Kaybetme Korkusu

Seçimlere iki hafta kala miting medyalarından yansıyan görüntüler oy desteği ve
moral açısından üstünlüğün muhalefette olduğunu gösteriyor.

Ramazan ayının ve bayramın geçmesinden sonra siyasi partiler meydan mitinglerini sıklaştırdılar. Bir günde birkaç ilde mitingler düzenleniyor.

Millet İttifakı’nın otak cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun mitinglerine heyecanlı, coşkulu, dinamik, büyük kitleler katılıyor. Bu meydanlarda değişim rüzgarı güçlü esiyor.

Kılıçdaroğlu’nun mitinglerinde bu heyecan her bölgede kendini gösterdi. Karadeniz, Orta Anadolu, Trakya, Ege, Akdeniz, Güneydoğu illerinde Kılıçdaroğlu’na ilgi büyüktü.

İYİ Parti Lideri Meral Akşener’in seçim bürosu açma törenleri bile kendiliğinden büyüyen mitinglere dönüşüyordu.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’a da Kılıçdaroğlu’yla birlikte ve tek başlarına düzenledikleri mitinglerdeki ilgi, heyecan çok büyüktü.

Bu görüntü, Millet İttifakı’nın ortak cumhurbaşkanı adayı çıkarmayı başardıktan
sonra, birlikte hareket etme, ortak hedefe yönelme, ortak programı anlatma,
ortak söylemi kullanmayı başardıklarını gösteriyor.

Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın diğer liderleri iktidara
geldiklerinde ne yapacaklarını biliyorlar. Anlaşılır bir ortak dille halkla
paylaşıyorlar. CHP ve diğer Millet İttifakı partilerinin görsel medyada ve sosyal
medyada çok etkili paylaşımlar yaptığını da eklemek gerekir.

Millet İttifakı liderleri ve iki belediye başkanının bazen ayrı ayrı bazen birkaçı
bir arada miting meydanlarında halkın karşısına çıkmaları ittifaka olan güveni
artırıyor.

Bunun son örneğini İzmir’deki devasa mitingde de gördük. Altı liderin birlikte
halkın karşısına çıkması miting meydanını coşturdu.

Millet İttifakı’nın İzmir mitingi, bir gün önce Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın mitingiyle kıyaslandığında çok daha büyük, çok daha coşkuluydu.

İzmir için bu normal karşılanabilir ancak Samsun’da, Ordu’da, Giresun’da, Balıkesir’de, Çanakkale’de, Tekirdağ’da, Kırklareli’nde, Tokat’ta, Kayseri’de Isparta da aynı kalabalık, aynı heyecan, aynı coşku vardı.

Meydanların dili Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı’nın, 14 Mayıs’ta ipi göğüslemeye Erdoğan ve Cumhur İttifakı’dan çok daha yakın olduğunu gösteriyor.

İktidar da bu gerçeğin farkında.

Farkında olduğu için şimdiden bir yandan muhalefete karşı ulusal kurtuluş savaşı veriyorlar mı havası yaratmaya, bir yandan da seçimi kaybetmelerine gerekçe üretmeye çalışıyor.

İktidara göre Türkiye “işgal” altındaymış bu nedenle 14 Mayıs seçimi “bir
istikbal mücadelesi” olacakmış!

14 Mayıs Batı’nın siyasi darbesiymiş!

Türkiye düşman işgali altında değil.

Ancak ülkede bu iktidarın yarattığı ciddi bir sığınmacı sorunu var.

Gerçekten savaştan kaçan, hayatta kalmaya çalışan, ucuz iş gücü olarak
kullanılan sığınmacılar var. Onlara yardımcı olmak elbette insanlık görevidir.

Ancak bu grupların dışında Türkiye’ye ne amaçla geldikleri, getirildikleri
bilinmeyen, iktidarın desteği altında Türkiye’ye gelen, getirilen Suriyeli ve
Afgan gruplar da var. Bunlar arasında cihatçı, Esad’a karşı savaşmış IŞİD’liler,
eli silahlı radikal İslamcılar, Afganistan’dan gelen askerlik çağında, asker
görünümlü sadece erkek gruplar da var.

Darbe konusuna gelince.

14 Mayıs seçimleri niye darbe olsun?

Seçim kararını alan ve 14 Mayıs 2023’ü seçim tarihi olarak belirleyen bizzat
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan.

Erdoğan seçim kararı alırken, seçim tarihi belirlerken, darbe tarihi mi belirlemiş
oldu?

Böyle bir mantık olabilir mi?

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun kullandığı “14 Mayıs Batı’nın siyasi darbesidir” sözü tutarsız, neden-sonuç ilişkisinden kopuk bir söylemdir.

Cumhur İttifakı seçimi kazanırsa demokratik sandık zaferi, Millet İttifakı kazanırsa darbe olacak!

İktidarın söylemi bunu gösteriyor.

Darbe söyleminin taşıdığı en önemli mesaj ise iktidarın seçimi, dolayısıyla gücü
kaybetme korkusunun çok yüksek olmasıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi