"Salgın Yeşilçam'a denk gelse, Ayhan Işık, Yılmaz Güney ve Cüneyt Arkın'ı koronavirüsle savaştırmak isterdim"
Usta yönetmen Çetin İnanç 40. İstanbul Film Festivali'nde "onur ödülü"nün sahibi oldu. Cumhuriyet'ten Orhun Atmış'a konuşan İnanç, Yeşilçam'dan bahsederek, "Başımızda sansür diye bir bela vardı. Rahmetli Yılmaz Güney'in de benim de filmlerimi yaktılar. Biz o sokağın emekçisiyiz, hâlâ bana ödül verdiklerinde Yeşilçam emekçileri adına alıyorum o ödülü" dedi.
Onur ödülünü alınca neler düşündünüz, duygularınız nasıldı?
Çok mutluyum. Bu yaşımda beni aramaları, böyle bir ödül vermeleri hem onurlandırdı hem mutlu etti. Beni hatırlayanların hepsine teşekkür ederim. Ayrıca ben her çağrılan yere gitmem, prensiplerim vardır. Festivallere de katılmam, fakat bu bir onur ödülü, ölmeden önce nasip olduğu için Allah'a şükrediyorum.
Festivallere neden katılmıyorsunuz?
Konu mankeni oluyorsun. Oturtuyorlar oraya, ukala ukala konuşurlar, Yeşilçam'ı beğenmez, laf ederler, sonra başımız belaya girer. Bir tek geçen sene Yeşilçam ödülü veriyorlardı, oraya gittim. Bir de söyleşi yapan genç isimler gelince onları dinlerim.
Ama baktığınız zaman Yeşilçam'ın toplumsal duyarlılığı olan filmlerinin örneklerine bugün pek rastlamıyoruz. O dönemin farkı neydi?
Yeşilçam, iki tane sokaktı. En az 20 tane yazıhane vardı film yapan, oyuncular vardı, 12 yönetmen vardı, 13. ben oldum, asistanlıktan gelerek. Orada insan duygusu vardı. İyilerle kötülerin savaşını anlatırdık biz, iyilerin yanında olurdu o filmler. Bu da Türk vatandaşının duygularını ayağa kaldırıyordu... Başımızda sansür diye bir bela vardı. Rahmetli Yılmaz Güney'in de benim de filmlerimi yaktılar. Biz o sokağın emekçisiyiz, hâlâ bana ödül verdiklerinde Yeşilçam emekçileri adına alıyorum o ödülü.
Yeşilçam zamanı olsa, Covid salgınıyla ilgili bir film çekiyor olsanız neyi anlatırdınız, kimleri oynatırdınız?
İnsanların yanlışlarının cezası çekiliyor. Bunu anlatırdım. Kimleri oynatacağıma gelince, imkân olsa da üç kralı bir arada oynatsam. Ayhan Işık-Taçsız Kral, Yılmaz Güney-Çirkin Kral, Cüneyt Arkın-En Güzel Kral... Ben üçüyle de yıllarca çalıştım. Benim tanıdıklarım arasında onlar kadar sinemaya hizmet eden insan az tanımışımdır. Üçü de bu mikroba karşı savaşır, insanları da peşinden sürüklerdi...
Film çekmeyi neden bıraktınız?
ABD'ye gidip oradaki en büyük stüdyoları gezdim. Dönünce sinemayı bırakmaya karar verdim. Benim çıkardığım maliyetleri kimse kabul etmedi. Ben de "Para olmazsa film olmaz, zaten filmleri hep parasız yaptık, bu işi bırakıyorum" dedim. Atıf Yılmaz'ın, Lütfi Akad'ın asistanlığını yaptım, onlar da hep "Düşündüklerimizi yapamıyoruz" derdi. Yönetmenliğe başlayınca aynılarını yaşadım. 10 günde film çekerdim, "6 günde çeker misin" diye soruyorlardı. Biri de bu filmi 2 ayda çek desin, değil mi?
Hayalinizde kalan, yapamadığınız filmler var mı?
"Bir İnsan Bir Dünya" diye bir senaryom vardı, yapacak parayı bulamadım. Bir de Atatürk filmi çekmek isterdim, imkânsızlıktan yapamadım. Yıllarca denedim, olmadı.
"Bir İnsan Bir Dünya" nasıl bir senaryoydu?
Dünyanın yaratılışından bugüne kadar insan ve dünya ilişkisini anlatan bir filmdi. Sinopsisini 8 senede yazdım. Dünyanın her kıtasında geçen, dinleri de anlatan bir filmdi. Kimse maliyete yardım edemedi, öyle kaldı projem.
Atatürk'le ilgili film nasıl olacaktı?
Doğuşundan Cumhuriyeti kuruşuna kadar geçen süreyi anlatacaktı. O zaman oyuncu bulamamıştık. Maliyeti de çok oldu. Ama benim hep kafamda kalmıştı o. Bir ara Cüneyt Arkın'a çok özel makyajlar yapıp Atatürk'e benzetmeye çalıştım. Ama filmi yapamadık. Cüneyt Arkın'ın da o zaman krallık devriydi. Herkesten önce Atatürk filmi yapmış olacaktık.