Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Sorunlar gerçek çözümler sanal

Şov programlarını alternatif yapan sistemdir

Haberlerde izledim ben de tabii, kayıtsız kalınacak gibi değil. Esra Erol’un, genç bir kadına davranışının, o her ne kadar onun iyiliği için yaptığını söylese de, savunulur bir yanı yok. Memlekette “terbiye etme” ya da “hizaya getirmeden” ne anlaşılıyorsa Erol da aynen onu yansıtmış ezdiği genç kadına. İlişkilerinde toplumsal kodlarımıza uygun davran(a) mayışından ötürü, “değerler” üzerinden öfke kusuyor muhatabına. Arada “kendini bu duruma düşürme” gibi yerinde bir öğüt de dile getirmekle beraber genç kadına daha çok, “eğer böyle yapmaya devam ederse” toplumdaki yerinin ne olacağı konusunda hatırlatmalar da yapıyor, büyük bir öfkeyle hem de.

O genç kadın “topluma aldırmasın” dediğim yok elbette ama yaptığı her neyse toplum tarafından cezalandırılacak kadar vahim değil. Kendi tercihlerinin sonuçlarına katlanacak olan o ayrıca. Ama tercihlerinin muhatabı olmayan “84 milyonun” (bayılırım bu klişeye) izlediği bir televizyon programında psikolojik şiddete maruz kalması vahim. Halka açık birer “nasihat panayırı” bu tür programlar, fark etmişsinizdir. Nasihat kötü mü? Değil belki ama nasihat edilenin şartlarını hesaba katmadan sarf edilen her kelamın “şov”dan başka bir işlevi yok.

Tepkiler üzerine açıklama yapan Esra Erol tutumunun gerekçesini “kızın durumuna” üzülmek olarak açıklıyor. Yani muhatabına üzülmüş olması onun haklı olmasına yetiyor. Bu nedenle karşısındakini “üzebilir” rahatlıkla. Belirleyici bir figür olarak Erol, izleyicilerine bir tutum dayatıyor farkında mısınız?. Bu, pedogojiden, psikolojiden, empati yapma becerisinden yoksun bir tutum düpedüz. Televizyonda yayınlamasıyla “onaylanmış” bir tavır olduğunun sanılma ihtimali de hayli yüksek. Ayrıca Esra Erol’un üzülmesi nasıl kızgınlığına gerekçe ise başkalarının “üzülmeleri” de onların öfkelerine gerekçe olabilir. Kopya tavırlar için televizyondan uygunu var mı?

Ben zaman buldukça izlerim bu tür programları. Şu sıralar, uzun zamandır kayıp bir çocuğun bulunmasına odaklanmış bir programı izliyorum. İzledikçe, polisin, istihbaratın yapması gerekenlerin bu program çalışanlarınca yapıldığını görünce de hayret ediyorum. Paralel bir “emniyet” oluşmuş durumda açıkçası. Suçluların, kayıpların ortaya çıkmasına yardımcı oluyorsa bunda bir kötülük yok denebilir tabii ama bu programlara katılanların da izleyenlerin de sayılarının çokluğu, ülkede adli vakalar için başvuru makamının emniyet olmadığına inanıldığını göstermez mi? Şimdi aylardır kayıp olan, bulunması için de yeterince çaba gösterilmediği iddia edilen Gülistan Doku’nun ailesi bu programlara mı başvurmalı? Adalet arama mercilerinin yer değiştirdiği, bunun da giderek kanıksandığı görülmüyor mu? Erol’un istediğine kızma hakkını kendisinde bulmasının nedenlerinden biri de bu tür bir “merci” olduğunu biliyor olması değil midir? Resmi olmayan ama resmi olanlar kadar yetkili olduğunu biliyor çünkü.

Rahatlığı, belki de haklılığı da şurada; yaptığı iş “toplumsal iyi” olarak tanımlanıyor. Böyle tanındıktan sonra yaptığı her işin, ağzından çıkan her öfkeli sözün bu “iyi” için olduğunu söyleyebilir elbette. Bakın, ülkede gerçekleşen linç olaylarının temelinde “toplumsal iyi” düşüncesi yatar bilinçli ya da bilinçsizce. Çocuk tacizcilerinin, hırsızların mahalle sakinlerince linç edilmesi yasal değildir ama meşrudur. O linç toplumsal iyi adına yapılır çünkü. Bu şovlar da görüntüde elbette, aynı amaçla varlar.

Central Michigan Üniversitesi'nden psikolog Bryan Gibson’a göre bu tür şovlar son derece ciddi tehlikeler içeriyor. Zorbalığı, dışlamayı, linçi de içeren bu tür şovlar izleyenleri gerçek yaşamlarında daha da saldırgan hale getiriyor. Erol’un o genç kadına bağırıp çağırması da “kopya edilecek” bir tutum olduğuna göre Gibson’a hak verilebilir. Bu programlar olayların nedenlerini, nasıllarını bilmeye yarayan “kolektif zeka”ya da hakarettir özünde. Çünkü şovlarda seyircinin dikkatini çekmek için her konunun abartılması, kaba davranışların ön planda tutulması, “gözetleme” duygusunun azdırılması büyük bir çoğunluğun “ortak tutumu” haline gelebilir. Sıradanlığın, sığlığın, işlevsizliğin yaygınlaşması demektir bu. İzleyicinin bu programlardan alınan “değerler”i kendi ilişkilerinde kullanmadığını kim söyleyebilir?

Asla küçümsemiyorum ama “özel hiç bir yeteneği” olmayan figürleri malzemesi yapıyor bu şovlar. Gerçeği gösterir gibi yapmalarına rağmen gösterdikleri bir gerçek de yok. Kurgulanmış olan “gerçeğin” dışında.

Tüm bunlardan herkes haberdar. Özellikle “kodlarına uymayan” programlara, televizyonlara sansür yapmada pek mahir olanların bu şovlara göz yumduğu da bir gerçek. Göz yumulanlar, hem resmi söyleme sadık hem de toplumdaki “hassasiyetler” üzerine kurulu olan programlar. Bu söyleme sahip olmaları yüzünden bir tür dokunulmazlıkları var. Van depremi sırasında oralara yardım gitmeyişi eleştiri konusu olduğunda Müge Anlı adlı bir şov programı sunucusu “askere taş atacak, sonra ondan yardım isteyeceksiniz, yok öyle şey” anlamına gelen laflar sarf etmişti. Bu “toplumun bir kesiminin” de düşüncesi. Resmi söylemin de pek itirazı yok aslında buna. Bir trans kadın ile her konuda görüş belirten bir türkücünün yer aldıkları program da korunup kollananlardan. Söz konusu programdaki “milliyetçi” söylemler, hamaset, bayrak gösterileri vs korunup kollanmasına yol açıyor bu programın. Anlı’nın da bu programın da “ideoloji” üretiminde ciddi katkıları var ayrıca.

Acı olan şu; televizyonların “haber istihbarat hatlarına” yollanan görüntülere bakın. Bunların ilgilenecek resmi bir makamdan çok televizyonlara gönderilmesinin, sadece yaygınlaşmasını istemekle ilgisi yok, şikayet ya da suç bildirimlerinin dikkate alınmayacağı inancı var. Medyaya, sanal ortama düşmeyen hiçbir sorun kolay kolay çözülmüyor. Esra Erol ile benzerleri yaratılan çaresizliğin ürünleridir.

Paralel emniyet, paralel psikoloji klinikleri, paralel üniversiteler var artık sanal alemde. Sadece eğlenme amacıyla değil, derdini, sorununu çözebilmek için bu şovlara muhtaç bir insan topluluğu oluşturuldu. Esra Erol genç bir kadına bağırma hakkını buradan alıyor.

Diyanet istediği kadar “kabul olmaz” desin ama bakın, tvlerde değil ama metaversede sanal hac ziyareti de yapılacak. Yakındır.

Gerçek dünyayı o kadar yaşanmaz hale getirdiler ki, koskoca insan topluluklarını küçük bir kutuya sığdırdılar.

Şovlar içinde yuvarlanıp gidiyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi