İsrail, "Türkiye ile anlaşma" iddialarını yalanladı: Peki Doğu Akdeniz'de ne oluyor?
Haber: Ali Isıyel
Geçtiğimiz hafta Doğu Akdeniz ve Libya konusunda Türkiye'nin aleyhinde bir bildiri yayımlandı. Bunun üzerine, "Doğu Akdeniz'de yeni bir hareketlilik mi var?" soruları sorulmaya başlanmıştı.
Bunun üzerine kimi yorumcular, İsrail ile Türkiye'nin arasında bir "deniz yetki anlaşması" imzalanabileceği yönünde ifadeler kullanmış, bazı medya organları da bunu haberleştirmişti.
İsrail Büyükelçiliği, Twitter'dan yaptığı açıklamada iddialara nokta koydu. İsrail'in açıklamasında, Türkiye ile ekonomik sularda deniz yetki anlaşması imzalama gibi bir niyetlerinin olmadığını belirtildi.
Elçiliğin açıklaması şöyle:
"İsrail'in Türkiye ile ekonomik sularda deniz yetki anlaşması imzalama niyeti hakkında yapılan bir takım temelsiz yayınlara cevaben, bu haberlerin gerçeği yansıtmayan iddialardan ibaret olduğunu belirtmek isteriz."
Açıklamanın şifreleri
İsrail'in bu açıklaması, ortak deniz alanı sınırı saptanması tartışmalarının aylar sonra yeniden alevlendirilmesinin hemen ardından yaşandı. Yeni Akit gazetesinde yer alan "İsrail Türkiye'nin kapısını çalmaya hazırlanıyor" başlıklı haber ve sosyal medyada konuyu gündeme getiren bazı yorumcuların açıklamaları söz konusu tartışma yeniden gündeme geldi.
Yeni Akit'in haberinde, İsrail'in teklif edeceği varsayımıyla hareket ederek yorum yapan Rusya Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Salih Yılmaz, "Bu olayı Fransa önderliğinde Yunanistan, BAE vd. ülkelerin son Libya açıklamasına İsrail’in katılmaması ve Yunanistan’ın Esed rejimiyle anlaşarak Şam’a büyükelçi ataması ile birlikte okumalı. Türkiye, iyi bir diplomasi ile Akdeniz’de yeni oyun kurabilir" ifadelerini kullanmıştı.
İsrail, bu açıklamaları yalanladı. Peki İsrail'in bu açıklamasının arkasında neler var? Rusya Uzmanı ve Medya Günlüğü yazarı Aydın Sezer ve Middle East Institute (Orta Doğu Enstitüsü) Türkiye Direktörü Gönül Tol açıklamayı ve geri planında yer alanları halktv.com.tr'ye değerlendirdi.
Sezer'in açıklamaları şöyle:
11 Mayıs'ta açıklanan Türkiye aleyhindeki bildiri, 3+1 formatı olarak bilinen Fransa, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs'ın ortak bildirisi olarak yayımlandı. Bu ülkeler ocak ayında Mısır'ın başkenti Kahire'de de bir araya gelmişlerdi. Ancak bu kez, bir öncekinden farklı olarak Birleşik Arap Emirlikleri de bu gruba dahil oldu.
Türkiye'ye karşı hazırlanmış bu bildirinin 2 temel noktası bulunuyor; Libya'daki gelişmeler ve Türkiye'nin Birleşmiş Milletler ambargosuna karşın yaptığı silah yardımı ve Doğu Akdeniz'de Kıbrıs Münhasır Ekonomik Bölgesi ilân edilen parsellerdeki sondaj çalışmaları.
Bu çalışmaların uluslararası hukuka aykırı olduğu ve Kıbrıs Cumhuriyeti'nin haklarının ihlâl edildiği belirtildi. Kısacası Türkiye, buradaki çalışmalarından dolayı kınandı. Ancak İsrail zaten bu bildiriye bir taraf değildi.
Türkiye'deki bazı Twitter hesaplarından, Türkiye ile İsrail arasında tıpkı Türkiye ile Libya arasında imzalanan deniz alanları sınırlarının belirlenmesi anlaşması gibi bir anlaşma yapılacağının beklendiği ifade edildi.
"İsrail'in Mısır ve Kıbrıs'la anlaşmaları var"
İsrail ile böyle bir anlaşma yapılabilmesi için, öncelikle İsrail'in Kıbrıs ile yaptığı anlaşmayı bozması gerekmekte. Türkiye ile bir anlaşma imzalaması durumunda, Kıbrıs ve Mısır'ın itirazı ile karşılaşması beklenir. Ayrıca, bu şekilde haritayı birkaç derece çevirerek İsrail ile ortak deniz alanı sınırı saptanması zaten sağlıklı değil, bunun hukuki ve siyasi bir geçerliliği de bulunmuyor. Son derece saçma bir yaklaşım bu.
"Türkiye'den böyle bir adım ya da talep yok"
Hatırlanacağı üzere, Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik-Havacılık-Hudut Genel Müdürü Çağatay Erciyes, iki ay önce ABD'de bir konferansta zaten "Böyle bir çalışmamız yok" demişti ve lince uğramıştı.[1] Dolayısıyla, Türkiye'den de zaten bu yönde bir adım ya da talep yok. Biz daha çok Mısır konusunda ısrarcıyız.
Bütün bu sebeplerden ötürü, İsrail böyle bir tweet atma gereği duydu ve iddiayı yalanladı.
İsrail ve Mısır'da büyükelçiliğimiz olsaydı bölgede dengeler değişir miydi?
Hayır değişmezdi. Zira İsrail-Kıbrıs anlaşması 2013'te imzalanmıştı. Mısır-Kıbrıs anlaşması ise 2003 yılında yani Mısır ile ilişkilerimiz henüz iyiyken imzalanmıştı. Eğer Davos süreci olmasaydı, belki İsrail'i Kıbrıs ile anlaşma imzalamaması için ikna edebilirdik ya da bu anlaşmayı geciktirebilirdik. Ancak, bu kesinlikle "Türkiye ile anlaşma imzalatırdık" olasılığını doğurmaz. Zira Kıbrıs BM'de tanınan ve deniz hukuku konferansına taraf olan bir ülke.
Öte yandan, hem siyasi hem de hukuki olarak Kıbrıs adasının etrafındaki hidrokarbon yataklarında Kıbrıslı soydaşlarımızın da eşit hakkı var. Bizim ısrarcı olmamız gereken husus da bu.
Bu iddiayı ortaya atan kişilerin gösterdiği haritaya göre; Libya ile nasıl yapılıyorsa İsrail ile de öyle yapılır mantığı güdülüyor. Açıkça söyleyeyim, İsrail ile bu anlaşmayı yapmaya çalışmayı sadece "saçmalık" kelimesi ile açıklamak yeterli olmaz.
"Türkiye ile işbirliği İsrail için daha kârlı olurdu"
Doğu Akdeniz'de yaşanan "enerji savaşlarının" bir diğer ayağı da doğalgazın Avrupa'ya taşınması konusu.
EastMed boru hattı ile doğalgazın Avrupa'ya taşınması
İsrail, doğalgazı Avrupa'ya Türkiye üzerinden dağıtsaydı nasıl olacaktı*
Konuya ilişkin görüşlerine başvurduğumuz Middle East Institute (Orta Doğu Enstitüsü) Türkiye Direktörü Gönül Tol ise İsrail'deki kaynakların haberleri kesin bir dille yalanladığını ifade etti.
Tol, 2013 yılından bu yana İsrail ve Türkiye'nin çıkarlarının Doğu Akdeniz'de işbirliği yapmaya uygun olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
2013 yılından bu yana, İsrail ve Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de işbirliği yapması gerektiğine dair değerlendirmeler var. Ancak siyasi ilişkiler bu kadar kötü olunca, enerji konusunda da yol alınamıyor. Aslında enerji fiyatlarındaki düşüş, EastMed boru hattını ve bölgedeki arama çalışmalarını çok daha pahalı kılıyor. Bu nedenle Türkiye ve İsrail'in bölgedeki gazı Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşıması, EastMed boru hattından daha kârlı. Ama dediğim gibi iki ülke arasındaki siyasi gerginlik, bu tür bir işbirliğini güçleştiriyor.
Öte yandan; şunu de eklemekte fayda var ki normalleşme her iki ülkenin de Suriye ve Doğu Akdeniz'deki ortak çıkarları için önemli ancak Erdoğan ve Netenyahu arasındaki ilişki normalleşmeyi güçleştiriyor.
[1] Şubatta ne olmuştu?
Turkish Heritage Organization (THO)'un 18 Şubat 2020 tarihli ABD'de yapılan bir konferansta, Türk Dışişleri Bakanlığı İkili Siyasi İşler ve Denizcilik, Havacılık, Hudut Genel Müdürü Büyükelçi Çağatay Erciyes, Türkiye ile İsrail arasında bir deniz sınırı olmadığını dile getirmiş bunun üzerine tartışma başlamıştı. Yeni Şafak'ın 24 Şubat 2020 tarihli "Soğuk duş etkisi yaptı" başlıklı haberinde görüşlerine yer verilen Prof. Dr. Gürkan Kumbaroğlu, bu açıklamaya ilişkin olarak "Bu konularda çalışan biri olarak hiç beklemediğim bir cevaptı" ifadelerini kullanmıştı.
Öte yandan, Aydınlık'ta yazısına yer verilen Emekli Tuğamiral İlker Güven ise Erciyes'in bu açıklamalarının "ulusal çıkarlarımızın aksine Yunanistan çıkarlarına hizmet eden" sözler olduğunu ileri sürmüş Erciyes'i "Kıta Sahanlığı Deniz Sınırlama Anlaşmasını içine sindirememekle" suçlamıştı. Güven, Erciyes hakkında adli işlem başlatılmasını istemişti.
Bu tepkilere Twitter hesabı üzerinden yanıt veren Erciyes ise "Doğu Akdeniz’de sahildar ülkelerin birbirleriyle çakışan KS/MEB (kısa sahanlığı/münhasır ekonomik bölge) iddiaları var. Türkiye’nin resmi KS-MEB sınırları bu. Konferanslarda yabancılar soruyorlar. Sizinki de iddia değil mi? Buna Türkiye’yi temsil eden bir yetkili olarak “iddia" diyemem. Sınırlarımız, KS’mız derim" ifadelerini kullanmıştı.