Barış Soydan
İnanmayacaksınız ama ekonomi tıkırında
Timur Selçuk’un “Ekonomi Bilmecesi” adlı şarkısını bilir misiniz?
İşsizlik pahalılık
Konjonktür enflasyon
Milletçe fedakarlık
Kriz bunalım derken
Bilançoya bir baktık:
Bu yıl iki misli kâr
Hayret su işe bak sen
Nerden geldi bu kârlar?
Kime gitti bu kârlar?
Ekonomi tıkırında
Kriz var bunalım var
Ekonomi tıkırında
Selçuk bu şarkıyı enflasyonun yüzde 100’ü geçtiği 1970’li yılların sonunda yazmıştı. Aradan geçen 40 yılda ne değişti? Cumhurbaşkanı Erdoğan işsizlik, pahalılık, enflasyon için milletçe sabır isterken, şirket bilançolarına bir baktık, bu yıl da iki misli kârlar. Hatta ne iki mislisi, üç, dört, beş, sekiz, on misli kârlar!
Kâr Artış Oranları
(2022 ilk 6 ay, bir önceki yılın aynı dönemine göre)
Yünsa: % 1400
Acıpayam Selüloz: % 750
Sasa: %758
Naturelgaz: %3039
Akbank: %414
Yapı Kredi %430
Şişe Cam: %251
Çemtaş %454
Erbosan % 161
Halk batarken Türkiye ekonomisinin neden batmadığı sorusunun yanıtı işte burada gizli. Çünkü şirketler kesiminde işler tıkırında. Onlar enflasyondan ve dolardaki artıştan, biz sefil vatandaşlar gibi etkilenmiyor. Maliyet artışlarını fiyatlarına yansıtabiliyorlar. Ayrıca ihracat yapıyorlarsa dolardaki artıştan da yararlanıyorlar. Bu sayede ciroları, kârları durmadan büyüyor.
Gözümüz yok, Allah daha çok versin. Ama pastadaki büyümeyi bu ülke vatandaşlarının adaletli bir şekilde paylaşması gerekmez mi? Rabbena hep bana olur mu? Halk yoksullaşırken, barınamadığını, beslenemediğini söyleyenlerin sayısı her geçen gün artarken küçük bir kesimin zenginleşmesi reva mı?
Veriler adaletsizliği, gelir dağılımında yaşanan korkunç bozulmayı net şekilde ortaya koyuyor. Bu yılın ilk çeyreğinde ücretli kesimlerin milli gelirden aldığı pay yüzde 35,5’den 31,5’e gerilerken sermayenin payı 45,6’dan yüzde 47,6’ye yükseldi. Son iki yılda ise emeğin milli gelirden aldığı pay yüzde 39’dan 31’e geriledi.
Bu nasıl oldu? Şirketler verimlilikte müthiş bir artış mı sağladılar? Teknolojide büyük bir sıçrama mı yaşadılar?
Yukarıda gördük, kârlarındaki, cirolarındaki artışın arkasında verimlilik artışı, teknolojik sıçrama filan yok. Enflasyon var, TL’nin değer kaybı var. Halkı fakirleştiren, onları zenginleştirdi.
Banka kârlarında yaşanan yüzde 300-400’lük sıçramayı ele alalım. Nasıl geldi bu “başarı”? Basit, Merkez Bankası bankalara enflasyonun çok altında bir faizle, yüzde 14’le para verdi. Bankalar devletten yüzde 14’le aldığı parayı yüzde 40-50’yle sattı. Bir yandan da Hazine’nin bankalara özel çıkardığı enflasyona endeksli tahviller sayesinde yüzde 50-60 getiri elde ettiler. Yani taş atıp kolunu yormadan kârını dört-beş katına çıkardılar.
Enerji şirketleri, elektriğe üst üste gelen zamlar sayesinde cirolarını ve kârlarını rekor oranda artırdılar.
Petrol şirketleri petrole her gün gelen zam sayesinde kâr patlaması yaşadılar.
Perakende şirketleri maliyetlerindeki artışı raftaki fiyatlara yansıttığı için (Zararına satış yapamayacaklarına göre normal) cirolarını enflasyon oranında, hatta daha çok büyüttüler.
İhracatçılar, düşük faiz politikası nedeniyle dolarda yaşanan patlama nedeniyle cirolarını TL bazında iki-üç katına çıkardılar.
Vatandaşlara ne kaldı? Yanlış ekonomi politikalarının maliyetini sırtlamak.
Bu tablonun sorumlusu mevcut ekonomi politikalarının uygulayıcısı siyasi iktidardır. Ama bu düzen böyle gitmez. Bu cümleyi Ecevit’in 1970’lerdeki ünlü sloganı “Bu düzen değişmeli”deki anlamıyla değil, böyle giderse Türkiye bir felakete sürüklenir anlamında söylüyorum. Şehirler yaşanmaz yerler haline mi gelir, Türkiye bir iç kargaşaya mı sürüklenir, açık faşizm mi yükselir, bilmiyorum. Ama bu kadar büyük bir adaletsizliğin Türkiye’yi bir beka sorunuyla yüz yüze bıraktığını görüyorum, siz de görüyorsunuzdur.
İktidar “Beka sorunu” deyip duruyor. Asıl beka sorunu budur.