1 euro nasıl 1 dolar oldu? Bundan sonra ne olur?

Dünya ekonomisinde bu haftanın en önemli olayı, euro ile doların eşitlenmesi, yani paritenin 1’e inmesi... Bu, sadece Avrupa için değil bizim için de çok önemli bir gelişme. Bir kere dolar ve euro, bizim de para birimimiz! Tasarruf yaparken TL’ye güvenmiyor, döviz veya altın kullanıyoruz. Bankalardaki mevduatın büyük kısmı döviz cinsinden.

İkincisi, ihracat ve ithalat Türkiye ekonomisinde büyük bir yer tutuyor. Turizmi de bunun üzerine ekleyelim… İhracatçılar ve turizmciler gelirlerinin önemli kısmını euro olarak elde ediyorlar. Çünkü Türkiye’nin ihracatının yarıdan fazlası Avrupa ülkelerine gidiyor, turistler de Avrupa’dan geliyor. Buna karşılık ithalatta dolar kullanıyoruz.

Bunlara Türkiye dış borç ödemelerini dolarla yaptığı gerçeğini de ekleyelim…

Bu koşullarda eurodaki düşüşün Türkiye’yi de ciddi şekilde etkilemesi kaçınılmaz.

2000’lerin başındaki kısa süreyi saymazsak euro bugüne kadar dolardan hep daha değerli bir para birimiydi. Euro/dolar paritesinin 1.5’in üzerine çıktığı da oldu; bir yıl önce ise 1.2’nin üzerindeydi. Bu yıl ise adeta çöktü. Peki bu yıl ne oldu?

Birincisi, Avrupa’da savaş çıktı. 24 Şubat’ta başlayan Rusya-Ukrayna savaşı Avrupa coğrafyasında yaşanıyor. (Ukrayna’nın bazı şehirleri II. Dünya Savaşı’ndan önce Polonya’ya aitti.) Ayrıca Avrupa enerjide Rusya’ya bağımlı. Doğalgaz fiyatları spot piyasada son bir yılda yüzde 700’ün üzerinde arttı. Rusya’nın bu kış Avrupa’ya gazı kesmesi de olasılıklar dahilinde. Bu durumda başta Almanya, birçok ülkede sanayinin duracağı tahmin ediliyor.

Buna karşılık Amerika doğazgazda kendine yeterli. Ve savaş bölgesine coğrafi olarak çok uzak…

Rusya-Ukrayna savaşı Avrupa ekonomisi üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanırken Amerika’nın tınmaması, doların euro karşısında güçlenmesine neden oluyor. Savaş uzadıkça euronun zayıf kalacağını söylemek yanlış olmaz.

İkinci neden, iki merkez bankasının para politikaları arasındaki fark. Pandemide hem Amerikan Merkez Bankası (FED) hem Avrupa Merkez Bankası (ECB), ekonomileri desteklemek için gevşek para politikası izlemiş, politika faizini çok düşük seviyelerde tutmuş, bankalar aracılığıyla ekonomilerine trilyonlarca dolar ve euro pompalamışlardı.

Sonuçta iktisat kitaplarında yazan yan etki ortaya çıktı: Enflasyon. Tüketici enflasyonu şu anda hem Amerika hem Avrupa’da yüzde 8.6’da. Gözünüze çok yüksek görünmeyebilir ama aslında bu, son 40 yılın en yüksek oranı.

FED enflasyonu bastırabilmek için geçen Mart’ta faiz artırımlarına başladı. Mart’ta 25, Nisan’da 50, Haziran’da 75 baz puanlık faiz artırımı yaptı. Bu ay 75 baz puanlık bir artırım daha yapacak. Sonbaharda da yüksek oranlı artırımlara devam edecek.

Buna karşılık Avrupa Merkez Bankası bugüne kadar faiz artırımı yapmadı. Bu ay bir tane yapması bekleniyor ama onun artırım oranı FED’in artırım oranlarının çok altında, 25 baz puanda kalacak. FED parasal sıkılaşmada gaza basarken ECB’nin ürkek davranması da doların euro karşısında değer kazanmasına neden oluyor.

Avrupa Merkez Bankası parasal sıkılaşmada neden ürkek davranıyor? Çünkü İtalya, Portekiz, Yunanistan gibi Akdeniz ülkelerinin dağ gibi borcu var. Faizde artış, bu ülkelerin borçlanırken ödediği faizin yükselmesi demek. Yüksek faiz zaten ekonomileri sağlam olmayan bu ülkeleri durgunluğa, hatta ekonomik krize sürükleyebilir. Bu da Avrupa Birliği’nin dağılmasını getirir. Avrupa Merkez Bankası’nın eli kolu bu nedenle bağlı.

Bu koşullarda euronun dolar karşısında düştüğü yerden kalkması çok zor görünüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Barış Soydan Arşivi