Zamanı Gelmişse Değişim Kaçınılmazdır

Seçmen, iktidarı değiştirmeye karar vermişse hiçbir güç bunu değiştiremez.

Halkın değişim isteği önce miting meydanlarına yansır.

Muhalefet partilerinin mitingleri bu değişim isteğini yansıtıyor.

Millet İttifakı’nın meydanları doldurması, mitinge gelenlerin coşkusu seçiminin değişim isteğini yansıtıyor.

Bu coşku sadece CHP’nin zaten güçlü olduğu yerlerde değil, daha önce zayıf olduğu illerde de görülüyor. CHP’nin, İYİ Parti’nin ve Millet İttifakı’ndaki diğer partilerin Ege ve Trakya illerinde gördükleri ilgi Doğu ve Güneydoğu illerinde de görüldü.

Bu gerçeği kuşkusuz iktidar da görüyor.

Gördüğü için de iktidarı ve elindeki gücü kaybetmenin telaşıyla demokrasiye, hukuka, devlet yönetimi kurallarına aykırı davranış ve söylemler de bulunuyor.

Örneğin, muhalefetin 14 Mayıs seçimlerini kazanmasını “darbe” olarak niteliyor. Şimdiden 14 Mayıs’ın Batı’nın ve ABD’nin tezgahladığı bir darbe olduğunu öne sürebiliyor.

Bu darbe nitelemesi iktidarı kaybetme korkusunu ifade ettiği gibi vatandaş üzerinde bir korku ve kaygı yaratmayı da amaçlıyor.

İktidar, darbe söyleminin ötesinde, HDP’nin Millet İttifakı’nın ortak cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu desteklemesinden yolu çıkarak “PKK’nın oyuyla cumhurbaşkanı olana bu millet iktidarı vermez” gibi bir çıkarım da yapıyor.

Bu söylem “muhalefet kazansa bile iktidarı Kılıçdaroğlu’na vermezler, Cumhur İttifakı iktidarı bırakmaz” mesajı içeriyor ki bu da demokrasiyle bağdaşmıyor.

Demokrasi iktidarın seçim yoluyla değişmesine dayanır. Seçimi kazanan iktidar, kaybeden muhalefet olur. Demokrasinin özü budur.

Türkiye demokrasiyle yönetildiğine göre “iktidarı şuna vermezler, buna verirler” demek bu söylemi kullananların demokrasiye inanmadığını gösterir.

HDP’nin Millet İttifakı’nın adayına dışarıdan vereceği desteği PKK terör örgütüyle aynı görmek doğru bir yaklaşım değildir.

Ayrıca böyle bir suçlamayı yapacak en son parti de AK Parti’dir. AK Parti’nin Öcalan’la nasıl bir pazarlıklar yaptığını bizzat o süreci yürütmüş olan Selahattin Demirtaş açıkladı.

Millet İttifakı içinde PKK’yla masaya oturmuş veya oturacak olan bir lider ve parti yok. Bu nedenle bu suçlamanın gerçekle bir bağı da yok.

Cumhur İttifakı’nın PKK üzerinden yaratmaya çalıştığı “kazansalar bile iktidarı vermezler” havası sadece kendilerinin kaybetme korkusunu yansıtıyor.

Türkiye 1950 yılından bu yana demokrasi deneyimine sahip bir ülke. Bu nedenle hiçbir iktidar milli iradeyi yok sayamaz.

Seçmen askeri darbeler dahil demokrasiyi rafa kaldıran tüm iktidarları seçim yoluyla değiştirmiştir. Darbeyle oluşturulan 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1972, 12 Eylül 1980 iktidarlarını ilk seçimde göndermiştir. Bunun istisnası yoktur.

Bu gerçek karşısında bugün 14 Mayıs seçimlerine giderken seçmeni korkutmaya çalışmak boş bir uğraştır.

Eğer seçmen kararını vermişse bu kararı iktidarın salmaya çalıştığı korkuyla değiştiremez.

Seçmen, AK Parti’yi nasıl seçimle iktidara getirdiyse, yine seçimle gönderir.

Seçmenin kararıyla oluşan milli iradeye direnmek demokrasiye darbe vurmak anlamına gelir. Halkın böyle bir müdahaleyi kabullenmesi mümkün değildir.

Beş yıldır yürürlükte olan cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin Türkiye’yi tek adam yönetimine götürdüğü, demokratik denetim mekanizmalarını tıkadığı, muhalefet partileri, muhalif vatandaşlar ve özgür medya üzerinde çok ağır bir baskı kurduğu gerçektir.

Bir diğer gerçek ise bu beş yıllık yönetim döneminde Türkiye’nin insan haklarından ekonomiye, basın özgürlüğünden vatandaşın ifade özgürlüğüne, kadın haklarından dış politikaya kadar bütün alanlarda gerilediği, bu konularda dünya sıralamasında çok arkalara düştüğü bir gerçektir.

Bugün muhalefetin miting meydanlarında bariz bir şekilde görülen değişim isteğinde bu faktörlerin hepsinin payı vardır.

Değişim zamanı gelmişse değişim olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi