Altılı masa Ankara Bilkent Otel’de düzenledikleri toplantıyla hazırladıkları Anayasa taslağını kamuoyuna duyurdu. Anayasa önerisini CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, DEVA Partisi Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Yeneroğlu, Demokrat Parti Genel Sekreteri Serhan Yücel, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Serap Yazıcı, İYİ Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz ve Saadet Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bülent Kaya tanıttı.
Anayasa Hukuku Profesörü Korkut Kanadoğlu, altılı masanın aylardır üzerine çalıştıkları ve Anayasa’nın 86 maddesinde değişiklik ön görülen metni halktv.com.tr’ye değerlendirdi.
'Yürütmenin tüm unsurları görevlerini yerine getirirken talimatı cumhurbaşkanından değil Anayasa ve yasalardan alacak. Cumhurbaşkanları bir dönem ve 7 yıl için seçilebilecek. Seçilen cumhurbaşkanının varsa partisi ile ilişiği kesilecek. Cumhurbaşkanının kanunları veto yetkisi kaldırılacak. Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’nun tek başlarına OHAL ilan etmek yetkileri olmayacak' şeklindeki düzenlemeler metinde yer aldı. Cumhurbaşkanının yetkilerinin büyük oranda sınırlandırıldığını görüyoruz. Bir hukukçu olarak bu düzenlemeleri nasıl okuyorsunuz?
- Klasik bir parlamenter rejime dönüşü temsil ediyor. Düzenlemede, yürütme erkinin ikinci kanadı olan Cumhurbaşkanın ise 7 yıllığına bir kez seçileceği, tarafsız ve sembolik olacağı, partisiyle ilişkisinin kesileceği ve görevi bittikten sonra siyasete dönemeyeceği belirtiliyor. Bu değişiklikler parlamenter rejimin özüne uymaktadır. Bununla birlikte Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kendisine demokratik bir meşruluk kazandıracaktır. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi, ister istemez Cumhurbaşkanını siyasetin içerisine sokacaktır. Bu durumun da tarafsız ve sembolik niteliğiyle ne kadar bağdaşacağı tartışmalıdır. Aynı durum iktidar yapısının devlet iktidarını kullanacak Cumhurbaşkanının lehine başkalaşacağı arayışlara da yol açabilir.
- Veto meselesine gelirsek eskiye dönüş. Cumhurbaşkanının kanunları eskiden de veto edemeyip sınırlı sayıda geri gönderebilirdi. 2017’de geri gönderme bir tür güçleştirici vetoya dönüştürüldü çünkü basit çoğunluk değil ancak nitelikli çoğunlukla vetosunu kırma imkanı var şu an itibarıyla. Onu şu an geri gönderiyor.
Hatırlarsanız İstanbul Sözleşmesi’nden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın imzasıyla bir gece yarısı ansızın çıkmıştık. Altılı masanın düzenlemesinde Cumhurbaşkanının milletlerarası bir sözleşmeden gece yarısı tek başına çıkma kararı veremeyeceği de vurgulanırken, sözleşmelerden çıkmanın Meclis'in asli yetkisi olduğunun güvence altına alınacağı vurgulanıyor…
- Bu çok olumlu bir adım. Yetkide paralellik ilkesi var. Nasıl bir sözleşmeye girerken Meclis’in onayı alınması gerekiyorsa, o sözleşmeden çıkmak için de Meclis’in iradesini ortaya koyması gerekiyor. Bu düzenleme aynı zamanda İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasına da bir tepki.
Metinde bakanlara ilişkin de önemli düzenlemeler yer alıyor. Düzenlemede, 'Bakanlar veya hükümet hakkında gensoru verilebilecek. Başbakan ve Bakanlara haklarındaki iddialar ile ilgili Meclis Soruşturması açılabilecek, Meclis'in sevk kararı vermesi halinde ilgililer Yüce Divan'da yargılanabilecek' ifadeleri yer alıyor. Meclis daha işlevsel hale mi getiriliyor?
- Altılı masanın Anayasa değişikliği teklifinin 2017 Anayasa değişikliği ile getirilen patronlu hiper başkanlıktan Türkiye’nin bir asrı aşkın süredir deneyimlediği parlamenter rejime döneceğini görüyoruz. Dünyada eşi benzeri görülmeyen bu ‘Türk Tipi Başkanlık’ rejiminden, denge ve denetim mekanizmalarının belirlendiği, erkler ayrılığına dayanan ve yargının bağımsızlığını güvence altına alan bir parlamenter rejime dönmek olumlu karşılanmalıdır. Değişiklik teklifi ile yasama organı olarak TBMM’nin yürütmeyi denetleme konusunda önemli yetkilere sahip olduğunu görüyoruz. Böylelikle başbakan ve bakanlar bireysel ve kolektif olarak Meclis'e karşı sorumlu olacak, bakanlar veya hükümet hakkında gensoru verilebilecek, başbakan ve bakanlara haklarındaki iddialar ile ilgili Meclis soruşturması açılabilecektir. Bu değişiklikler TBMM’nin denetim işlevi açısından yerindedir.
Düzenlemede, 'Anayasa'nın 8. maddesindeki yürütme sadece bir görev olarak düzenleneceği' belirtiliyor. Bu ne anlama geliyor?
- 1982 Anayasası’nın yürütmeyi yetki ve görev olarak düzenlemesine karşın altılı masanın yürütmeyi sadece ‘görev’ olarak düzenlediğini görüyoruz. Bu değişiklikte 1961 Anayasası’nın etkisini görmek mümkündür. Nitekim 1961 Anayasası da yürütmeyi sadece görev olarak düzenlemişti. Bu bağlamda anayasa değişikliği metninde yürütme erkinin siyaseten sorumlu gerçek sahibi olarak bakanlar kurulu gösterilmektedir. Kamuoyuna yansıyan şekliyle başbakanı da TBMM’nin seçeceği belirtilmekteydi fakat Anayasa değişikliği teklifini hazırlayanların konuşmaları sırasında Cumhurbaşkanının, en çok milletvekiline sahip olan partiye hükümeti kurma görevi vereceği belirtilmektedir.
Hakkında kesinleşmiş yargı kararı olduğu gerekçesiyle CHP Milletvekili Enis Berberoğlu’nun vekilliği düşürülmüştü. Ancak Anayasa Mahkemesi Berberoğlu hakkında ihlal kararı vermişti. Şimdi görüyoruz ki metinde buna da ilişkin bir düzenleme var. Milletvekilli hakkında kesin hüküm verilmesine rağmen eğer Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yaptıysa vekilliğinin düşürülmesi için bu konudaki kararın bekleneceği belirtiliyor. Anayasa’da kesin bir madde değişikliği anlamına geliyor bu değil mi?
- Normalde Anayasa 84. maddede düşme sebepleri mahkumiyet kararının Meclis’te okunmasıyla birlikte geçerlilik kazanıyordu. Şimdi kesinleşmesi değil, o kesinleşen hüküm üzerine bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı sonrasında ancak Meclis’te milletvekilliği düşürülebilecek.
Anayasa'nın 127. maddesinde değişiklik yapılarak yerel yönetimlerdeki görevi ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma mahalli idare organlarını veya bu organın üyelerinin İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırma uygulamasına verilecek.
- Soruşturmaya tabi ise yargılamanın etkin yapılması için görevden alabiliyordu. Şimdi ise bu görevi Danıştay’a veriyor. Yani bir soruşturma ve kovuşturma olunca hemen görevden alamayacaklar.
Hakimler ve savcılara coğrafi güvence getirilmesi de metinde yer alıyor. Sizce bu neden önemli?
- Önemli ve hayata geçmesi gereken ilkeler. Ancak bu ifadeleri metne koymakla gerçek hayata yansımıyor. Hakim ya da savcıların kendi iradesi dışında bakmakta olduğu dosyalardan uzaklaştırılmaması gerçekten çok önemli. Biz bunu Türkiye’de çok gördük. Yargılama devam ederken hakim ve savcıların kendi istekleri dışında farklı coğrafyalarda görevlendirildiğini gördük. Bu durumun bir cezalandırma unsuru olarak kullanıldığını gördük.
Seçim barajının yüzde 3’e düşürülmesini ve yüzde 1 oy alan partilere seçim yardımı yapılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bunlar bir yasa konusu. Anayasa değişikliği gerektirmiyor. Temsilde adaleti sağlamak adına baraj düşürülmesi gerekir. Ama Türkiye gibi bölünmüş bir coğrafyada hükümetin oluşumunu, yönetimde istikrarı sağlamak için 3 mü olur, 5 mi olur bu tartışılabilir. Siyasi partilere Hazine yardımı yapılması olumlu karşılanabilir. Küçük partilerin gelişebilmeleri, kamuoyunda kendilerini ifade etmeleri açısında yararlı olabilir.
İktidarın hoşlanmadığı partiler hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın kapatma davası açtığına tanıklık ediyoruz. Bu metinde Yargıtay Başsavcılığı’nın da yetkisi kısıtlanıyor. Kapatma davası açabilmesi TBMM’den izin alması gerekecek. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Türkiye’de siyasi parti kapatma davaların siyasileştiğini görmek mümkün. Dolayısıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın dava açması için Meclis’in onay vermesi uygun olabilir.
Yurtdışında yaşayan Türklerin de oy vererek kendi vekillerini çıkarabilmelerinin yolu da bu düzenlemede açılıyor. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Bu tartışmalı bir nokta. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkesin oy kullanması Anayasal bir hak. Ancak onları iller çevresindeki seçim çerçevesine yansıtma mı doğru olan ya da oradan milletvekili çıkarılması mı doğru. Türkiye’de iller bir sınır çerçevesi oluşturmuşken, sınırı ve çerçevesi bilinmeyecek şekilde bir seçim çerçevesi oluşturmak ne kadar mantıklı. Bence bu tartışma yaratabilir.
Metinde Anayasa’nın 12. maddesine vurgu yapılarak, 'insan onurunun dokunulmazlığı ve devletin buna saygı gösterme ve koruma yükümlülüğü ile temel hak ve hürriyetlerin bütünlüğü ve yasama yürütme ve yargıyı bağlayıcı olduğu' ibaresinin ekleneceği belirtiliyor. Devlete sorumluluk yüklüyor değil mi?
- Bütün temel hak ve özgürlüklerin hitap ettiği öncelikle devlettir. Devlet bu hakların yükümlüsüdür. Bu hakları ihlal etmemekle beraber yerine getirilmesini sağlamakla yükümlüdür. Anayasa’nın ilk maddesi zaten insan onuru ile başlıyor. İnsana insan olduğu için gereken değeri vermeye yönelik bir anlayış. Şu an var olan Anayasa ile de özgürlükçü bir rejimi kurmak mümkün. Ancak önemli olan bunu sağlayacak bağımsız yargıyı oluşturmak.
Altılı masa düşünce, kanaat ve ifade hürriyetini tek bir maddede düzenleyeceklerini belirtiyor….
- Uygulama çok önemli. Anayasa’da ayrımcılık ve ifade özgürlüğüne ilişkin bir düzenleme var mı? Var. Bunları bir araya getirince daha iyi olacağını düşünüyorsanız olabilir. Kimse bundan şikayet etmez. Sadece bu değişikliklerin hayata geçirilmesi etkin, bağımsız bir yargının olmasına bağlı. Nihai güvence buna bağlı. Bunu sağlayacak ise RTÜK benzeri HSK’ların değil, gerçekten liyakate önem veren, toplumun çeşitli kesimlerini temsil eden kişilerle belirlenmeli.