Sakarya Zaferi 100 yaşında: Tarihin döndüğü günleri Dr. Selim Erdoğan anlatıyor

Sakarya Zaferi 100 yaşında: Tarihin döndüğü günleri Dr. Selim Erdoğan anlatıyor
Sakarya Meydan Muharebeleri, bundan tam yüz sene önce 13 Eylül'de, sona erdi. "Ankara'ya" nidalarıyla taarruza kalkan Yunan Ordusu, insanüstü bir direniş ve dehaya toslayarak Sakarya'nın batısına çekilip kaderini beklemeye koyuldu. halktv.com.tr'den Arda Ormancı, Dr. Selim Erdoğan ile Sakarya Meydan Muharebeleri'ni, yüz sene önce bugünü konuştu.

Sakarya Meydan Muharebeleri, bundan tam yüz sene gerçekleşti. 23 Ağustos'ta başlayan çarpışmalar, 13 Eylül'de sona erdi. "Ankara'ya" nidalarıyla dalga dalga taarruza kalkan Yunan Ordusu, Türk Askeri'nin insanüstü direnişine ve Başkomutan Mustafa Kemal'in dehasına toslayarak Sakarya'nın batısına çekilip kaderini beklemeye koyuldu.

Düğümler ve Türk için işlemeye başlayan zaman

'Mustafa Kemal'in memleketteki sorunları teker teker çözerek getirdiği bir takım sorunların düğümlendiği yerdir, Sakarya' diyor Dr. Selim Erdoğan. Erdoğan, uzun zamandır Sakarya Meydan Muharebeleri ve Kurtuluş Savaşı konularında sahada, savaş meydanlarında araştırma yapmakta. Pek çok Kurtuluş Savaşı şehidinin ebedi istirahatgahlarının yerini tespit eden Erdoğan, 'Sakarya Zaferi'nin elde edilmesiyle askeri ve diplomatik düğümlerin hepsinin de teker teker, süratle, çözülmeye başladığını görürüz' ifadelerini kullanıyor.

Erdoğan, Mustafa Kemal'in, Milli Mücadele Dönemi boyunca hem askeri hem diplomatik bir süreç götürdüğünü aktararak, şu sözleri kullanıyor:

'Şunun altını çizmek lazım, Mustafa Kemal Paşa bir savaş adamı değildir. Çok başarılı bir askerdir, dahi bir komutandır. Ama, Mustafa Kemal Paşa askerliğin strateji boyutuna sevdalı bir insandır. Yani, askerliğin 'sanat' kısmını sever. Dökülen kandan hazzeden, sürekli harp meydanında olmayı arzulayan bir insan değil. Tam tersine bir barış adamıdır. Tek derdi şudur; bir an evvel işgal sona ersin. Hemen hayat normale döndükten sonra, Türk insanı da çağdaşları gibi müreffeh, medeni şartlarda yaşayabilsin'

Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra bu yüzden pek çok anlaşma yapıldığını ve bu anlaşmalarla diplomatik düğümlerin çözüldüğünü anlattı ve, 'Sakarya Meydan Muharebesi'nden sonra zaman Türk için işlemeye başlamıştır, hem askeri hem de diplomatik olarak' sözlerini kullandı.

Yunan Ordusu neden taarruz etti?

Yunanistan'ı köşeye sıkışmış bir kediye benzeten Selim Erdoğan, 'Sakarya Meydan Muharebesi sadece bizim için ölüm kalım savaşı değil, Yunanlılar açısından da öyle'

Ekonomik durumunu 'dibin dibini görmüş' sözleriyle aktardı, Selim Erdoğan, Yunanistan'ın. Ayrıca, bütün umudunu İtilaf Devletleri'nden alacağı nakdi yardıma bağlamış bir ülke tablosu çizdiğini de ifade etti.

Yunanistan'ın Anadolu topraklarında kalmaya çalışmasının bir nedeninin de ekonomik gerekçelere bağlandığını ve Yunanistan'ın İzmir Limanı'na ekonomisi için ihtiyaç duyduğunu düşündüğünü dile getiren Erdoğan, 'İzmir Limanı'nın zenginliğinin anahtarı, Anadolu'nun içlerinden, Aydın'dan, Uşak'tan, Balıkesir'den , Manisa'dan, Denizli'den... Hatta, biraz daha ötesine geçmek zorunda kaldılar, kendilerine güvenli bölge yaratmak için. Kurulan düzenli Türk Ordusu onlara rahat vermeyecekti, çünkü, er ya da geç İzmir'in kapısına dayanacaktı. Bu süreci öngördükleri için Türk Ordusu'nu imha etmekten başka çareleri yoktu' sözlerini kullandı.

Gordion Düğümü

Yunan Ordusu'nun bu imha fırsatını Kütahya-Eskişehir Savaşları'nda ellerinden kaçırdıklarını ifade eden Erdoğan, 'Geri kalan yarım ordu, Sakarya'nın doğusuna çekilen, er ya da geç toparlanıp, bir şekilde, tekrar bu süreci başlatacaklardı. İşte bunu bildikleri için, Sakarya'nın doğusunda mevzilenen Türk ordusunun üzerine gelmek zorundaydılar, başka şansları yoktu' şeklinde konuştu.

Bu yüzden Yunanistan için de Sakarya'nın bir ölüm kalım savaşına dönüştüğünü özellikle belirten Erdoğan sözlerine şöyle devam etti:

'Ekonomik olarak var olabilmek için; hem Yunanistan'daki iktidarın, hem kralın, hem de millet olarak Yunanistan'ın geleceği, tarihin cilvesi, Gordion'da düğümlenmişti'

Türk'ün son Ocağı: Ankara

Sakarya Savaşı'nın Türk ordusu için de ölüm kalım savaşına dönüştüğünü Erdoğan, 'Ankara, Türk'ün son ocağıydı' cümlesiyle vurguladı.

Erdoğan, Mustafa Kemal'in tam bir kararlılık içerisinde olduğunu Sakarya'da bir başarısızlık durumunda gerekirse Kızılırmak'a, gerekirse de daha geriye çekilip yine de savaşmaya devam edeceğini aktardı ve 'Ancak, 23 Ağustos sabahına baktığınız zaman her iki taraf için de ölüm kalım mücadelesiydi' dedi.

100 sene önce ne oldu?

Savaşın stabil şekilde gitmediğini ve Yunanların, 23 Ağustos sabah 11'de Mangal Dağı'na ve Türbe Tepe'ye taarruza başladıklarında bir belirsizlik ortamı bulunduğu bilgisini aktaran Erdoğan, bu belirsizliğin 26 Ağustos gecesine kadar devam ettiğini söyledi.

'Deha budur'

Erdoğan ayrıca, Papulas'ın bir baskın taarruz planladığından ancak Mustafa Kemal Paşa'nın keşif şartları ve olanakları olumsuz yönde seyretmesine rağmen, planı, muharebelerden iki gün önce fark ettiğini anlattı.

Mustafa Kemal Paşa'nın bu planı farkedince 5 tane ihtiyat tümenini cephenin güneyine topladığı aktarımında bulunan Erdoğan, "Aslında Papulas'ın ilk hamlesini 'taç'a atar" yorumunda bulundu.

Bunun yanısıra, Selim Erdoğan, Mustafa Kemal Paşa'nın bu hamlesinin 'belirsizlik sürecinde' cephenin yarılmasını önleyen hamle olduğunu ifade etti ve 'Deha budur' dedi.

Papulas'ın 'Kaba Kuvvet'i

Mustafa Kemal'in bu hamlesi karşısında Papulas'ın İtilaf Devletleri'nden gelen ateş gücünü ve sayı üstünlüğünü kullanmaya başladığını belirten Erdoğan, ilk dört gündeki belirsizliğin bundan kaynaklandığını açıkladı.

Türk askerinin karşı karşıya kaldığı ateş gücünün çok baskın olduğundan bahseden Selim Erdoğan, ordunun durumuna şu sözlerle açıklık getirdi:

'Dört gün boyunca çok ciddi anlamda hırpalanır tümenlerimiz, ama direnirler. 26 Ağustos akşamına kadar. 26 Ağustos akşamı tümen komutanları da bu şekilde daha ne kadar dayanacaklarını öngörememeye başlar. Karşılarındaki üstün ateş gücünden dolayı'

26 Ağustos günü ve emir

Selim Erdoğan, bu endişelerle tümen komutanlarının yazdığı raporların Mustafa Kemal Paşa'yı da kaygılandırdığını ve Paşa'nın Refet Bele'ye telgraf çektiğini şu sözlerle aktardı:

"Der ki:

'Muharebelerin Ankara'ya intikali olasılığı doğmuştur. Bu nedenle Keskin üzerinden Meclis'i ve bürokratik sistemi taşımanız olası olabilir'. Bu şekilde bir uyarı telgrafı gönderir fakat hemen sonra Fevzi Paşa ile görüşür.

Fevzi Paşa, Mustafa Kemal Paşa'nın içini rahatlatır, der ki; 'Tümen komutanları ve cephe komutanlarının, bu şekilde, biraz vesveseli olması doğaldır. İhtiyatları zamanında sevk ettiğimiz ve cephane ikmalini kusursuz yaptığımız sürece direnmeye ve dövüşmeye devam ediyoruz' der"

Daha sonra Mustafa Kemal Paşa'nın Refet Bele'ye bir telgraf daha çekerek önceki telgrafında neden öyle bir tavsiyede bulunduğunu anlattığından bahseden Selim Erdoğan, 'Daha sonra durumun çok da karanlık durmadığını anlatarak, dövüşmeye devam ettiklerini söyler' dedi.

Erdoğan ayrıca, Paşa'nın, aynı gece, 26 Ağustos'ta meşhur emrini verdiğini aktardı:

"Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Memleketin her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça terk olunamaz"

Bu emrin Mustafa Kemal'in nasıl dövüşmek istediğinin ve kafasındaki stratejiyi nasıl uyguladığının özeti olduğunu belirten Erdoğan, bunu stratejiyi şu sözlerle açıkladı:

"Mustafa Kemal Paşa, en baştan beri, Orta Asya'dan getirdiğimiz Hilal Taktiği'ni farklı bir şekilde yorumlayarak, kanat kuvvetlerini merkeze doğru çekerek, açıyı kapattığı için hem cepheyi kısaltıyor. Hem Yunanları üs noktalarından uzaklaştırıyor. 50 km'lik ikmal hattı 70-80km'ye çıkıyor. Bizim de tam tersine 25-30 km'lik ikmal hattı 15 km'ye kadar düşüyor. Cephenin iki ucu birbirine yaklaştığı için, cephenin bir ucundan diğerine ihtiyat kaydırmak kolay hale geliyor. Bu, Yunanlar açısından imkansız hale geliyor"

Çal Dağı

Türk askerinin 30 Ağustos gecesine kadar çok inatçı bir savunma yaptığını anlatan Erdoğan, bütün savunmaların 30 Ağustos gecesi Çal Dağı'nda düğümlendiğini aktardı.

'Savunmanın omurgası orasıdır' diyen Selim Erdoğan, General Papulas'a göre Çal Dağı düşerse Ankara yolunun açılacağını belirtti.

Çal Dağı'na akın akın hücum eden Yunan ordusu ancak 2 Eylül'de burayı ele geçirebildiğini aktaran Erdoğan, '3 Eylül sabahı, Çal Dağı'na muzaffer bir komutan olarak çıkan General Papulas doğuya baktığında 3 kilometre ötede Mehmet'i tekrar siper kazarken görür' sözlerini kullandı.

Bu noktadan sonra Yunan ordusunun psikolojik olarak çöktüğünü, bir kırılma yaşandığını ifade eden Erdoğan, 'Zaten takatinin sonunda onlar da. Cephanesiz, aç, sefil bir halde son atımlık barutlarını kullanmışlardır. Onunla bile cepheyi yaramadığını, Türk ordusunu dağıtamadığını tam tersine Kemal'in askerlerinin tekrar dövüşmek için yeniden siper kazdığını gördüğü anda artık psikolojik olarak pes eder' dedi.