Egemenliğin Saraydan Alınıp Halka Verilmesi

Türkiye Büyük Millet Meclisi ulusal egemenliği temsilen kurtuluş savaşı yönetmiş tek meclistir.

Atatürk’ün 23 Nisan 1920’de Ankara’da açtığı Büyük Millet Meclisi egemenliğin padişah ve sarayından alınıp halka verilmesinin ilânıdır. Bu Meclis, toplumun her kesiminden temsilcileriyle milli iradenin temsil edildiği yerdir.

Kurtuluş Savaşı öncesi ve süresince bütün yetkiler Meclis’te toplanmıştı. Hükümet de Meclis hükümetidir.

Kurtuluş Savaşı’nın ulusal iradeye dayalı olarak Meclis’le birlikte yürütülmesi Atatürk’ün tarihte örneği olmayan vizyonunun bir sonucudur.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı ulusal birliğe dayandırarak yürütmüştür.

Bu fikrinin ilk işaretini Amasya Tamimi’yle (genelgesiyle) ilân etmiştir. Bu genelgede “hakimiyet kayıtsızlık şartsız milletindir,” “ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim ve kararlılığı kurtaracaktır” demiştir.

“Ulusal egemenlik” mesajıyla, egemenliğin Halife Sultan’a ait olmadığını ilân ederek demokrasiyle eş tuttuğu cumhuriyeti hedeflediğini ortaya koymuştur.

Kurucu Meclis niteliğindeki Büyük Millet Meclisi yetkilerini tek bir kişiye devretmemiş, Atatürk’ün Başkumandan yetkisini ise üç aylık dönemler halinde vermiştir. Atatürk, Büyük Taarruz öncesinde bile süresi dolan Başkomutanlık için Meclis’e gelmiş ve yeniden yetki alarak Kurtuluş Savaşı’na devam etmişti.

Atatürk Başkumandanlık görevini Meclis adına yürütmüştür.

Meclis her alanda büyük titizlikte denetim yetkisini kullanmıştır. Kurtuluş Savaşı’nda askeri harcamaları bile kuruşuna kadar denetlemiştir.

Atatürk Kurtuluş Savaşı’nı zafere ulaştırmış bir lider olarak o günkü koşullarda istese padişah ve halife olabilirdi. Ancak bu yöndeki önerileri sert ve kesin bir dille reddetmiş, egemenliğin gerçek sahibinin millet olduğunu vurgulayarak, laik cumhuriyete ve demokrasiye yönelmiş, çağdaş uygarlık düzeyini yakalamayı hedeflemiştir.

O’nu çağdaşı olduğu liderlerden üstün kılan bu ileri görüşlülüğüdür.

Kurtuluş Savaşı’nı yöneten Büyük Millet Meclisi’nin açıldığı günü çocuk bayramı ilân etmesi de dünyada ilk ve tektir.

Çocuk Esirgeme Kurumu’nu kurmuş ve cumhuriyeti “kimsesizlerin kimsesi” diye tanımlayarak kimsesiz çocukların geleceğini garanti altına almıştır.

Meclis’in açıldığı günü çocuklara armağan ederken, Türkiye Cumhuriyeti’ni gençlere emanet etmiştir.

20. yüzyılda Atatürk çapında başka bir lider göremezsiniz.

Türkiye, bugün Atatürk’ün gösterdiği hedeflerin çok uzağında.

Demokratik, laik, sosyal hukuk devleti yerine siyasal İslamcı bir devlet oluşturmayı hedefleyen anlayış iktidarda.

Atatürk her yerden silinmeye çalışılıyor.

Tarih kitaplarındaki yeri küçültülüyor.

Çanakkale Savaşı’nda gösterdiği askeri deha yok sayılıyor. Kutlamalarda adı geçirilmiyor.

Dünyanın en iyileri arasına girmiş Atatürk Havaalanı kapatılıyor, pistleri bile kırılıyor.

Atatürk ve laiklik karşıtlarının sırtı sıvazlanıyor. Devlet kademelerinde üst düzey görevler paylaştırılıyor.

Özellikle kimsesiz çocuklar, korunup, akıl ve bilim yolunda eğitimlerinin sağlanması yerine tarikat yurtlarında Atatürk ve laiklik düşmanı olarak yetiştiriliyor. Bazı tarikatlarda sapıkların insafına bırakılıyor, taciz ediliyor tecavüze uğruyor.

Ulusal egemenliğin temsilcisi TBMM’nin yetkileri daraltılıyor, denetim mekanizması çalıştırılmıyor. Meclis’in yetkisinde olan uluslararası sözleşmelerden bile Cumhurbaşkanı’nın tek imzasıyla çıkılıyor.

Türkiye, Atatürk’ün 100 yıl önce gördüğü gerçeği bugün görebilmeli ve yeniden demokratik, laik, sosyal hukuk devletini inşa etmeli, cumhuriyet yeniden kimsesizlerin kimsesi olmalıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi