HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin TBMM'deki grup toplantısında konuşmasının bir bölümünü Altın Portakal Film Festivali’nin ödül töreninde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazanan Nihal Yalçın ile ödülü kendisine veren Tamer Karadağlı arasındaki tartışmaya ayırdı. Buldan, "Ödül töreninde haddini aşan bir erkek zat, kadınların başarısını hazmedemeyen bulanık bir zihin, sevgili Yalçın’a saygısızlık yaptı. Yetinmedi, ‘Demirtaş serbest bırakılmalı’ dediği için sevgili Yalçın’ı hedef göstermeye devam etti. Bu ırkçı, bu kadın düşmanı hadsiz zihniyeti şiddetle kınıyorum. Sadece bununla da sınırlı kalmadı. Benim de Sayın Yalçın’a sahip çıktığımı ifade etti. Evet sahip çıkıyorum. Biz Yalçın ve Yalçın gibi sesi kesilmek istenen bütün kadınların yanındayız, yanında olmaya da devam edeceğiz. Bu da sana kapak olsun" dedi.
Atık kağıt işçilerinin depoları basılarak malzemelerine el konulması hakkında da açıklama yapan Buldan, "İktidar, katı atık toplama işini yandaş şirketlere devrederek bu alanı yeni bir rant alanına çevirmenin hazırlığını yapmaktadır. Mafya gibi kağıt işçilerinin ekmeğine çökmeye çalışıyorlar. Neymiş? Haksız kazanç varmış. Haksız kazancın da haksız zenginleşmenin de daniskası sizin iktidarınızda var. Kurduğunuz üç kağıt ekonomisi ile ülkeyi soyup soğana çeviren kağıt toplayıcıları değildir. Yurt dışına para kaçıran yandaşlara bakarsanız haksız kazanç sağlayanların kimler olduğunu gayet iyi görürsünüz" ifadesini kullandı.
Buldan'ın konuşmasından satır başları şöyle:
10 Ekim, yaşadığımız derin acının 6’ıncı yıl dönümüydü. Buradan 103 canımızı bir kez daha saygıyla ve minnetle anıyorum. Yine Suruç Katliamında hayatını kaybeden 34 canımızı da saygıyla ve minnetle anıyorum. 10 Ekim Derneği’nden ve Suruç Aileleri İnisiyatifinden arkadaşlarımız burada, bir kez daha kendilerine hoş geldiniz diyorum. 10 Ekim’i unutmadık, unutturmayacağız. 103 insanın yüzündeki güzel gülüşü ve bizlere emanet ettikleri barış rüyasını da unutmadık, unutmayacağız. Tabii ki halklarımızın yazını kışa çevirenleri de unutmadık, unutmayacağız.
Göz göre göre gelen bu katliam, bu topraklardaki barış ve çözüm arayışına karşı yapılan bir saldırıydı. Suruç ve 10 Ekim katliamları, 2015 karanlığında, seçim ayarlı kaos planı için yollara döşenen taşlardan sadece bir tanesiydi. Katliamın arkasındakileri çok iyi tanıyoruz.
'Suruç Davasında sorumluluğu ailelerin üzerine yıkma çabası var'
Suruç Davasında da görüyoruz, mahkeme heyetinin tutumu bir bütün olarak Suruç Katliamının sorumlularını yargılamaktan uzaktır. Sorumluluğu ailelerin üzerine yıkma tutumu vardır. Davanın duruşması 22 Ekim’de Urfa’da bir kez daha görülecek. Bir kez daha demokratik kamuoyunu bu davayı şimdiden sahiplenmeye çağırıyorum. Kobani Davasında sanık durumunda olanların, HDP’yi sanık yapma çabalarının altında yatan nedeni gayet iyi biliyoruz.
'İktidar, katı atık emekçilerinin ekmeğine açıkça göz dikti'
Son günlerde çokça konu olan ve hepimizin gündemine gelen kâğıt toplama işçilerine denetim adı altında her gün baskın düzenlenmekte, çekçeklerine ve topladıkları atıklara el konulmaktadır. Bu işçiler, geri dönüşüm emekçileri, artık kullanılmayan ve çöplere atılan malzemeleri toplayarak hem geçimlerini sağlamakta hem de atıkları geri dönüşüme kazandırarak çevrenin korunmasına destek olmaktadır. Böylece üretime de ciddi bir katkı sağlamaktadırlar.
Tıpkı Geri Dönüşüm İşçileri Derneği Başkanı Sevgili Ali Mendillioğlu’nun dediği gibi bu "İnsanlar çöpten kurtulmanın mücadelesini veriyor, çöpe sahip çıkmanın değil". Kâğıt toplama alanında ne yaşanıyor, neler yaşanıyor, asıl mesele nedir ben size anlatayım. İktidar, katı atık toplama işini yandaş şirketlere devrederek bu alanı yeni bir rant alanına çevirmenin hazırlığını yapmaktadır. İktidar, hiçbir sosyal güvence olmadan günde 12 saatten fazla çalışarak çok cüzi bir kazançla çöpten geçinen kâğıt işçilerinin ekmeğine açıkça göz dikmiş durumdadır. İşçileri işsiz ve ekmeksiz bırakma politikasıdır bunun adı ve iktidar tam da bunu yapmaktadır.
Yapılması gereken katı atık toplayıcılarının çalışma koşullarının düzeltilmesi ve güvenceli hale getirilmesidir Oysa sosyal devletin yapması gereken bu emekçilerin çalışma koşullarını düzeltmek, katı atık toplayıcılığını güvenceli iş kapsamına almaktır. Bu emekçilerin sosyal haklarının tanınmasıdır. Ama görüyoruz ki otellere, tesislere çöken mafya düzeni bunlara da ilham vermiş olacak ki, mafya gibi kâğıt işçilerinin ekmeğine çökmeye çalışmaktadırlar. Neymiş efendim? Haksız kazanç varmış! Haksız kazancın da haksız zenginleşmenin de daniskası sizin iktidarınızda vardır. Kurduğunuz üçkâğıt ekonomisiyle ülkeyi soyup soğana çeviren sizin iktidarınızdır. Kâğıt toplayıcıları değildir bu düzeni kurmaya ve sağlamaya çalışan. Yurt dışına para kaçıran yandaşlarınıza bakarsanız haksız kazanç sağlayanların kimler olduğunu gayet iyi görürsünüz. İkişer maaş alan bürokratlarınıza, bakanlığına fahiş fiyatta dezenfektan satan bakanınıza, ihale takipçilerinize bakarsanız eğer haksız kazanç sağlayanları görür ve tanırsınız. Çünkü siz de bunlara ortaksınız.
'Kağıt toplayıcıları bu ülkenin onurudur, yüz akıdır'
Ülkenin bütün kaynağının birkaç yandaş şirkete aktığı, her yıl yasal düzenlemelerle vergi borçlarının silindiği, yolsuzluğun, talanın, rantın, hırsızlığın bir yönetim biçimi haline geldiği bu ülkede kâğıt toplayıcıları bu ülkenin onurudur, yüz akıdır. Çünkü onlar çalmıyorlar, çünkü onlar alın teriyle, emekleriyle kazanmaya çalışıyorlar. Ankara’dan geri dönüşüm işçileri aramızda, kendilerine hoş geldiniz diyorum.
'Pandora’da Çalık var, Cengiz var, Rönesans var, Demirören var ve hepsinin arkasında AKP var'
Pandora Belgelerinde de açığa çıktı; milyon dolarları yurtdışına kaçıranlar bu iktidarın yandaşlarıdır. Milyon dolarların istiflendiği ayakkabı kutularından Pandora'nın kutusuna geldiler. Evet, kutu açılmaktadır. Ayakkabı kutuları nasıl açıldıysa, Pandora'nın kutusu da yavaş yavaş açılıyor. Daha da açılacak ve gerçekler bir bir ortaya saçılacaktır. Kimler var? Saray’ı yapan Rönesans Holding de var, Ziraat Bankası’ndan aldığı 750 milyon dolar krediyi ödeyip ödemediği belli olmayan Demirören de var, Türkiye’yi tarumar eden Cengiz Holding de var, Çalık grubu da var. Var da var... En önemlisi ne biliyor musunuz? Hepsinin arkasında da AKP iktidarı var. İlginç olan da bu.
'Bunlar yerli ve milli vergi kaçakçılarıdır'
Bunlar 19 yıllık iktidarları boyunca yolsuzlukta adeta Rönesans yaptılar. Yolsuzluk çağını açtılar. Bir de vergi kaçıranları "hayırsever iş adamı" ilan ediyorlar. Minareye kılıf bulmuşlar ve uydurmuşlar. Vergi kaçıranlar hayırsever, barınmak için yurt talep eden öğrenciler, hakkını arayan yurttaşlar ise terörist, öyle mi? Kimin ne olduğu çok açık ortadadır. Fazla söze gerek yoktur. Yerli ve milli vergi kaçakçılarının kaçırdığı her bir kuruş vergi, bu ülke insanının alın terinden, emeğinden, sofrasından, yetimin hakkından çalınmaktadır. 90’larda banker soygunları vardı. Şimdi ise vergi kaçakçıları soygunu vardır. İşte AKP’nin ülkeyi nereden nereye getirdiği çok açık ortadadır.
'Gerçek halk sana sandıkta cezanı verdiğinde göreceksin'
Ne diyor AKP Genel Başkanı? Çalışanlar güya ücretlerinden memnunmuş! Soruyoruz: Hangi çalışanlar? Saraydaki, etrafınızdaki çifter maaşlı çalışanlar mı? Tabii ki bunlar memnundur, hayatlarından ve aldıklarından. Yine “sistemden halk memnun” diyor. Hangi halk diye sormak istiyoruz? Saraydakileri halk olarak görüyorsan o zaman mesele yok tabii. Görmeye devam et. Ama gerçek halkı da seçimlerde sandık başında cezanı verdiğinde göreceksin. Bunu unutma!
'Tıkır tıkır işleyen sizin talan düzeniniz, akçeli işlerinizdir'
Markete gidiyor, halkın aklıyla alay edercesine fiyatlar gayet uygun diyor. Cebinde Saray bütçesiyle değil de asgari ücretle her gün markete git bakalım fiyatlar uygun mudur değil midir, yarattığın tabloyu görürüsün. Ekonomi çökmüş durumdadır. Çıkmış bir de “sistem tıkır tıkır işliyor” diyor. İşleyen sistemin ne olduğu çok bir şekilde ortadadır. Talan düzeninizdir tıkır tıkır işleyen. Usulsüzlükleriniz, akçeli işlerinizdir tıkır tıkır işleyen. Yurt dışına para kaçırma faaliyetidir tıkır tıkır işleyen. Otomatiğe bağlanan zamlardır, vergi artışlarıdır tıkır tıkır işleyen. Yandaşlara dağıttığınız kamu ihaleleridir, haksız zenginleşmedir, liyakatsız atamalardır, israf ekonomisidir tıkır tıkır işleyen. Bir de yolsuzlukları gizleyen kumpas yargısıdır tıkır tıkır işleyen. İşte tek adam rejimi budur sevgili arkadaşlar!
Kendilerine tıkır tıkır işleyen sistem kurdular, halka ise enkaz bıraktılar. Halk çaresizlik içerisinde artan fiyatlar ve zamlar karşısında hayatta kalma mücadelesi vermektedir. Vicdansız ve zalim bir iktidarın zulmü her gün sokaklarda karşımıza çıkmaktadır. Geçenlerde görüntüleri yansıdı, AKP’li Kağıthane Belediyesi zabıtaları bir seyyar satıcıya hunharca saldırdı, linç etmeye kalktı. Seyyar satıcılara yönelik benzer uygulamalar İzmir’de de yaşanmaktadır. Alınteriyle ekmeğini kazanan insanlara saldıracak kadar bunların gözü döndüğünü görüyoruz. Tıpkı Soma’da maden işçisinin kafasına atılan tekme gibi. Bu iktidarın helaliyle rızkını kazanmaya çalışan insanlarla sorunu olduğunu biliyoruz. Çünkü bunlar haramilerin iktidarıdır!
'Yalanlarınız öyle arttı ki kuyruk buradan ta Avrupa’ya kadar uzandı'
Bakın asgari ücret, açlık sınırı olmuş. İşsizlik oranları almış başını gitmiş, Dolar neredeyse yüzde 10 barajı sınırına dayanmış! Elektrik, doğalgaz zamları nedeniyle halkı kara bir kış bekliyor. Hal böyleyken hiç utanmadan, sıkılmadan halk sistemden memnun diyebiliyorlar. Güya Avrupa’da kuyruklar varmış, halk yiyecek bulamıyormuş! Evet, doğrudur, ortada bir kuyruk var. Ama bu kuyruk yiyecek kuyruğu değildir. Bu kuyruk, yalan kuyruğudur. Yalanlarınız öyle arttı ki, kuyruk buradan ta Avrupa’ya kadar uzandı gitti. Yazıklar olsun size, yazıklar olsun!
'Öğrencilere terörist diyecek kadar gözleri dönmüş bunların'
Bu kadar yalanı, halkı bu kadar sefalet içine sürüklemeyi kendinize bir politika haline getirdiniz. Size bir kez daha yazıklar olsun! Açlık bu ülkede, sefalet bu ülkede, çöpten ekmek toplayan insanlar bu ülkede, işsizlikten intiharlar bu ülkede ama çıkmışlar insanların gözünün içine baka baka cam ekranlarından her gün yalan söylüyorlar. Sizin ne bu dünyada ne de öbür dünyada yatacak yeriniz kalmamıştır. İnsanları ekmeksiz, aşsız ve işsiz bırakırken, öğrencileri de yurtsuz bıraktılar. Yurt için gece gündüz sokaklarda yatan öğrencilere terörist diyecek, onları gözaltına aldıracak kadar zıvanadan çıkmış bir iktidar var. Yetmiyor kayyıma karşı direnen Boğaziçili öğrencilere saldırıyorlar, tutukluyorlar. Yetmiyor, Boğaziçi yerleşkesini ranta açmanın plan projesini yürütüyorlar. Evet, bu iktidarın eğitimle bir sorunu vardır. Öğrenciyle sorunu vardır. Akademiyle bir sorunu vardır. Bilimle sorunu var. Bunların hepsini biliyoruz.
'Yandaş şirketinizin kaçırdığı vergi ile 80 bin öğrenciye yurt yapılabilirdi'
Yazlık, kışlık saraylar yapacağınıza yurt yapsaydınız. Yandaş şirketiniz Rönesans’ın yurt dışına kaçırdığı vergi 210 milyon dolardır. Sadece bu parayla bile 80 bin öğrenciyi barındıracak yurt yapılabilirdi. Neden yapmadınız? Dedim ya bunların öğrencilerle sorunları var. Ama öğrencilerin de emekçi halkın da sizin çürük düzeninizle sorunu var. Ve bu sorun da ilk seçimde kalıcı bir biçimde çözülecektir. Bundan hiç kimsenin kuşkusu ve kaygısı olmasın.
'İnsanlar sizi koltuksuz bırakacak'
Hiç merak etmeyin yurtsuz bıraktığınız öğrenciler, işsiz bıraktığınız milyonlarca genç, umutsuz bıraktığınız insanlar da sizi koltuksuz bırakacak, iktidardan gönderecektir. Ekmeğine, aşına göz diktiğiniz geri dönüşüm işçileri, sandık geldiğinde sizi dibe öyle bir gönderecektir ki bir daha dönüşünüz asla ve asla olmayacaktır. Ve o gün hızla yaklaşmaktadır.
'Halk iş diyor, aş diyor, bunlar savaş diyor'
Bunu nereden anlıyoruz? Güç kaybettikçe savaşa sarılan bir iktidar var. “Suriye’de gerekeni yapacağız” diyerek yine savaş çığırtkanlığına başladılar. Bu iktidar, her uluslararası arenada itilip kakıldığında pazarlık gücü elde etmek için savaşa sarılmakta, zoraki muhataplık tesis etmeye çalışmaktadır. Ekonomi çökmüş, iktidar savaş diyor. Halk seçim diyor, iktidar savaş diyor. Halk geçim diyor, bunlar savaş diyor.
'Kadın katilleri korunurken, kadın sanatçılara dava açılıyor'
Bizler toplumsal cinsiyet eşitliğini toplumun her kademesine uygulamak için mücadele vereduralım iktidar ise kadının adını silmek için yargısıyla, medyasıyla, linççi güruhu ile dört bir koldan kazanımlarımıza çentik açmaya çalışmaktadır. Bildiğiniz gibi 18 yaşındaki İpek Er’e nitelikli cinsel saldırıda bulunan fail, erkek yargı sayesinde serbestçe dolaşmaktadır. Peki, kime dava açılmakta, ceza verilmektedir? Sevgili Ezgi Mola, Sevgili Farah Zeynep Abdullah gibi sanatçılar hakkında ifade özgürlüğü haklarını kullanarak, kadınların intihara sürüklendiği, faillerin cezasızlıkla ödüllendirildiği bir ülke istemediklerini söyledikleri için davalar açılmaktadır. Bu davalarla bütün kadınlar tehdit edilmektedir.
'Çocuk istismarcılar “rıza var” denilerek beraat ettiriliyor'
Kadın katillerini koruyanlar; tecavüzcüleri, istismarcıları serbest bırakanlar, cezasızlık politikasını besleyenler gerçeği haykıran kadınları susturmaya ve şiddeti meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Bunları görüyor ve tanık oluyoruz. Kadına karşı suç işleyenlere “3-5 ay yatarım çıkarım” güvencesini veren bu iktidarın yargısıdır. Konya’da bir tarikat üyesi, çocuklara cinsel istismarda bulunduğu için 62 yıl ceza almasına rağmen Yargıtay’ın ‘mağdurların rızası var’ gerekçesiyle beraat ettirilmiştir. Başka bir cezasızlık örneğini de Suriyeli bir çocuk istismarcısının Suriye kanunları esas alınarak beraat ettirilmesinde görüyoruz. Bunlar gibi onlarca örnek yaşanmaktadır.
'Kadınlar sizden korkmaz ama siz kadınlardan korkun, iktidarınızın sonunu kadınlar getirecek'
İstanbul Sözleşmesinden çıkma kararının alınmasından hemen sonra, kadınlara ve çocuklara yönelik şiddet ve istismar vakalarının katlanarak arttığı çok net olarak görülmektedir. İstanbul Sözleşmesini kaldıran erkek iktidar, kadınları yok saymaya kararlı gözüktüğünü bir kez daha görüyoruz. Fakat şunu unutuyorlar kadın mücadelesi nerelerden nerelere geldi; büyük kazanımlar elde ettik ve bundan vazgeçecek değiliz. Onlar kararlıysa bizler de sonuna kadar bu mücadeleyi yürütmeye kararlıyız. Gözdağlarınız, tehditleriniz, cezalarınız vız gelir tırıs gider. Kadınlar sizden korkmaz. Ama siz kadınlardan korkun. Çünkü iktidarınızın sonunu kadınlar getirecektir.
'Başak Demirtaş’a yönelik aşağılık saldırılar açık bir nefret suçudur'
Evet, korktuğunuzu biliyor ve görüyoruz. Sevgili Başak Demirtaş bir televizyon kanalında konuştu diye Saray’ın talimatıyla önce RTÜK harekete geçirildi, ardından da aşağılık organize linç güruhları devreye girdi. Yıllardır çukur kanallarında Selahattin Demirtaş hakkında yapılmadık hakaret bırakılmadı ve tek bir inceleme dahi başlatılmazken, sadece bir saat Selahattin Demirtaş hakkında hakikatleri anlatma fırsatı bulan Sevgili Başak’ı hedef alan saldırılar açık bir nefret suçudur. Buradan Sevgili Başak Demirtaş’a selam ve sevgilerimizi, dayanışma mesajlarımızı gönderiyorum. Ve “Yalnız değilsin, milyonlarca kadın seninle birlikte” diyorum. Evet, Sevgili Başak Demirtaş, Sevgili Ezgi Mola, Sevgili Farah Zeynep Abdullah asla yalnız değilsiniz. “Susmadık, susmayacağız” diyen milyonlarca kadın ve Türkiye’nin demokratik vicdanı sizlerledir.
'Nihal Yalçın’ı kadınlar adına tebrik ediyorum'
Buradan Altın Portakal Film Festivali'nde en iyi kadın oyuncu ödülünü alan Sevgili Nihal Yalçın’ı da kadınlar adına tebrik etmek ediyorum, selam ve sevgilerimi iletiyorum. Bildiğiniz üzere ödül töreninde haddini aşan bir erkek zat, kadınların başarısını hazmedemeyen bulanık bir zihin, Yalçın’a saygısızlık yaptı. Yetinmedi, “Demirtaş serbest bırakılmalı” dediği için Yalçın’ı hedef göstermeye, ırkçılık yapmaya devam etti. Bu ırkçı, bu kadın düşmanı hadsiz zihniyeti buradan şiddetle kınıyorum. Sadece bununla sınırlı kalmadı. Benim de Yalçın’a sahip çıktığımı ifade etti. Evet, sahip çıkıyorum, sana söylüyorum biz Yalçın’a ve sesi kesilmek istenen bütün kadınların yanındayız, yanında olmaya devam edeceğiz. Bu da sana kapak olsun. Sanat dünyasının yüz akı ve onuru olan Nihal Yalçın’a başarılar diliyorum. Yolun açık olsun Sevgili Nihal.