Mustafa K. Erdemol
Erdoğan neden oyuncak dağıtıyor?
Sadece oyuncak değil, çay, çikolata dağıtmışlığı da var. Geçen yıl canımızı yakan o büyük orman yangınları sırasında ziyaret ettiği bölge insanının üzerine çay attığını biliyoruz. En son, geçen cumartesi günü depremin vurduğu illerimizden Hatay’da kendisini karşılamaya gelenlere oyuncak fırlattı.
Aziz Nikolas’la başladı
Türü, yeri, zamanı konusunda pek isabet tutturamasa da hediye dağıtmayı seven biri Recep Tayyip Erdoğan. Aslında, becerememekle beraber, Türkiye’ye yakışır bir alışkanlığı var, kabul edelim. Biliyorsunuzdur, Türkiye “hediye verme” geleneğinin başladığı bir topraktır. Büyük Hıristiyan ulusu Aziz Nikolas Türkiye doğumludur, malum. Çeyiz parası olmayan fakir babaların kızlarına altın verdiğine inanılır. Onunla başlamış bir güzel alışkanlıktır hediye vermek. Batıya bizim coğrafyadan gitmiştir. İnsanların kafasına çay, oyuncak attığını hiç sanmam Aziz Nikolas’ın.
Bakmayın kimilerinin ona neredeyse “kutsal bir zat“ muamelesi yapmalarına, Erdoğan elbette bir Aziz değil. Dolayısıyla Aziz Nikolas’ın “ihtiyaç sahiplerine” hediye verirken gösterdiği karşısındakini “incitmeme” dikkati onda yok. Ayrıca hediyede temel olan muhatabına en ihtiyaç duyduğunu vermektir. Çayın, ne kadar pahalı olursa olsun kolay ulaşılabilen bir ürün olması bir yana yangın felaketinde kimsenin aklına çay koyup demlemek gelmez. Çay, muhabbetin, rahat ortamın içeceğidir genellikle. Yangında malını mülkünü yitirmişlere uymaz.
Çocuk her yerde oynar oyuncakla kabul, ancak Erdoğan çocuklara değil kendisini karşılayan yetişkinlere attı oyuncakları. Çocuklarına verirler diye düşünmüş de olabilir ama oyuncak fırlattıkları arasında evlat yitirmiş olanların da olabileceğini hesaba katmalıydı. Yani zerafetten yoksun bir hediye dağıtma tarzı var Erdoğan’ın.
Neden hediye dağıtıyor?
Felaketin ortasında birilerine çay ya da oyuncak atması siyasi gücünü yansıtma çabası öncelikle. Öte yandan hediye verme mülkiyet hakkının bir tür transferi olarak tanımlanır. Mülkün sahibi olarak kendisine ait (ya da çok olanı) mülksüzlere “hediye” olarak veriyor Erdoğan. Bunun bir yararı da daima kazananın/güçlünün tarafında yer almaktan hoşlananları yanında tutabilecek oluşu. Bu küçük hediyeler “bir şeyler vererek sosyal bağ” kurmasını da sağlıyor. Onları sandığa çekecek bir sosyal bağ yani. Bunun daha gelişmiş olanı makarna, kömür dağıtımıdır, malum. Bir başka nedeni de kendini “ailenin reisi” görmesi tabii. Hediyenin türüne, nasıl dağıtılacağına karar veren bir aile “reisi“.
Hediye vermenin kültürle bağlarını “Fransız etnolojisinin babası” olarak tanımlanan antropolog/sosyolog Marcel Mauss incelemiştir. Büyük sosyolog Emile Durkheim’in de yeğeni olan Mauss yapısal antropolojinin kurucusu Claude Lêvi-Strauss’u da etkilemiş biridir. Bendeniz Lêvi-Strauss’un kitaplarından bilirim. İnsanların özgürce ya da beklentisiz bir şekilde hediye vermediğini savunurdu Mauss. Ona göre, hediye vermek karşılığında bir şey geleceğine dair bir beklenti anlamına gelir. Mauss’u okuyunca Erdoğan’ın neden hediye dağıtmaya bu kadar düşkün olduğunu anlayabiliyorum. Hediye dağıtımından beklediği bir “karşılık” var kuşkusuz.
Hediyenin karşılığı vardır
Yani hediye asla karşılıksız verilmez. Bu karşılıklı hediye verme sistemi batı kültüründe de var. Noel Baba bile hediye verirken bunu çocukların “iyi çocuk” olmaları şartına bağlar. Onun hediyeye karşılık beklediği budur.
Erdoğan’ın hediye dağıtması Edward S. Herman ile Noam Chomsky’nin literatüre soktukları Rıza Üretimi (manufacturing of consent) kavramıyla açıklanabilir mi acaba? Malum “rıza üretimi“, “bir kişinin bir başka kişinin önerisini veya talebini gönüllü olarak kabul etmesini sağlama“ anlamına geliyor.
Oyuncak ya da çay, makarna, kömür karşılığı “rıza üretimi“ sağlanır mı gerçekten? Kimileri “sağlanır“ diyor. Sosyolojik gerekçeleri atlayıp Erdoğan’ın sadece kömür ya da makarnayla kazandığını söyleyenlere itibar etmem.
Ama Erdoğan’ın “rıza üretimi“ için çabaladığına inanırım. Bunun için hediye veriyor, karşılığını alıyor. Hüda Par ile Yeniden Refah Partisi’ne verdiği “hediyelerin“ kendisine ittifak üyeliği olarak dönmesi bu konudaki “başarısını“ gösterir.
Sadece otobüsten oyuncak fırlattığını mı sanıyorsunuz?