Mustafa K. Erdemol

Mustafa K. Erdemol

Bunun adı yavaş yavaş delirmek

Karşılaştığımız saçma sapan “insan tepkilerine” bakıp bunu sık sık söylediğimiz olur. Dolayısıyla içinin doldurulması zor olan, genel geçer bir tespit diye düşünürdüm bu klişe için. Söylemeyenimiz yok bu cümleyi neredeyse. Ama sürekli tekrarlandıklarından ötürü artık hiçbir etki uyandırmayan “Türkiye bir ilki yaşıyor”, “şaka gibi” benzeri “durum tahlillerinden” biri olmaktan çıktı “yavaş yavaş delirmek” belirlemesi. Bendeniz de gittikçe delirmeye başladığımıza ikna olmuş durumdayım.

Sinirlenince başkalarına zarar vermemek için yumruğunu duvara vuranların, dişlerini sıkanların çok olduğu bir toplumken, kardan adamlara saldırmaya, elektrik direğiyle kavga etmeye, nihayet savunmasız hayvanları öldürmeye kadar giden bir cinnet hali yaşıyoruz. Kendince gerekçelere sahip öfkeli insanlar topluluğuyuz artık, bu kesin.

Öfke nedir peki?

“Bir hitabet sanatı” falan değildir tabii öncelikle. Böyle diyenler çıktı bir ara, inanmayın. New York Times’ta Feldman Barret imzalı bir makale okumuştum, (kim bilir ne zamandı?) oradan bir not almışım meğer; “ ‘öfke’ terimi bir içgüdünün değil, daha çok acılık, düşmanlık, huysuzluk ve küçümsemeyi içeren çeşitli deneyimlerin/davranışların tümüne verilen” admış. Fena değil, derli toplu bir tanım işte.

Öfke, kontrolden çıktığında yıkıcı hale gelse de tamamen normal, genellikle sağlıklı, insani bir duygudur. Ben böyle bilirim ama “duygu tarihçisi” kimi akıllı insanlar bir 'duygu'nun ne olduğu, hangi 'duyguların' 'öfke' örnekleri olduğu konusunda hemfikir değiller. Bu tür bir tartışmayı sürdürmek beni aşar haliyle ama “intikam arzusu, cinayet içgüdüleri, ahlaki öfke, bedensel uyarılma, sarhoş kavgalarından hangisi 'öfke'nin önemli bir parçasıdır, bu nedenle hangileri bir öfke tarihine aittir?” diye sorulduğuna göre karmaşık bir durum var ortada. Ama “kardan adam” ya da “elektrik direği”yle kavga eden kişi kesin bir öfke içinde, bunu biliyorum sadece. Nedenleri de kimse için sır değil sanırım.

Öfkemizi sağlıklı bir biçimde ifade edebilmek ruh sağlığı için de yararlıdır kuşkusuz. Sağlıklı nasıl ifade edilebilir bilmiyorum ama herhalde böyledir. Elbette kendi başına var olan bir duygu da değil, tetikleyici birçok unsur var. Diğer duygularımızdan daha kolay hissedildiği için baş edilmesi kolaydır da aslında. Herkeste aynı tür olan bir tepki de değildir, farklı biçimlerde ifade ederiz öfkemizi. Kimi sesini yükseltir, yumruğunu sıkar, kaşını çatar, kimileri çığlık atar, kimileri de bir nesneye (canlı, cansız) saldırabilir. Koskoca Leonardo da Vinci kalkmış, öfkeli adamın yapılacak resminde saçlarının diken diken olması, dişlerinin sıkılması, boynunun şişmesi gerektiğini yazmış notlarında. Demek ki gördüklerimiz öfkeyi tanımlayabilmek için iyi birer ipucu. Her gün etrafımızda görebileceğimiz öfkeli insanlar da Vinci’nin resmederken gereli dediği hallere bürünen insanlar değil mi? Şu, Homeros’un İlyada'sında bile Aşil’in öfkesi değil midir öne çıkan?

Kardan adamla kavgayı anlamaya çalışıyorum, konuyu dallanıp budaklandırmamın nedeni bu. Neden yaparlar böyle? Nathan Filer adlı bir bilim adamı vardır, o bu tür durumları da kapsar biçimde “sahte şizofreni” olarak açıklıyor durumu. Sahte ya da değil ama (şizofreni hasta yakınlarının affına sığınarak belirtiyorum ki) durumumuz belki de bu tanımla açıklanmaya daha uygun.

Öfkenin nedenleri çoktur dediğim gibi; iş kaybetmek, yaptıklarında başarısız olmak, bir başkası tarafından engellenmek, depresyona girmek, uyuşturucu kullanmak ilk aklıma gelenler. Gidip bir kardan adamla ya da elektrik direğiyle kavga etmenin nedenleri bunlar ya da bunlardan biri olabilir pek ala. Zamanında ABD’de yapılmış bir araştırma okumuştum. Aklımda kala kala “sosyal statüsü” düşük insanların daha çok öfkelendiği sonucu kalmış. Sosyal statünün tümüyle sınıf farklılığıyla ilgili olduğunu sanmam, bir burjuva bireyi de “sosyal statü”sünden hoşnut kalmayabilir. Sosyal statü ile öfke arasındaki bağ, öfkelenin ait olduğu sınıftan bağımsız olarak “engellenen” birey olmasıdır belki de. Ama öfkenin çoğunlukla emekçi sınıfların daha sık yaşadığı duygu olduğunu söyleyenlere inanırım. İçinde bulunduğu durum her neyse, bunun sorumlusunun kendi emekleri, gayretleri üzerine kurulu toplumsal yapı olduğunu, böyle ifade etmeseler de, bilirler. Kendilerini dışlayan toplumsal yapının yapıp ettikleri o nedenle emekçi sınıflarda ortak bir öfke uyandırır. Gelişmesi durumunda bu öfkenin yol açtığı duruma devrim dendiği olur genellikle.

Tarihi kendilerine göre açıp kapatmaya pek meraklı Amerikalılar 2016’da Donald Trump’ın Başkan seçilmesini “kötülük çağı”nın başlangıcı sayarlar. ABD kaynaklı dünya kadar kötülük olduğunu, bunun da sadece Trump’la ilgili olmayacağını bilirim ama sanki doğruluk payı var bunda. Demokratik Sosyalist (olsun, kabul ediyorum) Bernie Sanders, "Donald Trump"ın, "kuruluş ekonomisinden, düzen siyasetinden ve düzen medyasından bıkmış, gerileyen bir orta sınıfın öfkesinden faydalandığını" belirtmişti. Trump’ın seçmenlerinin 'göçmenlere, ırksal azınlıklara, Siyahların Hayatı Önemlidir hareketine, kadınlara karşı hissettikleri 'büyük öfkeden' söz ederler. Ülkemize bakın bakalım, benzeri gerekçelerle öfkelenen nice insan var.

Kardan adamla kavga eden de belki bu tür duygulara sahiptir. Bence öfkesinin asıl muhataplarının kendini yönetenler olduğunu bilmesinde fayda var. Yönetenler demişken, bir de onların haklıymış gibi öfkelenmeleri yok mu, çok tutuluyorum.

Başka olur devletlu öfkesi

E tabii. Kendi yapıp ettiklerini otorite haline getirip muhataplarının itaat etmesini bekleyen her devletlu, bu gerçekleşmediğinde öfkelenir haliyle. “Ananı da al git” ya da “dillerini koparırız”, itaat eksikliğine yönelik küçük öfke patlamalarıdır. Fatih Sultan Mehmet’in tepesini attıran Doğancı Paşa’yı tekme tokat dövmesi tarihte kaldı sanılır ama yakın bir zamanda Gençlik Bakanlarından birinin Recep beyin tokadına maruz kaldığı sır değildir.
Herkes statüsüne göre öfkelenir. Kardan adama ya da elektrik direğine öfkelenen kişiyle, Soma’da maden işçisine tekme atacak kadar öfkelenen kişi aynı statüde olabilir mi?
Kardan adamla kavgadan nereye geldik. Bağlayamadım yazıyı. Ama topluca delirtilmek üzere olduğumuzu söylüyorum. Bu kadar.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mustafa K. Erdemol Arşivi