Ozan Gündoğdu
Sulunun ve kurunun yeşili Türkiye’ye aksın diye…
Finans dünyasında pek popüler bir ifade; “Şirketleri borç değil nakit akışı batırır”. Bir işletmenin varlığına oranla borcu ne kadar yüksek olursa olsun, vade geldiğinde borcu döndürebileceği nakdi olduğu sürece işletme batmayacaktır. Fakat varlığına kıyasla borcun artması nakit yönetiminin stresini artırır.
Ölçeğimizi işletmeden ülkeye büyütelim. Türkiye’nin ilk 7 aylık ithalatı 206,4 milyar dolar, ihracatı ise 144,4 milyar dolar. Yani 7 aylık dış ticaret açığı 62 milyar dolar. Geçen yıla göre dış ticaret açığındaki artış yüzde 143!
Demek ki ödemeler dengesinde işler yolunda gitmiyor. Böyle bir açığın finansmanı 3 şekilde sağlanabilir.
- Dış borç: 2022’nin ilk çeyrek verilerine göre kamu, özel ve Merkez Bankası’nın toplam dış borcu 451 milyar dolar. Bu tutar, GSYH’nin yüzde 56,8’ine denk geliyor. 2001’in ilk çeyreğinde dış borcun GSYH’ye oranı yüzde 43,1’di. “Ama o zamanlar borç kamu borcuydu” diyenler için yazıyorum; 2001’in ilk çeyreğinde dış borçların yüzde 42’si kamudayken, bugün yüzde 40’ı kamuda. 451 milyar dolarlık dış borcun 182,7 milyar doları kamunun. Başkanlık sisteminin yürürlüğe girdiği 2018’in ortasından bu yana özel kesimin dış borçları kamuya yıkılıyor.
- Varlık satışı: Ödemeler dengesindeki açığın yarattığı finansal sorunları çözüme kavuşturmanın bir diğer yolu ülkedeki varlıkların bir kısmını satışa çıkarmaktır. Nitekim, adı Türkçe olan fakat sermaye yapısı yabancılardan oluşan firmaların sayısı giderek artıyor. Buna karşılık, Türkiye’deki firmalara yabancı yatırımcı ilgi gösteriyor demek güç. O halde hükümet ne yapıyor? Doğrudan gayrimenkul satışlarıyla veya bavul ticaretiyle para toplamaya çalışıyor. Fakat bu da arzu edilen açığı kapatacak büyüklükte değil.
- Sıcak para girişi: Varlık satışları yoluyla değil de, yabancı sermayeye arzu ettiği getiri fırsatını sunabilirsiniz. Fakat bunca belirsizliğin olduğu bir ülkede bu da oldukça zor. Bugün Türkiye’ye 1 milyon dolar getiren bir kişi, TL cinsinden 17,9 milyon TL’yi nereye yatıracak? Diyelim ki vadeli mevduat hesabı açtı. 1 yılda yüzde 17’lik faiz oranıyla acaba 1 milyon dolarını koruyabilecek mi? Nitekim, sıcak para da girmiyor.
Bu 3 yoldan biri sorunu çözmüyorsa, bir güvenlik supapı olarak Merkez Bankası’nın rezervleri kullanılabilir fakat bu yöntem tahmin edeceğiniz üzere sürekli hale getirilemez. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın rezervlerine ilişkin çok yazılıp çizildiği için detaylara girmiyorum. Fakat Başkan Şahap Kavcıoğlu’nun İSO ve TOBB’da döviz satın talepleri düşünüldüğünde rezervlerin durumunun parlak olmadığı ortada.
Ödemeler dengesindeki bozulmanın ülkenin nakit akışını bir krize sokmaması için 3 yol gösterdik. Bir de olağanüstü durumlarda kullanılmak üzere rezerv varlıkları vurguladık. Bunların hiçbiri kullanılacak gibi değilse, o halde ekonomide frene basılabilir. Ekonomik büyümeden feragat ettiğiniz bu yöntemde işsizliği artırır, geniş kesimlere ağır bir yıkım yaşatabilirsiniz. Eğer siz yapmazsanız, piyasa ekonomisi acımasız şekilde bu acı ilacı içirecektir. Yöntemi de kur şoklarıdır.
Fakat seçimden önce büyümeden feragat etmek, siyaseten intihar olacağı için bu yöntem de rafa kaldırılmış durumda. O halde ne yapabilirsiniz?
15 Temmuz’dan sonraki OHAL yöntemi!
Bildiğiniz üzere, 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminden 5 gün sonra OHAL ilan edilmişti. Bu süreçte çıkarılan kanunları yeterince irdeleyemedik. İlk kanun 3 Ağustos 2016’da yani OHAL’in ikinci haftasında çıkarılan Varlık Barışı’ydı. Gelin beraber, Varlık barışlarının tarihine bakalım;
6736 sayılı kanun
3 Ağustos 2016’da yasalaştı. Süre yıl sonuna kadardı. 12 Aralık 2016’da süre 6 ay daha uzadı ve 30 Haziran 2017’ye kadar yürürlükte kaldı.
7143 sayılı kanun
4 Temmuz 2018’de yasalaştı. 30 Kasım 2018’e kadar uygulanacaktı. 30 Kasım 2018’de 405 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı ile süre 6 ay da uzatıldı. Kanun böylece 31 Mayıs 2019’a kadar yürürlükte kaldı.
7186 sayılı kanun
31 Mayıs 2019’da önceki varlık barışının süresi doldu. Sadece 1,5 ay sonra 19 Temmuz 2019’da yeni Varlık Barışı yürürlüğe girdi. Yıl sonuna kadar geçerli olacaktı. 30 Aralık 2019’da 6 ay uzatılarak. 30 Haziran 2020’ye kadar yürürlükte kaldı.
7256 sayılı kanun
Son Varlık Barışı’nın süresinin dolmasının üzerinden 5 ay geçmemişti ki, yeni yasa Meclis’ten 17 Kasım 2020’de geçti. 30 Haziran 2021’e kadar geçerli olacaktı. 30 Haziran 2022’ye kadar uzatıldı.
3 Ağustos 2016’da çıkarılan Varlık Barışı kanunun ardından bugüne dek tam 72 ay geçti. Bu 72 ayın sadece 17’sinde Türkiye, dışarıdan gelen paranın kaynağını sordu. Kaçak sermayeye hesap sormadı. Vergi avantajları sağladı. Türkiye, 72 ayın 55’inde yurtdışından gelen kara para için tam bir koruma kalkanı oldu. Ve dün 5’inci Varlık Barışı çıkarıldı. Mart 2023’e kadar yurtdışından Türkiye’ye fiziki ya da banka hesapları yoluyla gelen likit varlıklar için bildirim yapmanız yeterli. Nereden geldiğini Türkiye sormayacak, vergi oranları da en fazla yüzde 3 olacak. Belki de, Türkiye’de parayı sistemden çıkarmış, bir banka kasasında saklıyorsunuzdur. Hükümetiniz sizi de düşünüyor. Banka kasasındaki parayı sisteme sokun. Bugüne kadar neden bildirimde bulunmadın diye soran olmayacak. Vergi mi kaçırdınız, hepsine bir sünger çekeriz. Tıpkı rezerv satışları gibi varlık barışları da olağan hale geldi. Parayla birlikte Türkiye de bir suç cennetine dönüştü.
Erdoğan, suluya da kuruya da karşıyız diyor ama sulunun da kurunun da yeşili Türkiye’ye akıyor ya da akması isteniyor. Uyuşturucu parası gelsin ama sokaklarda uyuşturucu satılmasın isteyebilirsiniz. Fakat uygulanan ekonomi politikası, uyuşturucu baronunun parasına kat kat zırh sunuyor.
Ödemeler dengesinde yaşanan kriz bir ülkenin kaldıramayacağı ciddiyetsizlikle örtbas ediliyor. Çare diye sunulan ise suç paralarını yurda sokmak oluyor. Böylece Türkiye’de ekonomi bir ulusal güvenlik krizine dönüşüyor.