Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Kaşıkçı makalesi: Emri Kral Selman’ın verdiğine inanmıyorum
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Başkonsolosluğu’nda öldürülmesinin üzerinden geçen bir ayı, Washington Post gazetesinde kendi imzasıyla yayınlanan bir yazıyla değerlendirdi. Suudi Kralı Selman’ın Kaşıkçı cinayetiyle ilgisi olmadığına vurgu yapan Erdoğan’ın yazıda Suudi Arabistan’nın fiili yöneticisi konumundaki veliaht Prens Muhammed Bin Selman’dan hiç bahsetmemesi ise dikkat çekti. Erdoğan yazıda, “Cemal Kaşıkçı’nın öldürülmesi emrini Hadim ül-Haremeyn Kral Selman’ın verdiğine inanmam kesinlikle mümkün değildir. Dolayısıyla bu cinayetin, Suudi Arabistan’ın resmi politikasını yansıttığına inanmak için de herhangi bir sebep bulunmamaktadır” ifadesini kullandı.
Kaşıkçı cinayetini ‘önceden planlı’ olarak nitelendiren Erdoğan, Suudi Arabistan'ın tetikçileri değil, cinayet emrini vereni yakalaması gerektiği mesajı verdi. Erdoğan, Suudi yetkililerin cinayet konusundaki soruşturmada oyalama taktiklerine başvurduklarına da vurgu yaparak, cinayetten yaklaşık bir hafta sonra İstanbul'dan ülkesine giden başkonsolosun, Suudi Arabistan'da neden tutuklanmadığını da sordu.
BAŞKAN DEVİREN SKANDALA BENZETTİ
Erdoğan'ın yazıda Kaşıkçı cinayetini, ABD'de Başkan deviren Watergate skandalına benzetmesi de dikkat çekti. (ABD'deki bu skandalda, Demokrat Parti'nin Washington’da bulunan Watergate binasında kendilerine hırsız süsü vermiş kişilerce dinleme cihazı yerleştirildiği ortaya çıkarılmış, cihazları yerleştirme emrinin ise bizzat Cumhuriyetçi Başkan Richard Nixon'dan geldiği belirlenmişti. Nixon, olayın ortaya çıkması üzerine Başkanlık görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı.)
Erdoğan yazısında, Kaşıkçı cinayeti ile Watergate skandalı arasındaki benzerliği şu ifadelerle kurdu:
“Nasıl Watergate skandalı bir hırsızlık olayından daha büyükse ve 11 Eylül terör saldırıları uçakları kaçıran kişilerden ibaret değilse, Cemal Kaşıkçı cinayetinde de bir avuç güvenlik görevlisinden çok daha fazla kişinin parmağı vardır. Uluslararası toplumun sorumluluk sahibi üyeleri olarak Kaşıkçı'nın öldürülmesi olayındaki kuklacıları teşhis etmek ve olayı örtbas etmeye çalışan Suudi yetkililerin kime güvenerek bu hareketleri yaptığını ortaya çıkarmak mecburiyetindeyiz.”
‘KASITLI BİR OYALAMA TAKTİĞİ’
Erdoğan'ın yazısında dikkat çeken bir diğer unsur ise, geçen hafta İstanbul'a soruşturmayı derinleştirmek bahanesiyle gelen Suudi Arabistan başsavcısını açıkça eleştirmesi oldu.
Başsavcı'nın Türk yetkililerinin soruşturmaya ilişkin hiçbir sorusuna yanıt vermediğini vurgulayan, bunun yerine Türk yetkilileri Suudi Arabistan'a davet eden başsavcıyı oyalama taktiklerine başvurmakla suçlayan Erdoğan, “Bu hafta İstanbul'a gelerek muhatabıyla görüşen Suudi savcının soruşturmaya destek olmayı ve en basit sorulara bile cevap vermeyi reddetmesi çok üzücüdür. Kendisinin Türk savcıları ek görüşmeler için Suudi Arabistan'a davet etmesi, umutsuz ve kasıtlı bir oyalama taktiği olarak değerlendirilmiştir” dedi.
‘SUUDİ KONSOLOSU NEDEN TUTUKLAMADINIZ?’
Erdoğan'ın soruşturma konusundaki bir diğer vurgusu ise, Kaşıkçı'nın öldürüldüğü İstanbul Başkonsolosluğu'ndaki en yetkin Suudi görevli olan Suudi Arabistan Başkonsolosu’nun tutuklanmaması konusunda oldu. Erdoğan, “Bazı Suudi yetkililerin, dostluğumuzun gerektirdiği biçimde adalet davasına hizmet etmek yerine Kaşıkçı'nın kurban gittiği planlı cinayetin üstünü örtme çabalarını şaşkınlık ve üzüntüyle karşıladık. 18 şüpheliyi derdest eden Riyad'ın medyaya yalan söyleyen ve kısa bir süre sonra Türkiye'den kaçan Suudi konsolosa yönelik hiçbir adım atmaması endişe vericidir” ifadesini kullandı.
YAZININ TAM METNİ
Erdoğan'ın Washington Post'ta yayınlanan yazısının tam metni şöyle:
“Hikâyeyi hepimiz iyi biliyoruz: Suudi gazeteci ve aile babası Cemal Kaşıkçı, 2 Ekim günü Suudi Arabistan'ın İstanbul'da bulunan başkonsolosluğuna evlilik işlemleri için girdi. Hiç kimse, kendisini binanın dışında bekleyen nişanlısı bile, O'nu bir daha görmedi.
Türkiye, yaşanan olayı tüm yönleriyle aydınlatmak için geçtiğimiz bir aylık süre zarfında elindeki tüm imkânları seferber etti. Bu gayretlerimiz neticesinde tüm dünya Kaşıkçı'nın soğukkanlı biçimde bir suikast timi tarafından öldürüldüğünü öğrendi. Cinayetin önceden planlandığı kesin olarak ortaya çıktı.
Öte yandan bu detaylardan daha önemsiz olmayan bazı soruların yanıt bulması, bu menfur olayı daha iyi anlamamızı sağlayacaktır. Kaşıkçı'nın cenazesi nerededir? Suudi yetkililerin cenazeyi teslim ettiklerini öne sürdükleri ‘yerel işbirlikçi' kimdir? Bu ince ruhlu insanın katil emrini kim vermiştir? Maalesef Suudi makamları bu soruları yanıtlamayı reddetmektedir.
Cinayeti işleyenlerin Suudi Arabistan'da derdest edilen 18 şüphelinin içinde olduğunu biliyoruz. Aynı şekilde bu şahısların kendilerine verilen ‘Kaşıkçı'yı öldürme ve Türkiye'den ayrılma’ emirlerini yerine getirmek üzere geldiğini de biliyoruz. Son olarak Kaşıkçı'nın katil emrinin Suudi hükümetinin en üst makamlarından geldiğini de iyi biliyoruz.
Bazılarının bu olayı zamanla unutup gidecek bir “problem” olarak gördüğü izlenimini ediniyoruz. Ancak biz, hem Türkiye'de devam eden kriminal soruşturma hem de Kaşıkçı'nın ailesi ve sevdikleri için büyük önem taşıyan bu soruları sormaya devam edeceğiz. Kaşıkçı'nın katlinin üzerinden bir ay geçmiş olmasına rağmen cenazesinin nerede olduğunu hâlâ bilmiyoruz. Kendisi, en azından İslamî usûllere uygun şekilde defnedilmeyi hak etmektedir. O'nun ailesine ve Washington Post gazetesindeki çalışma arkadaşlarının da aralarında olduğu dostlarına, bu onurlu adama veda etme ve saygılarını sunma imkânını vermek boynumuzun borcudur. Dünyanın aynı soruları sormaya devam etmesi amacıyla elimizde bulunan kanıtları Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere tüm dost ve müttefik ülkelerle paylaştık.
Sorularımızın cevaplarını ararken, Türkiye ve Suudi Arabistan'ın dostça ilişkiler içinde olduğunu vurgulamak isterim. Cemal Kaşıkçı'nın öldürülmesi emrini Hadim ül-Haremeyn Kral Salman'ın verdiğine inanmam kesinlikle mümkün değildir. Dolayısıyla bu cinayetin, Suudi Arabistan'ın resmi politikasını yansıttığına inanmak için de herhangi bir sebep bulunmamaktadır. Bu itibarla Kaşıkçı cinayetini iki ülke arasında bir ‘problem’ olarak görmek yanlış olacaktır. Öte yandan Riyad'la uzun yıllara dayanan dostluğumuzun, gözlerimizin önünde işlenen bu planlı cinayeti görmezden geleceğimiz anlamına gelmemektedir. Kaşıkçı'nın öldürülmesinin izahı mümkün değildir. Bu suç Amerika Birleşik Devletleri'nde veya bir başka ülkede işlenseydi, o ülkenin makamları yaşanan olayı aydınlatırlardı. Bizim farklı bir davranış sergilememiz söz konusu değildir.
Hiç kimse bir daha bir NATO müttefikinin topraklarında böyle bir suç işlemeye cüret etmemelidir. Eğer bu uyarı gözardı edenler olursa, çok ciddi sonuçlarla karşı karşıya kalacaklardır. Kaşıkçı cinayeti Konsolosluk İşleri Hakkında Viyana Sözleşmesi'nin açık bir ihlali ve suistimalidir. Sorumluların cezalandırılmaması hâlinde gelecek için çok tehlikeli bir emsal teşkil edecektir.
Bu nedenle bazı Suudi yetkililerin, dostluğumuzun gerektirdiği biçimde adalet davasına hizmet etmek yerine Kaşıkçı'nın kurban gittiği planlı cinayetin üstünü örtme çabalarını şaşkınlık ve üzüntüyle karşıladık. 18 şüpheliyi derdest eden Riyad'ın medyaya yalan söyleyen ve kısa bir süre sonra Türkiye'den kaçan Suudi konsolosa yönelik hiçbir adım atmaması endişe vericidir. Aynı şekilde bu hafta İstanbul'a gelerek muhatabıyla görüşen Suudi savcının soruşturmaya destek olmayı ve en basit sorulara bile cevap vermeyi reddetmesi çok üzücüdür. Kendisinin Türk savcıları ek görüşmeler için Suudi Arabistan'a davet etmesi, umutsuz ve kasıtlı bir oyalama taktiği olarak değerlendirilmiştir.
Nasıl Watergate skandalı bir hırsızlık olayından daha büyükse ve 11 Eylül terör saldırıları uçakları kaçıran kişilerden ibaret değilse, Cemal Kaşıkçı cinayetinde de bir avuç güvenlik görevlisinden çok daha fazla kişinin parmağı vardır. Uluslararası toplumun sorumluluk sahibi üyeleri olarak Kaşıkçı'nın öldürülmesi olayındaki kuklacıları teşhis etmek ve olayı örtbas etmeye çalışan Suudi yetkililerin kime güvenerek bu hareketleri yaptığını ortaya çıkarmak mecburiyetindeyiz.”