştirdiler başaramadılar, adı duyulmamış cihatçı terör örgütlerinin, eli kanlı katillerin durağı haline getirdiler yine başaramadılar.
“Bunların yapamadığını Rusya mı yapacak…?”