Mustafa K. Erdemol
Rusya’nın yerinde olsalar ne yaparlardı?
Rusya-Ukrayna krizi değil, Rusya NATO krizi
Uzun bir süredir, hem başlaması halinde yayılacağı ileri sürülen bir savaş hem de Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceği beklentisi var. Bu beklenti hemen hemen tüm haber kaynakları batılı olan memleket medyasında da hayli dile getiriliyor. Bir savaşın ya da işgalin olacağı beklentisine Recep Tayyip Erdoğan da inanmış/inandırılmış olacak ki, “durumdan vazife çıkarıp” iki ülke arasında arabuluculuk yapma niyetini dillendirdi, bilindiği gibi.
Rusya’nın da diğer ülkeler gibi kendi çıkarını düşündüğü, hem bulunduğu bölgede hem de dünyanın “sorunlu” alanlarında ABD başta olmak üzere “etkili güçlerle” karşı karşıya geldiğini söylemeye gerek yok. Son gelişmelerde, “saldırgan”, “işgalci” gibi gösterilmeye çalışılan Rusya’nın şu Ukrayna sorununda, - varsa - gizil niyetlerinin ne olduğu ayrıca tartışılır ama tek sorumlu gibi gösterilmesi gerçekçi değil.
Her şeyden önce sorunu dile getirirken “Ukrayna Krizi” tanımlamasını, yaşananları anlamada/anlatmada son derece kısıtlayıcı olduğu için kullanmama taraftarıyım. Mevcut sorun, Ukrayna’yı da kapsar biçimde kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’nün (NATO) yol açtığı bir Rusya-NATO krizidir. Çünkü 1990’ların başında doğuya, yani Rusya sınırlarına doğru yayılmayacağı sözünü veren ancak sözünü tutmadığı Ukrayna’ya asker yığmasıyla ortaya çıkan bir NATO gerçeği var ortada. Rusya’nın bu yayılma durdurulmadığı sürece başvuracağı yöntemler arasında Ukrayna’nın işgali de yer alır mı ayrı meseledir ama her türlü önlemi alma hakkının olduğu tartışılmaz.
RUSYA İŞGAL EDEBİLİR Mİ?
Önceki yıllarda NATO tarafından atılan her Rusya karşıtı adıma verdiği karşılıklar anımsandığında bunun mümkün olabileceği düşünülebilir. Bu karşılıklar “Rusya işgal edebilir” diyenlere haklılık verecek türden. Bunlardan birincisi, NATO’nun Gürcistan ile Ukrayna’yı üyeliğe kabul niyetini açıkladığı 2008 yılında yaşanan Gürcistan-Rusya çatışması, ikincisi de 2014’de Ukrayna AB’nin ekonomik ortağı olduğu yıl Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi. Bunlar ABD/NATO girişimlerine karşı verilen güçlü yanıtlardı. Yani Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edip etmeyeceği NATO’nun bundan sonra atacağı adımlara bağlı.
Bu arada 2013 yılının sonlarında, Ukrayna'nın o dönemdeki lideri Viktor Yanukoviç’in, Avrupa Birliği ile ticaret ortaklığı kurmayı reddetmesi üzerine Kiev'de ABD/Batı destekli olarak başlatılan sokak protestolarını, Maidan ayaklanmasını (protestocuların toplanma alanı) unutmayalım. Yani, o anda yaşanan her neyse hepsinin ABD/NATO için birer müdahale gerekçesi yapıldığını anımsatarak, bunun Rusya’nın neden ABD/NATO tehdidini sürekli dillendirdiğini anlamamıza yarar bir tarafı olduğunu vurgulayalım.
RUSYA’YA SÖZVERİLDİ Mİ?
Rusya, doğuya doğru yayılmayacağı konusunda NATO’nun kendisine verdiği bir söz olduğunu ileri sürerek, Ukrayna’ya NATO ilgisinin bu söze ters düştüğünü vurguluyor uzun süredir. Böyle bir söz verildi mi gerçekten de?
ABD Dışişleri Bakanı James Baker’in 1990’da dönemin Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) lideri Mihail Gorbaçov’a NATO’nun bir santim bile yayılmayacağı sözü verdiği biliniyor. Ama bazı analistler verilen bu sözün iki Almanya’nın birleşmesi söz konusu olduğu sırada, NATO’nun doğuya yayılma gibi uzun vadeli bir planı olmadığına ilişkin dile getirildiğini söyleyerek, “döneme özgü” bir tutum olduğunu belirtiyor. Ayrıca sözün verildiği dönemde hem SSCB hem de Varşova Paktı varlığını sürdürüyordu deniyor. 2014’de kendisiyle yapılan bir röportajda Gorbaçov’da o dönem NATO genişlemesiyle ilgili bir konunun konuşulmadığını belirtmişti. Ancak yine de ortada, gerekçesi farklı da olsa verilmiş bir söz olduğu kabul ediliyor.
Rusya ile ABD arasında güvensizlik Bill Clinton İle Boris Yeltsin arasında, 1993-94 tartışmalarında başladı aslında. Artık SSCB de Varşova Paktı da yoktur. ABD, “Sovyet sonrası” bölgede demokrasinin geliştirilmesi (!) çabalarına girişmişti. Clinton bu geçiş döneminde son derece kurnaz davranarak, NATO bünyesinde, eski Sovyet ülkelerinin de içinde yer aldığı, Barış İçin Ortaklık (BİO) adlı bir girişim gerçekleştirdi. O sıralar bir askeri darbe savuşturmuş olan Rusya lideri Boris Yeltsin’e kabul ettirilen bir girişimdi bu. Clinton bu girişimin başlatılmasından kısa bir süre sonra bir Prag ziyaretinde NATO’nun yeni üyeler alıp almayacağı gibi bir sorununun olmadığını, üye kabulünün sadece ne zaman/nasıl olacağının konuşulacağını söyleyerek NATO yayılmacılığının süreceğini açıklamıştı. Duruma itiraz eden Yeltsin’i yatıştırmak için de, genişlemeyi ertelemekle kalmadı, 1996’da Rusya’yı Yediler Grubu’na katılmaya çağırdı.
Bakın, bu, Vladimir Putin’in “Rusya’nın aşağılandığı yıllar” dediği dönemdir. Rusya’da “ulusal gururu” yeniden tesis etmede işine yaramıştır da bu durum. NATO’ya güvensizliğini onun sorun çözemeyecek oluşuna vurgu yaparak dile getirdi Putin. Örneğin Afganistan başta olmak üzere güvenlik konularında yetersiz olduğuna vurgu yaptı İttifak’ın. En açık itirazı da 2007’de bir Almanya ziyaretinde dile getirdi: “NATO’nun genişlemesinin, ittifakın modernizasyonuyla ilgisi yoktur. Yapılan provokasyondur”.
SÖZÜNDE DURMAYAN, GENİŞLEYEN NATO
Rusya’ya yayılmayacağı konusunda hiçbir söz vermediğini ileri süren NATO 90’ların sonunda Çek Cumhuriyeti, Polonya, Macaristan, 2000’lerin başında da Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya, Slovenya gibi eski SSCB müttefiki ülkeleri bünyesine aldı. Bunu göz ardı etmek krizin en önemli aktörünü/faktörünü atlamak olur. Şimdilerde Gürcistan ile Ukrayna’nın da ittifakta yer almasına çabalıyor NATO. Her ülkenin dilediği ittifak ya da kurum içinde yer alma hakkı var, ancak bu, bittiği söylenen Soğuk Savaş sonrası dönemde rekabeti askeri düzlemde sürdürmenin bir parçası olmaya dönüştüğünde işler ciddi olarak karışıyor. Çünkü bir Soğuk Savaş örgütü olan NATO, özellikle ABD etkili saldırgan çizgisiyle sorun olmaya, yayılmaya devam ediyor. AB’nin de aday üyesi olan Arnavutluk ile Hırvatistan’a da 2009’da katılmaları çağrısında bulunan NATO, 2017’de Karadağ’ı, 2020’de de Kuzey Makedonya’yı bünyesine alarak genişlemesini sürdürdü. Soğuk Savaş’ın sona ermesinden sonra halen yayılma çabasında olmak iyi niyetli bir davranış olarak değerlendirilemez.
RUSYA’NIN ÇABALARI
Doğal sınırlarına kadar gelmeye niyetli bir düşman güç olarak NATO karşısında elbette bir tutum belirlemesi gerekiyordu Rusya’nın. Bunu olabildiğince ısrarlı bir biçimde hem ABD hem de NATO’ya taslak olarak sunduğu bir anlaşmayla çözmek istedi. Yani açıkça bu iki güçten yasal olarak bağlayıcılığı olan güvenlik garantileri istedi Rusya. Her iki güçten siyasi/askeri faaliyetlerine son vermeseler bile faaliyetlerine sıkı kısıtlamalar istediği bir öneriydi bu anlaşma taslağı. Sekiz maddelik bu taslağın 4, 5, 6 ile 7’nci maddeleri dikkat çekicidir. 4’ncü maddede NATO’nun doğuya doğru genişlemesine son verilmesi, Ukrayna’ya ittifaka katılma çağrısının yapılmaması, eski Sovyet ülkelerinde ABD üssü kurulmaması, nihayet adı geçen ülkelerle askeri işbirliği yapılmaması istekleri dikkat çekiyor.
Rusya’nın da buna karşılık atacağı adımlar 5. maddede belirtiliyor. Anlaşmanın sağlanması durumunda tarafların (Rusya-ABD- NATO) diğer taraflarca güvenliğe tehdit sayılacak ulusal sınırlar içindeki alanlarda askeri varlık bulundurulmamasını da içeriyor bu madde. Yani Rusya kendisi de bu taahhüde sadık kalacağını açıkça belirtiyor. 6. maddede de yine tarafların orta/kısa menzilli, karadan fırlatılan füzeler konuşlandırmamaları, 7. maddede de tarafların kendi bölgeleri dışında nükleer silah konuşlandırmamaları, ayrıca üçüncü (taraf) ülkelerde nükleer silah altyapısının kaldırılması gibi önerileri var Rusya’nın. Bunları yerine getireceğini kendisi söylüyor, kendisine de görev yükleyen bir anlaşma sunuyor ABD/NATO’ya.
Şimdi, İran dahil kimi ülkelerin nükleer silah sahibi olmamasını isteyen, her defasında bunu Avrupa’nın/dünyanın güvenliğini tehdit edici kabul eden ABD/NATO’nun buna itiraz etmesi ya da bu yöndeki talebi dikkate almaması kimin suçu olabilir? Dikkat edilirse hem bölgede hem de dünyada ciddi bir yumuşama sağlayacak olan bu anlaşma önerisi ABD/NATO ile etkili Batı ülkelerince aşırı bulunarak kabul edilmedi. Oysa Rusya kendisi için de son derece bağlayıcı olan bir anlaşma taslağı sunmuştu.
UKRAYNA’YA DESTEĞİN NEDENİ
ABD/NATO/BATI, Rusya’nın Kırım’ı ilhakını Ukrayna’yı da yutacağının işareti saymadan önce Ukrayna’nın AB’nin ticari ortağı ilan edilmesinin buna yol açtığını, bunun Rusya’nın hareket alanını kısıtladığını bilmek zorundaydı.
Dahası ABD/NATO/BATI son derece ikiyüzlü bir tutum sergilemeye devam ettiler. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü tanıdıklarını, Kırım’ın ilhakını reddettiklerini belirten bu güçler, Rusya ile Ukrayna’ya, Ukrayna’nın doğusundaki Donbas bölgesindeki krizin çözümü için Minsk Anlaşmaları’nı devreye sokma çağrısı yaptı. 2014 ile 2015’te imzalanan, Fransa ile Almanya’nın aracılığında yapılan bu anlaşmalar bölgede ateşkesi, ağır silahların çekilmesini, Ukrayna’nın Rusya sınırını kontrol olanağına kavuşturulması, nihayet sorunlu bölge için özel bir siyasi statü talep ediyordu.
İyi de, bunlar talep edilirken Ukrayna’nın, hem de üyesi değilken NATO’nun, Sea Breeze ile Rapid Trident tatbikatları da dahil olmak üzere yıllık askeri tatbikatlarına katılması ne demek? ABD ordusunun, Ukrayna kuvvetlerine keskin nişancı tüfekleri, el bombası fırlatıcıları, gece görüş teçhizatı, radarlar, Javelin tanksavar füzeleri, devriye gemileri de dahil olmak üzere eğitim, teçhizat sağlaması ne demek? Batı sınırı boyunca nehirler, dağlar gibi doğal sınırları olmayan Rusya’nın yerinde olsa Türkiye ne yapardı?
Putin, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da barışı korumak (aslında Sovyetler Birliği'ni kontrol altına almak) için kurulan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü olan NATO'nun Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra neden genişlemeye devam ettiğini sordu defalarca. Yanlış bir soru mu bu?
Bu soruya rağmen Rusya, eski Sovyet ülkelerinin NATO’ya katılabileceğini duyurmuştu. Duyurmamakla kalmamış 1997’de NATO ile eski Sovyet devletlerinin Batı ittifakına katılabileceğini açıkça belirten bir anlaşma imzalamıştı. Neden? Çünkü NATO’nun kuruluş gerekçesi olan SSCB artık yoktu, artık NATO işbirliği örgütüydü sadece Rusya için. Ama NATO’nun Sovyet sonrası Rusya’ya da karşı olmaya devam ettiğini geç de olsa anladı Rusya. 2006’da NATO, Ukrayna, Gürcistan ile Moldova'yı bir araya getirme niyetini açıkladığında Rusya kırmızı çizgisinin aşıldığını söyledi açıkça.
UKRAYNA NATO’YA KATILIR MI?
Evet ama kolay bir süreç değil bu. Tüm üyelerin onayı, oybirliği gerekir bunun için. Almanya’nın 2008’de Amerika’yı, Ukrayna ile Gürcistan'ın ittifaka girmesi için kulis yaptığında engellediğini anımsayalım. Bunun tekrarlanmayacağını kim söyleyebilir? Katılımı kolay olmayacak bir ülkeyi “NATO üyesi” gibi görerek sözüm ona onu koruma kılıfı altında Rusya’ya çullanma amacı güdüldüğü çok ortada .
Rusya-NATO krizine, Ukrayna sorununa bakarken ABD’nin 2021’de baş düşmanlar olarak Çin ile Rusya’yı belirlediğini de akılda tutmak da fayda var. ABD Rusya’ya yaptığının bir benzerini Tayvan üzerinden Çin’e de yapmakta. Oysa ne Ukrayna ne de Tayvan ABD/NATO’nun umurunda.
KRİZ NASIL SONA ERER?
Tek bir yolu var; NATO Rusya sınırlarına doğru genişlemeye son vermelidir. Bu gerçekleşirse Kiev’in de Moskova’nın da görüşmelere başlaması daha kolay olacaktır. Rusya’yı, üstelik anlaşma için ABD/NATO/BATI’ya çözüm önerileri sunmuş bir Rusya’yı Ukrayna üzerinden (de) kuşatmanın mantığı ne?
Soru şudur; Rusya’nın yerinde başka bir ülke olsaydı tavrı ne olurdu?