GÜNÜN ÖYKÜSÜ

GÜNÜN ÖYKÜSÜ
12 Eylül 2020 tarihinde dünyada ve Türkiye'de neler oldu? İşte son 24 saatte öne çıkan başlıklar...

GÜNÜN SORUSU: YASAK TARİHİ NEDEN DEĞİŞTİ?

İstanbul Valiliği, 11 Eylül cuma günü bir açıklama yaptı. "Kentteki her türlü konser, festival ve etkinliğin yasaklandığını" bildirdi. Doğal olarak, bu yasağın 12 Eylül cumartesi günü uygulanmaya başlaması gerekiyordu.

Ancak aynı gece ek bir kararla, yasakların 14 Eylül Pazartesi günü uygulamaya sokulacağı duyuruldu.

Bu durum, sosyal medyada ve kamuoyunda bir soru ile birlikte gündeme geldi:

"Acaba yasak, Erdoğan'ın bugün, Haliç Kongre Merkezi'ndeki 'AKP'ye 100 bin üye' etkinliğine katılacak olması nedeniyle mi ertelendi?"

Soru yanıt bulmadı. Bulmadığı gibi, akla bir başka soruyu getirdi: Erdoğan'ın katılacağı etkinliğin başlığındaki "100 bin üye" duyurusuyla Sağlık Bakanı Koca'nın açıklaması kritik bir çelişki yaratmıyor muydu?

Soruyu gündeme getiren, Bakan'ın sözleriydi. Koca, İstanbul'da son bir hafta içinde yüzde 32 vaka artışı olduğunu belirtiyor ve bir başka 100 bin sayısını dile getiriyordu:

"Evde izole olması gereken 100 bini aşkın kişi dışarıda."

Evinde olması gerekirken dışarıda dolaşanların kaçı Haliç Kongre Merkezi'ndeki etkinliğe katılacak? Virüs, bulaşmak için pazartesi gününü mü bekleyecek?

Ve bir soru daha: Pandemide, bakanın ifadesiyle "ikinci pik" yaşanırken futbol hiçbir şey yokmuş gibi devam mı edecek?

Beşiktaş Teknik Direktörü Sergen Yalçın'ın, tam da Trabzonspor derbisi öncesinde korona pozitif olduğunun açıklanması, bu sorunun neresinde yer alacak?

sergn.jpg

GÜNÜN GÖRÜNTÜSÜ: 2020'NİN "HALİ"

Adana'da korona pozitif bir öğretmen.. Ve 4 yaşındaki kızı.. Öğretmen Burak Yükselir, evinde karantinada. Ancak, kızı ve eşinden ayrı odada, adeta hücrede. Kızıyla camın arkasından hasret giderebiliyor. 2020'yi hatırlatacak o manzara, "baba ile kızının buluş-ama-ması" da günün görüntüsü dedirtiyor.

koronaviruse-yakalan-baba-560-2-41.jpg

GÜNÜN NOTU: TARİHİN EN KÖTÜSÜ!

Maliye Bakanı Berat Albayrak, ekonomi için "en kötüsü geride kaldı" derken, kredi derecelendirme kuruluşu Moody's, "hayır" dedi. Türkiye'ye bugüne kadarki "en kötü" notu verdi.

Buna göre, Türkiye'nin kredi notu B1'den B2'ye indi. Bu, yatırım yapılabilir seviyenin 5 kademe altına düşülmesi anlamına geliyor. Ve 2001 krizi dahil, tarihin en kötü kredi notu olarak kayda geçiyor. Hem de Uganda, Etiyopya ve Tanzanya gibi ülkelerle birlikte!

Peki, notu bu kadar düşüren, görünümü de "negatif" olarak muhafaza eden Moody's'in gerekçesi ne?

İşte açıklamadaki gerekçeler:

1- Türkiye’nin dış kırılganlıklarının bir ödemeler dengesi kriziyle sonuçlanması olasılığı artıyor.

2- Türkiye’nin kredi görünümüne dair riskler artarken, ülkenin kurumları sorunların etkili bir şekilde çözümü konusunda gönülsüz ya da aciz görünüyor.

3- Yıllardır Türkiye’nin bir güç kaynağı olan mali tamponları tükeniyor.

“Negatif” görünüm kararı için ise şu üç gerekçeye yer verildi:

1- Türkiye’nin mali göstergeleri, önümüzdeki yıllarda beklenenden daha hızlı bir şekilde daha kötüye gidebilir.

2- Yetkililerin sorunlara dönük yetersiz tepkisine ilişkin aşağı yönlü riskler de Türkiye’nin önümüzdeki yıllarda tam anlamıyla bir ödemeler dengesi krizi yaşaması olasılığını artırıyor.

3- ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile ilişkiler ile Doğu Akdeniz’deki gerilimleri içeren birkaç cephede artan jeopolitik riskler, herhangi bir kriz için hızlandırıcı olabilir.

GÜNÜN MANŞETİ: YOKSULLARI HATIRLADILAR

Aslında haber devletin resmi kurumu TÜİK'in verilerine dayanıyor. Ancak, Türkiye'de ekonominin geldiği kaygı verici noktayı gösteren haber, yalnızca KORKUSUZ'da manşet olmuş.

Manşet de diyor ki; TÜİK'e göre yoksul sayısı geçen yılda 550 bin kişi artıp 12 milyona dayanmış. Üstelik de bu sayı, pandemiden önceki verileri gösteriyor. Yani, pandemide işsiz kalanları, iflas edenleri eklerseniz, yoksullar ordusu büyüdükçe büyüyor!

manset.jpg

GÜNÜN "OLAYI": OLAY TV KONUŞULUYOR

Bursa merkezli Olay TV, yayınına ara verdikten uzun süre sonra yeniden gündemde. Üstelik polemiklerle, ilginç iddialarla. 

HaberTürk yazarı Fatih Altaylı, köşesinde, Olay TV'nin sahibi Cavit Çağlar ile yaptığı sohbeti aktardı. Gündemdeki olaya açıklık getirdi:

“Ekrem İmamoğlu televizyon kuruyor, danışmanlığını da Nuri Çolakoğlu yapıyor. Bu amaçla Olay TV’yi satın aldılar, İstanbul’a taşıdılar” diye başlamıştı hikaye.

Hatta Fatih Portakal da arkadaşı İmamoğlu’nun televizyonuna geçmek için Fox’tan ayrılmıştı. Pek yakında Olay TV’de başlayacaktı.

Belediye’de basın ekibinde yer alan Süleyman Sarılar da Olay TV’ye geçince dedikodular iyice pekişti.

“Ekrem Başkan’ın televizyonu” kuruluyordu.

Ardından Olay TV’nin sahibi Cavit Çağlar’ın televizyonu sattığı yazıldı.

Konu iyice inandırıcı hale geldi.

Ama birkaç gün sonra da Cavit Çağlar’ın televizyonu satmadığı açıklandı.

Olay tam bir muammaya dönüştü.

Bu arada ben de 30 yıldır tanıdığım Cavit Çağlar’ı aradım ve konuşup işin doğrusunu öğrendim ama ne yalan söyleyeyim yazmak istemedim.

Medyanın konusuydu, okuru çok da ilgilendirmiyordu.

Fakat okurlar sormaya başlayınca anlatayım bari öğrendiklerimi dedim.

Televizyon gerçekten Cavit Çağlar’ın.

“Fatihcim, Olay TV’nin yüzde 100'ü benim. Bursa’dan İstanbul’a taşıdım çünkü medyanın merkezi İstanbul. Türkiye çapında bir iş yapacaksak İstanbul’da olmak lazım.”

Peki Çağlar niye televizyon kuruyor, niye dertsiz başına dert alıyor?

“Neredeyse 20 yıldır bankaya el konulması nedeniyle uğraşıyordum. Çok şükür 20 yılda devlete olan tüm borçlarımı ödedim. Yaklaşık 1 milyar dolar borç ödedik. Alacağımızı aldık, satacağımızı sattık. Kimseye tek kuruş borcumuz kalmadı. Benim de işim kalmadı. Şu anda yapacak işim yok. Bari medya patronluğuna döneyim dedim. İşim gücüm yok bir iş yapayım dedim. Sıkılıyordum. Zaten biliyorsun NTV’den bu işi ülke çapında iyi yapmayı da öğrenmiştik.

Medyaya döneyim dedim. Başına da Nuri’ye getirdim (Çolakoğlu) çünkü NTV’yi de onunla kurmuştum. O beni bilir, ben onu. O zaman iyi de iş yapmıştık. O kuruyor. Ben de arkada duruyorum...”

Sordum, “Niye arkada duruyorsun, niye bir anlamda saklanıyorsun” diye.

“Fatihciğim o kadar işsiz gazeteci varmış ki, inanamadım. Çoğu da eski dostum. Biliyorsun beni kolay kolay hayır da diyemem kimseye. O yüzden karışmak istemedim işlere. Tüm yetki ve sorumluluk Nuri’de olsun diye.”

“Ekrem İmamoğlu’nun televizyonu dediler ona da ses çıkarmadın.”

“Herkes her şeyi der. Sonra doğru ortaya çıkar. Ben hayatımda Ekrem İmamoğlu ile bir araya gelmedim. Belki bir iki karşılaşmışızdır. Karşılaşırsak merhaba, merhaba. Tabii ki, İstanbul Belediye Başkanı olarak saygımız vardır ama tanışmayız bile.”

Başına Belediye’den Süleyman Sarılar da geçince kesin İmamoğlu’nun televizyonu oldu ama...

“Süleyman Sarılar’ı getiren Nuri Çolakoğlu. Ben de tanırım Süleyman’ı. Kanal D döneminden. Ama getiren Nuri. Nuri iyidir ama solcudur işte. Solcuları topluyor herhalde” diye kahkaha atıyor.

“Muhalif kanal olacak diyorlar ama biliyorum ki sen Tayyip Erdoğan’ı her yerde methediyorsun. Nasıl olacak!”

“Evet doğru. Ben Tayyip Bey’i severim. Tutarım. AK Partili hiç olmadım ama Tayyip Erdoğan’ın yaptığı çoğu şeyi beğeniyorum. Zaten bizim muhalif bir kanal olma iddiamız yok. Bizim dürüst bir kanal olma iddiamız var. Tarafsız, dürüst, inanılır olmak istiyoruz. Hatırla NTV’nin kuruluşunu.”

“Nevşin Mengü de gelince kesin çok muhalif bir kanal olacak izlenimi oluştu. Sonuçta bazı kesimlerin Fox Haber'e uygun gördüğü, Olay TV olmasa Sözcü TV’de başlayacak olan bir isimdi.”

“Ben bu işlere hiç karışmıyorum. Galiba orada bir İzmir dayanışması falan var. Nuri Çolakoğlu ile Nevşin’in ailesinin tanışıklığı var. Nuri getirdi. Gelen kim olursa olsun bizim prensiplere uyacak. İsimler o kadar da önemli değil, kanalın tavrı önemli. Tarafsız, bağımsız. Kanalın hiçbir konuda tavrı, bırak tavır almayı yorumu bile olmayacak. Tamamen haber yapacağız. Hiçbir tavır, tutum almayacağız. Tamamen yorumsuz olacağız. Buna uymayan gider. Yorum yapacak olan, taraf tutacak olan bizim orada olmaz. Hemen gider ya da biz yollarız. Yüzde yüz tarafsız, yüzde yüz yorumsuz olacağız.”

“Bu zaman tarafsız olmak kolay mı?“

“Bana sorarsan kolay. Devletle işim yok. Kendine bak. Yıllardır tanışırız. Bana da neler yazdın, neler dedin. Bir gün küstük mü, bir gün selamı sabahı kestik mi? Çünkü herkes biliyor ki Altaylı tarafsızdır, kimsenin adamı değildir. Yanlış doğru kendi fikrini söyler. Borazanlık yapmaz. Kimse sana dokunabiliyor mu? Demek ki, mümkün?”

“İktidar baskı yapmayacak mı? Bu zamanda tarafsızlık zor ve zahmetli. İktidar onlardan yana durmanı istemeyecek mi, destek vermeni talep etmeyecek mi? Destek vermezsen tu kaka olmayacak mısın? En azından reklam vermeyerek zora sokmayacaklar mı?”

“Zannetmiyorum Fatih. Beni bilen biliyor. Bak NTV’yi kurduğumda kendi siyasi partime bile destek vermedim ya da karşı çıkmadım. Tam tarafsızdım. Bugün de öyle olmak istiyorum. Haa de ki, senin dediğin gibi oldu. De ki, baskı yaptılar. Kolayı var. Kapatır giderim. Vururum kapıya kilidi, çekilirim. Bir kez daha söylüyorum. Tam tarafsız, tam yorumsuz olacağız. Buna rağmen birilerinin baskısı olursa kolayı var. Kapatırım televizyonu.”

GÜNÜN KARARI: DİLİPAK TGC'DEN İHRAÇ EDİLDİ

Karar, günün kararı olmayı hak ediyor. Ancak nedenini uzun uzadıya anlatmak gerekmiyor.

Çünkü, tek bir cümle bile her şeyi anlatıyor:

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), İstanbul Sözleşmesi'ni savunan kadınları fahişelikle suçlayan skandal yazıları nedeniyle Yeni Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak'ı ihraç etti.

 

 

Etiketler :