Ey dünya! Biz ağır bedel ödedik

ABD’deki Temsilciler Meclisi ve Senato seçimlerini değerlendiren NY Times yazarı Thomas Friedman’ın yazısında kullandığı şu anekdot dikkatimi çekti…

Çin Devlet Başkanı Şi, iki yıl önce ABD Başkanı seçilen Biden’ı kutlarken demiş ki:

“Demokrasiler 21 yüzyılı artık çıkaramaz. Bundan sonra dünyayı demokrasiler değil otokrasiler yönetecek. Neden? Çünkü her şey çok çabuk değişiyor. Demokrasiler konsensüs gerektiriyor. Bu da zaman alıyor, oysa zamanın yok."

Bu yaklaşım size yabancı gelmedi değil mi?

Türkiye’de aynı mantıkla rejim değiştirdi. AKP/MHP ikilisi parlamenter demokrasiyi kötüledikçe kötüledi. Koalisyonları kötülüklerin anasıymış gibi sundu. Bakanlar Kurulu’nu hızlı karar alamamakla eleştirdi. Yasama organını ağır çalışmakla itham etti. Konsensüs arayışının zaman kaybına neden olduğunu söylediler!..

Oysa ülkeler şirket gibi yönetilmeliymiş. Şirketin başında olan kişi nasıl hızlı karar alıyorsa ülkenin başında olan kişi de aynen böyle olmalıymış. Hızla karar alınırsa ülke uçarmış. Zenginliğimize zenginlik katarmışız. Dünyanın gelişmiş 10 ülkesi arasına kısa sürede girermişiz.

Bu propaganda kısmen tuttu. Kısmen diyorum 2017 referandumunun üzerindeki şaibe kalkmış değil. YSK sandıklar kapatılmadan mühürsüz oy ve zarfları da geçerli sayınca iki milyon oyun yer değiştirdiği iddia ediliyor!..

Neyse, AKP/MHP ikilisi sonunda muradına erdi. Tek adam rejimi kuruldu.

Kuvvetler ayrılığı kuvvetlerin uyumu adı altında kuvvetler birliğine dönüştürüldü. Tek adam kararnameyle istediğini yapacak güçle donatıldı. Bütün kararlar, bütün atamalar tek imzaya bağlandı. Üniversite rektöründen büyükelçilere, valilerden emniyet müdürlerine, ilçe milli eğitim müdüründen, gümrük müdürüne kadar…

Tek imza…Tek yetkili…

Yetmedi. Tek adam kendini Varlık Fonu Yönetim Kurulu Başkanı olarak atadı.

Evet kendi kendini atadı.

Ülke şirket gibi yönetilecekse tek adam tüm kamu kuruluşlarını da aracısız yönetmeliydi.

BOTAŞ, Türk Telekom, TÜRKSAT, Halk Bankası, Ziraat Bankası, Vakıf Bank, THY, Türk Petrol, Eti Maden, Çaykur gibi birçok devasa kuruluş fona devredildi.

Dolaysıyla hepsi tek adama bağlandı…

Güncel bir örnek vereyim. Çaykur Varlık Fonu’na devredilmeden önce kar eden kuruluştu.2017 yılında fona devredildi. 2021 zararı 503 milyon lira. Dört yıllık zararı 2,6 milyar TL.

Varlık Fonu kapalı kutu. Nereye ne kadar harcayacağı, yatırım yapıp yapmayacağı, bankaların uygun şartlarla kimlere kredi verip kimlere vermeyeceği, yine tek kişinin iki dudağı arasında… Kısaca Türkiye otokrasiye geçen ilk ülkelerden biri oldu.

Otokrasi diyorum çünkü…

Tek adam yönetimine geçmekle kalınmadı. Her şeye karar veren tek adama ‘sorumsuzluk’ zırhı geçirildi. Vatana ihanet hariç aldığı bütün kararlar için yargı yolunu kapattı. Dokunulmaz kılındı. Yasama’ nın yürütmeyi denetlemesinin önünü kapattı. Uydu medya oluşturuldu.

Yani Çin Devlet Başkanı’nın önerdiği yönetim modeli birebir hayata geçirildi.

Otokrat rejim dört dörtlük inşa edildi…

Sonuç?

Sonuç ortada görüyorsunuz. Dolar 3,5 liradan 18,5 liraya çıktı. Enflasyon yüzde 12’lerden yüzde 85’lere fırladı. Dünyanın en iyi 10 ekonomisi arasına girmek için yola çıktık, ilk 20 liginden düştük. Varlıklı ile yoksul arasındaki gelir farkı uçuruma dönüştü. Orta sınıf kalmadı, orta sınıf yoksullaştı. Yoksul olanlar açlığa mahkum oldu.

Yargı iktidarın iki dudağı arasına bakar hale geldi. Hukuka göre değil kişiye göre kararlar alınmaya başlandı. Tutukluluk sıradanlaştı; cezaya dönüştü. İktidarın kızdığı herkes bir gece ansızın kendini cezaevinde bulmaya başladı.

Kısaca Türkiye otokrat rejime geçtikten sonra dibe vurdu.

‘Bundan sonra dünyayı demokrasiler değil otokrasiler yönetecek.’ Diyen Çin Devlet Başkanı gelsin halimizi görsün…

Otokrasiye geçmemizin bedelini çok ağır ödedik. Hala ödüyoruz. Batı standardında demokrasiye dönmenin yollarını arıyoruz…

Şi Cinping’e duyurulur…

Demokrasiler konsensüs gerektiriyor, bu da zaman alıyor diye otokrasiye geçmeye heves eden ülkeler varsa gelsinler Türkiye’ye baksınlar. Sonra karar versinler..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Tezkan Arşivi