Deniz Baykal'ın pek bilinmeyen davranışları
İşte Erol Çevikçe'nin "KADİM GENEL BAŞKANIM DENİZ BAYKAL" başlıklı yazısı...
Bu gün (24 Kasım 2017 Cuma) sabah, kadim Genel Başkanım Deniz Baykal’ın sağlığının iyiye gittiğini ve fizik tedavi için Almanya’ya götürüleceğini öğrendim. Kısa sürede bıraktığı yerden siyasete devam edeceğine olan inancımı ve sevincimi okurlarımla paylaşıyorum. Yine bu gün öğleden sonra da, AK Saray'dan yapılan resimli(!) açıklamadan, Partili Cumhurbaşkanı'nın, Başkan Donald Trump ile yaptığı görüşme sonrası, “Suriye’deki 14 ABD üssünün kalıcı ve verdikleri ağır silahların YPG için artık yeterli olduğunu, daha fazlasını vermeyeceklerinin vaadini(!)” öğrendim (anladım).
Bu iki haber dolaysıyla, 1974’de Kıbrıs Barış Harekâtı kararını alan, benim de bayındırlık bakanı olduğum Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) - Milli Selamet Partisi (MSP) koalisyonunun Maliye Bakanı Deniz Baykal’la görev yaptığım otuz yılda yaşadığım (tanığı olduğum) bazı olaylar, bir kez daha gözümün önünden bir film şeridi gibi hızla geçti. Hemen ardından içimde, önce Başbakan sonra Cumhurbaşkanı olarak Usta(!) Politikacı Recep Tayyip Erdoğan’ın 15 yıldır süren ve ülkemi bu günlere getiren, kendi yazdığı senaryonun sür-git hale dönüştüğü kaygısını, yine bir kez daha yaşadım.
Partili Cumhurbaşkanı'nın, yıllardır tekrar-tekrar, kimi aldatılmışlık, kimi pişmanlık, kimi bilerek, kimi bilmeyerek ülkemize ve halkımıza yaşattığı olumsuz, yanlış ve hatta tehlikeli olayları dün olduğu gibi yarın da, yazmaya devam edeceğim. Ben bu gün özel olarak, Kadim Genel Başkanım Deniz Baykal’la bire-bir yaşadığım çok, çok önemli ve tanığı olmaktan gurur duyduğum bazı olayları sizinle paylaşmak istedim:
xxx
İsmet İnönü’den sonra Bülent Ecevit’in Genel Başkanlığında, CHP 1973 seçiminde 1. Parti olmuş ve Milli Selamet Partisi (MSP) ile koalisyon kurma zorunluluğuyla karşı karşıya kalmıştı. Yoğun görüşmelerden ancak 3 ay sonra hükümet kurulabildi. 12 Mart 1971 dolaylı darbesi sonrası demokrasiye dönüşü sağlayan o hükümetin “Koalisyon Müzakerelerini” yürüten komisyonun beş üyesinden biri de bendim. Dört kez duraklayan ve Genel Başkanların (Ecevit ve Erbakan) anlaşamadığı Koalisyon Protokol ve Programınının imzalanabilmesi ve öylece demokrasiye dönüş, iki genç siyaset adamının, akıl, özgüven ve uzlaşma becerisi sayesinde(*) oldu; CHP’li Deniz Baykal ve MSP’li Oğuzhan Asiltürk.
CHP-MSP Koalisyon Hükümeti, Kıbrıs’ta soydaşlarımızın can ve mal güvenliğini sağlamak için 20 Temmuz 1974 Barış Harekâtı'na karar verdiği gece, başta ana muhalefet lideri Adalet Partisi(AP) Genel Başkanı Süleyman Demirel, diğer parti Genel Başkanları Alpaslan Türkeş, Ferruh Bozbeyli ve Turan Feyzioğlu’na bilgi verilmesi ve onaylarının alınması gerekti. Hükümetin Başbakanı, iki Başbakan Yardımcısı, Devlet Bakanları ve Dışişleri Bakanı varken, anlatma ve inandırma yeteneğinden ötürü, Genel Başkanlarla görüşmeye Maliye Bakanı Deniz Baykal gönderildi. Hem de hükümetin diğer ortağı MSP Genel Başkanı Prof. Necmettin Erbakan’ın önerisi ile.
12 Eylül 1980 Darbesi'ni yapan Milli Güvenlik Konseyi (Generaller), partileri kapattı ve parti yönetim kadrolarına ve milletvekillerine siyaset yasağı getirdi. Darbeciler, 1983 seçiminden önce, izinle kurulan partilerle, sözde dolaylı ilişkilerini gerekçe kılarak, Genel Başkan Süleyman Demirel ve eski Dış İşleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ile birlikte 5 AP’li eski milletvekilini ve Deniz Baykal ile birlikte 5 CHP'li parlamenteri, Çanakkale’nin Zincirbozan Deniz Üssü'nde gözaltına aldılar. Aylar sonra, diğerlerinin imzaladığı “serbest bırakıldıklarında, darbeye ve darbecilere karşı konuşma, yorum ve tartışma yapmayacaklarına” dair getirilen belgeyi Deniz Baykal imzalamaz. Üs Komutanı Amiral bizzat gelerek, “öyleyse hiçbiriniz çıkamazsanız” tehdidinde bulunur. Deniz Baykal yine “asla imzalamam ve her zaman ve her yerde bu hukuksuzluğa karşı koymaya devam edeceğim” der. Ertesi sabah Ankara’dan gelen emirle bırakıldıklarında Süleyman Demirel’in Deniz Baykal’a, “onurumuzu kurtardınız” diyerek teşekkür ettiğini, çok sonraları Çağlayangil’den öğrendik.(**)
1991 yılı Ocak ayında başlayan ve olumsuz sonuçları hala ve tırmanarak süren ABD’nin 1. Irak (Saddam’la) Savaşı'na o zamanki Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Genelkurmay Başkanı Torumtay’ın karşı çıkmasına(istifa etti) rağmen ABD’nin yanında dolaylı olarak karışma (katılma) kararı aldı. O tarihte mecliste iktidar partisi ANAP dışında 2. parti Erdal İnönü’nün Genel Başkanı olduğu Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ve Süleyman Demirel’in 3. parti Doğru Yol Partisi(DYP) var. 450 sandalyeli TBMM’de aralarında eski dış işleri bakanı, eski diplomat, kürsü profesörü ve eski kurmay subay olan dış politika ve dış ilişkiler ve hatta Ortadoğu deneyimli Avrupa Konseyi(AK) üyesi milletvekilleri var. Antalya Milletvekili Deniz Baykal da, SHP’nin Avrupa Konseyi (AK) üyesi. Savaşın başlamasından çok kısa bir süre önce AK’nin üçte iki çoğunluktaki üye grubu, bir gece özel uçakla Deniz Baykal’ı Brüksel’e davet ettiler. Davetin nedeni, ABD’nin o girişimi ve başta Türkiye, bölge ülkelerinin tepkileriyle ilgili olarak Deniz Baykal’ın görüş, düşünce ve değerlendirmesini öğrenmekti.(***)
1995 seçimi sonrası kurulan Doğruyol Partisi (DYP)-Anavatan Partisi (ANAP) Koalisyonu bozulduğunda, seçimden birinci parti çıkan Refah Partisinin(RP) Genel Başkanı Necmettin Erbakan koalisyon hükümeti kurmakla görevlendirildi. Erbakan Hoca uğraşları sonucu, DYP Genel Başkanı Tansu Çiller’le ortak hükümet kurma kararına vardı. İki partinin sandalye sayısı güvenoyu alma yeter sayısının üstünde olduğu halde Erbakan Hoca, 1974’deki CHP-MSP Hükümet ortaklığından iyi tanıdığı CHP’yi koalisyona katmak için Genel Başkan Deniz Baykal’a, partiye geldi. Genel Başkan Yardımcısı olarak benim bulunduğum görüşmede, Kadim Genel Başkanım Deniz Baykal Erbakan Hocaya, “yeterli güvenoyunuz var, neden bizim de hükümete katılmamızı istiyorsunuz” diye sordu. Erbakan Hoca'nın üstü kapalı yanıtı, “askeri vesayetin karşısında siz (CHP) bizim güvencemiz olacaksınız” oldu. Gözlerinde hiç eksik olmayan O, laik demokratik cumhuriyet sevdalısı Baykal’ın, “Hocam biz sizi severiz, sayarız ama siz hala laik demokrasiye ve çağdaş uygarlığa karşı içinizdeki duyguları ve bilinçaltınızdaki şartlanmayı atamamışsınız. Biz bu sorumsuzluğa alet olmayız, ayrıca size de önerim, bu anlayışla hükümet kurmaktan vazgeçin, yoksa korkarım sonu hüsran olur” dediğini hala gün gibi anımsıyorum.(****)
Ve son bir anı: 1978 Ocak ayında o tarihlerde sıcak temasın olmadığı Leonid Brejinevi’in Devlet Başkanı, Aleksi Kosigin’in Başbakan olduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin (bu günkü Rusya) üçüncü yetkilisi Meclis Başkanı Şitikof’un daveti üzerine Antalya Milletvekili Deniz Baykal’ın başkanlığında, ben de Amasya Milletvekiliyken, bir küçük heyet olarak Moskova’ya gittik. Kremlin’deki görüşmede Meclis Başkanı Şitikof, “Türkiye ile ilişkilerimizin bu gün soğuk olması, 2. Cihan Savaşı sonrası ‘İstanbul Boğazında Üs talebimizin’ zamanın Hükümetinizce reddine dayanır” dediğinde, Deniz Baykal’ın ayağa kalkıp, “bu sözlerinizle, görüşmelere devam edemeyiz” çıkışıyla, Yoldaş Şitikof’un telaşla özür dileyerek, sözlerini geri alışını, siyasi yaşamımın en gururlu anı olarak asla unutmam.
xxx
“Demokrasi sadece sandıktır” anlayışıyla, kuvvetler ayrılığına, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne dayalı devlet idaresini tekeline alan “usta(!) politikacı” olanlara karşı hep direnen, ama laik demokratik cumhuriyeti, çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmaya ant içmiş “siyaset adamı” olmayı hakkıyla ve layıkıyla özümsemiş Deniz Baykal, dileriz kısa sürede yurda dönüp milletin emaneti olan egemenlik hakkını Türkiye Büyük Milet Meclisi'nde, millet adına kullanma görevine, önce olduğu gibi azim ve heyecanla devam eder.
(*) O tarihteki gazeteler
(**) Eski Dış İşleri Bakanı Çağlayangil’in anıları
(***) Anımsatma: Bu olaydan 12 yıl sonra, 1 Mart 2003’te, ABD’nin tezkeresinin TBMM’deki reddinde CHP’nin (Genel Başkan Baykal’ın) katkı ve etkisi hala önem ve canlılığını koruyor.
(****) Ülke 28 Şubat 1997 sürecine girdi ve RP-DYP Hükümeti istifa etti.