Bahçeli’den Arınç’a çok sert sözler! Siyaseti tıkıyor...
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
Partinizin MYK toplantısı sonrasında yaptığınız açıklamada, “eski ve marazi siyasetçiler” ifadesini kullandınız? Bunlar kimlerdir? Ali Babacan, Ahmet Davutoğlu gibi isimlerin yeni parti kurma girişimleri var...
Kamuoyunda yeni partileşme sürecine ilişkin değerlendirmeler yapılırken bazı isimler sunuluyor. Bunlar gerçekten kurucu mu olacaklar, sonradan mı katılacaklar, siyaset olarak ne düşünüyorlar, stratejileri, ufukları nedir? Bu konular üzerinde herhangi bir görüş ortaya konmuyor. Sadece ve sadece 4, 5 isim üzerine konuyu geliştirmeye çalışıyorlar. Bunların içerisinde, yarın siyasette yeni oluşumlar içerisinde yer alıp almayacağı kesinleşmemiş ama siyasetin çok eskileri olarak kabul edilen, hayatları yapıcılıktan ziyade yıkıcılıkla geçen, siyaseti nefisleri uğruna yapan insanlardan da çok söz ortaya çıkıyor. Kast ettiklerimiz onlardır. Yoksa henüz dört isim var. Bu isimlerin dışında kim oldukları belli değil. Yarın o dört isim ne yapacak, onu da bilemiyoruz.
‘Siyaset tıkandı demek alışkanlık oldu’
Çok partili siyasi hayata geçtiğimiz günden bu yana 100’ü aşkın siyasi parti kuruluşu oldu. Bunlardan bazıları kendi kendisini kapattı, bazıları Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Bazıları ise sonuç almamakla beraber “tabela” olarak kaldı. İki kavram üzerinde öncelik kazanmak suretiyle tartışma başlatıyorlar. Bunlardan bir tanesi, “Siyaset tıkanmıştır.” İkincisi, “Yeni bir siyaset oluşumuna ihtiyaç vardır.” Bu alışkanlık haline geldi. Eğer, herhangi bir parti veya siyasal yapıyı tartışmaya açmak, zedelemek istiyorsanız bu iki kavramı kullanmak durumundasınız. Bunları kullanmadığınız taktirde tartışmaya katılan olmuyor. Bunları kimler yapıyor? Geçmişte siyasette bulunan, hatta etkin konumda olan, yüksek sorumluluklar taşıyan insanlar, bu özelliklerini kaybettikten sonra kendilerini bunun lokomotifi olmak yerine olabilecekleri öne çıkarmak suretiyle, “Yıpranırsa bunlar yıpransın, kurabilirlerse bunlar kursun, eğer kurduklarında başarı sağlama ihtimalleri varsa ben de katılırım” düşüncesi ile hareket ediyorlar. Çok değişik alanlarda siyasi hayatta yıldız olabilecek, toplumda önemli önderlik görevini üstlenebilecek çok kişi bu “siyasi tıkanıklık” ve “Siyasette yeni oluşumlara ihtiyaç var” kavramları altında ezdiler. Bunları saymak mümkün, çok partili hayata geçtikten sonraki döneme ele alırsanız çok önemli isimler var. Kimler var derseniz, mesela bir Mehmet Yazar Bey var. Kayserili değerli bir işadamı. Sonrasına baktığınızda Aydın Menderes, Cem Boyner var. Cem Uzan var. Say sayabildiğin kadar. Ama bunların hiçbirisi siyasette olamadı. Bunlar üzerinden siyaseti rakip gördükleri insanları yıpratmak için kullananlar ise biraz evvel söylediğim kavram kapsamındaki insanlardır. Bunlar hiç tükenmiyorlar. Siyaset yenilenmiyor ama bunlar kendilerini yeniliyorlar.
‘Kamuoyunda tartışılan isimler...’
Bugün de aynı şeylere şahit oluyoruz. Burada bahsettiğimiz isimler bellidir. Şu an için kamuoyunda tartışılan isimlerdir. Ama kendilerinin ifadesine göre 2019 yılında başaracaklarını söylüyorlar. Ona da pek zaman kalmadı. Yani şimdi eylül ayının sonuna doğru geldik, ekim, kasım bilemedin aralık ayı içinde siyaseten yeni oluşumlar, kendilerini hissettireceklerdir. Onları yakinen takip ediyoruz. Buna ihtiyaç var mıdır, o tartışılabilir. Programları ne olacak, tartışılabilir. Siyasi yelpazenin var ise kalmış ise neresinde yer alacaklar onlar da tartışılabilir. Ama şimdi bu konuların hepsi konuşulmuyor sadece bazı çevreler siyasi iktidarı yıpratmak maksadıyla bu yeni oluşumlardan bahsediyorlar. Bugünkü siyasi iktidarı kast etmiyorum, geçmiş dönemde de bu böyleydi. “Siyaset tıkanmıştır.” Niye tıkansın? Meclis açık, siyasetçiler hayatta... Bu siyasetin neresi tıkandı? Bunu anlatan yok.
‘Tıkanıklıkta en sessiz kalan bunlardır’
Siyasetin tıkandığı dönemde de en sessiz kalan insanlar bunlardır. Siyasetin tıkandığı yerler neresi? Darbelerin olduğu yıllar... Darbeler olduğunda hiçbir şey söylemiyorlar. Suyun durulmasını bekliyorlar. “Darbe sonrası yeniden siyasi hayata dönüşte bir yer bulabilir miyim” çabası içerisinde oluyorlar. Siyaset bu anlayıştan sıyrılmalı. Bu kargaşa ortamını yaratmaktan vazgeçmeli. Artık fikri yönden, kadro yönünden kristalize olmuş, siyasi partinin yelpazesinin etkin yerlerini kapsayan siyasi partiler var. Bunlar demokrasinin güçlü akım ve alanlarıdır. Burayı güçlendirmek lazımdır.
‘Debiyi yükseltmek lazım’
Bunlar siyasetin iktidara talip olan nehirleridir. Bu nehirleri küçük dereciklere, çaylara parçalamak yerine nehirlerin debisini yükseltmek lazımdır. Bugün yapılacak şey nehirlerin debisini yükseltmek, daha başarılı bir kadro ile daha ufku geniş ideolojik bakışlarla Türkiye’yi geleceğe taşıyacak bir anlayışı hâkim kılmak lazım. Böyle bir şey yoksa parçalanıyorlar ve sonra ayıkla pirincin taşını... Yani ortada bir şey yok. Büyük Değişim Partisi için televizyonlardaki tartışmalar aklıma geliyor. Aydın Menderes ve partinin kadrosu yan yana oturuyor, karşısında yirmi gazeteci, televizyoncu... Ortada değişim yok ama kaybolmuş, siyasetten elini ayağını çekmek mecburiyetinde kalmış, başbakan görevini üstlenmiş değerli Adnan Menderes’in evlatları kayboldu gitti. Kemal Satır’lar, Turan Feyzioğulları.. Bir çok şahsiyetler böyle oldu.
‘Taş yerinde ağırdır’
Bunlara yenilerini eklemek için siyasi tarihi çok iyi takip edip yorumlayacaklarsa “Taş yerinde ağırdır” diyerek, yerinde kalmaları ve mücadelelerini orada sürdürmelerinde ülke açısından fayda var. Yok siyasi iktidarın birtakım çevrelerin projesi olarak kendilerini o projenin figüranları haline getirip geriletmek, yıkmak için görevlendirilmişse buna ihtiyaç yok. Yani böyle bir şey yapsalar ne olur bir siyasi partinin iktidarını engellemek için çaba göstermiş olurlar. Yerlerine kendilerinin ikame olma şansı olmuyor. Yakından baktığımız vakit Türkiye’de artık bundan vazgeçmek lazım.
2015 yılındaki genel seçimlerin ardından, seçim sonuçları gündeme getirilmiş ve sizin partinizde bir olağanüstü kurultay süreci yaşanmıştı... Sizce aynı şey 31 Mart seçimlerinden sonra AKP iktidarı ve Cumhur İttifakı’na yönelik bir amaç mı taşımaktadır?
O gizlenmiş hedef. Gizlenmiş hedeflerini açığa vurmakta güçlük çekiyorlar. Çünkü o gizlenmiş hedefin var olan hizmet süresi içerisinde bulunan şahsiyetler, bunlar aynı zamanda. O bakımdan orası biraz flu gözüküyor. Ama figüranlar belli oluyor. Bunları nasıl izah edebiliriz, bilemiyoruz şimdi..
Yeni parti hazırlığı içinde olan isimlerin ülkücü camianın önemli isimleriyle temasa geçtiğiyle ilgili bir duyum size geldi mi? Onlarla görüşerek yeni partiye katılsınlar gibi bir duyum var mı? İYİ Parti’deki ülkücülere yönelik pek çok defa “Partiye geri dönün” diye seslendiniz. Bir dönüş oldu mu?
MHP 50 yıllık siyasi birikime sahip, her türlü siyasi kaosla, kargaşayla karşı karşıya kalmış, bölünme tehdidi ve bölünmüşlüğü de yaşamış bir siyasi partidir. MHP yediveren gülü gibi. Yolda geçerken o gülden bir parça alıp götürmek isteyenler oluyor. Kimisi kokluyor, kimisi eziyor, kimisi atıyor. Siyasette de bu var. Bizde şunları alırlar bunları alırlar… Bizde o kadar büyük adamlar kendi partisinde kalır. Kendi partisinde yer bulamayanların, büyüklüğünü tartışarak bir başka partide büyük adam olmaları mümkün değildir. Olamıyorlar. Onun için bazı partilerdeki gelişmeleri yakinen takip etmek istemiyoruz, gerek de görmüyoruz. Ama MHP bünyesi içerisinde belli arayışlarda olup sonuç alamayanların yeni arayışlara girmeleri de tabiidir. Onu engelleyecek güç yoktur bu nefsi bir harekettir. Gece gündüz herkesin yanına bir siyasi korumacı koyarak, “Gitme, yapma” demek yerine “Bırak, ne yapıyorsan yap” diyeceksin. Kopuşlarda liberal olacaksın, kalışlarda idealist olacaksın.
‘Siyaseti ayrık otlarından ayıklamak lazım’
İYİ Parti ile ilgili davetimizi yaptık. Yankısı ne oldu? Bize intikal eden şekliyle, kurucular kurulundan, il ve ilçe başkanları arasında bazı dönüşlerle ilgili söz söyleyenler var. Ama 39 milletvekilinden gelen henüz yok. Gelme işareti veren de yok. Bizim de ille bize geleceksiniz diye ısrarımız da yok. Bazı şeyleri zamana bırakıyoruz. Herkes her şeyi görsün diye... Türkiye’de şimdi neler oluyor? Ayrılış sebepleri ile şu günkü konumları arasında farkı fark edip ayrılmanın vebalinden kendisini kurtarmak istiyorsa, başımızın üstünde yeri var. Yok, “Ben ayrılığı çok seviyorum, siyasetin ayrık otu olarak kendimi görüyorum” diyorsa bizim bahçeden çıksın da nereye gidiyorsa gitsin. Ayrık otu tarlayı kurutur. Ayrık otları tehlikelidir. Tarlanın bir ucunda yeşerir fark edemezseniz seneye hiçbir ürün bulamazsınız. Siyaseti bu ayrık otlarından ayıklamak lazımdır.
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın koordinasyonunda kurulan kurul Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile ilgili çalışmalarını tamamladı... Size bununla ilgili gelen bir rapor var mı?
AKP’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi çerçevesindeki bir yıllık uygulamaları üzerinde yapmış olduğu çalışmalardan bize henüz bilgi, doküman gelmiş değildir. Ama siyaseti yakından takip eden bir siyasi parti olarak nerede ne kadar fayda var, uygulamalardan ne gibi sonuçlar elde edilmiştir, arkadaşlarımız bunların üzerinde çok yönlü olarak çalışıyorlar. MHP, 1 Ekim’de üçüncü yasama yılı açıldığı vakit Türkiye’nin gündemine taşınabilecek Meclis faaliyetlerinde hangi konu gelirse gelsin bir ön hazırlığı vardır. Yeri geldiği zaman tartışabilir, katkı sağlayabilir, bazılarını yanlış buluyorsa bunu da söyleyebilir. Ama bize gelmiş olan bir doküman yok.
Sizin sistemle ilgili katkı sunmak istediğiniz bölümler var mı?
İstemeseler de biz anlatırız. Madem Cumhur İttifakı kapsamında bir çalışma içerisinde bulunuyoruz, biz de gördüğümüz eksiklikleri yeri ve saati geldiğinde söyleriz. Ama uygulanır ama uygulanmaz. 49 milletvekili ile TBMM’deyiz, ne kadar netice alırız, onlara bakarız.
Türkiye’nin kritik süreçlerinde eski Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın çıkışlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Arınç’ın Ahmet Türk ve Canan Kaftancıoğlu ile ilgili değerlendirmeleri de var...
Eğer, çok farklı özel bilgilere sahip veya özel bilgiler çerçevesindeki kurum ve kişilerle ilişkili değilse nefsiyle hareket eden bir siyasal yapı gözüküyor karşımızda. Biz Bülent Arınç Bey’e saygı duyarız, ama Bülent Arınç Bey’i kabulde zorlanıyoruz. Neden saygı duyarız? 12 Eylül sonrasında, önemli mağduriyetler yaşadığımız süre içinde, özellikle Manisa’da, kendilerini savunacak imkânı arayıp bulamadılar. Avukatlar davalarını kabul etmediler, bizim camiamızın yetiştirdiği avukatlar olmadığı için önemli sıkıntıların çekildiği bir dönemde Bülent Arınç Bey Manisa’da avukatlık yaparken, bazı arkadaşlarımızın davasıyla ilgilenmişlerdir. O yüzden ben kendilerine zaman zaman teşekkür ettim. O bizim davamıza gönül vermiş arkadaşların sıkıntılarını aşmada ortaya koymuş olduğu bir davranıştı. Buna saygı duyuyoruz. Ama Türkiye’yi sıkıntıya koyacak davranışlarda artık Bülent Arınç Bey bir kenara oturmalı... Ya Bursa’ya ya Manisa’ya yerleşmeli.
‘Kozmik Oda’ya FETÖ’yü sokan kimdir?’
Şunu da söylüyorum: Yüksek İstişare Kurulu üyesi ise Yüksek İstişare kavramına uygun hareket etmeli. Yoksa konuşmaları şu an için tartışılacak bir konuşma metni değil. Hukukçu hukuku reddediyor, siyasetçi olarak da kapsam dışı davranışlarla siyaseti tıkıyor. Şimdi herkes günü saati geldiği zaman sorar: Kozmik Oda’ya FETÖ’yü sokan kimdir? Hangi gerekçelerle, hangi rollerle kim neyi üstlendi, oraya soktu. Ondan sonra Türkiye ne hale geldi? Genelkurmay’ın Kozmik Odası’na girildiği dönemde, üzerinde bunun tartışması yapılan bir kişinin bu davranışlarını tasvip etmiyorum, doğru bulmuyorum.
‘Saygımı yitirdim’
Kendisine zarar vermenin ötesinde terörle mücadelede önemli katkılar sağlandığı bir süreçte AKP’yi baltalıyor. Bunu doğru bulmuyorum. Yani Pençe 1, Pençe 2, Pençe 3, Kıran 1, Kıran 2’nin olduğu bir dönemde kala kala İstanbul İl Başkanı olan bir Hanımefendi’nin 9 yıllık cezası konusunda siyaset üretip, öbürüne sessiz kalmasını anlamak mümkün değil. Onun için kendisine olan saygımı yitirdiğimi ifade ediyorum.
Arınç’ın sözlerinden hareketle şu ifadeyi kullandı: “Şayet geçmiş dönemde atılan Tweet’lere bakacak olursak, bizim bir sürü arkadaşımızı ortada bulamayız...” Vakti zamanında cemaat ile ilgili atılanları, çözüm süreci ile ilgili atılan Tweet’leri kast ederek... Bu anlamda bakacak olursak Arınç’a katılır mısınız?
Katılmam. O günden bugüne kadar bildiklerini saklayıp, Canan Hanımefendi için kamuoyunu meşgul eden bir anlayışı kabul edemem. Hali hazırda bildiği birisi varsa, geçmişteki birtakım tartışmalar, sosyal medya bilgileri varsa, savcıların hepsini teker teker dolaşsın, bildiği ne varsa elinde ne bulunuyorsa, versin. Bundan sonra Bülent Arınç Bey’in yapacağı budur, ortalığı karıştırmak değildir. Türkiye’nin şu kritik eşiğinde AKP’yi geriye itecek, böldürecek, tartıştıracak bir zemini düşünmek, o zeminin oluşmasına katkı sağlamak ABD’ye, İngiltere’ye, Almanya’ya, Fransa’ya Türkiye’deki işbirlikçilerine ve ayrıca da FETÖ, PKK, DEAŞ, YPG’ye örtülü bir şekilde hizmet etmekten başka bir anlam taşımaz. Şu an için Türkiye’nin var olan siyasi iktidarını, terörün kökü kazılıncaya kadar, FETÖ’nün bütün hesaplaşması bitinceye, tükeninceye kadar, Türkiye demokrasi, normalleşme ve istikrara kavuşuncaya kadar alternatif bir hükümet üretemeyecekleri için mevcut hükümeti ABD’ye karşı savunmalılar. Bolton ile Türkiye’yi boğdurmamalılar. Bugün siyasilerin üzerinde düşünecekleri ve duracakları anlayış bu anlayıştır. Biz bunu yapıyoruz ve o sebepten dolayı da AKP’ye desteğimizi devam ettiriyoruz. Türkiye bu sorunları çözmeden başka türlü bir yolu tercih etmek doğru değildir.
‘Sivas Kongresi öncesi tehdit bugün de var’
Bugün Sivas Kongresi’ne katılan zihniyet, Türkiye’nin şimdi Sivas Kongresi öncesi yaşanan her türlü kuşatma, tehdit ve tehlikenin bir arada bulunduğu bir ortamda, mevcut iktidarın ayağını kıracak şekilde davranması doğru değildir. CHP, kendisine çeki düzen vermelidir. CHP Atatürk’ün partisi olmaktan uzaklaşmaktadır ve tarih bunu yarın çok yönüyle yazacaktır. Şu an için bazı konular var. İster beğen ister beğenme ama Türkiye’nin bugünkü gerçekleri ışığında buna saygı duyarak birlik, beraberlik içinde Türkiye’yi bu kuşatmadan, dar boğazdan, iç ve dış tehditlerden kurtarmalıyız ki, hangi alanda nasıl bir rekabet içinde olacağımızı, toplumun hangi kesimine hangi refahı sunacağımızı tartışma fırsatı bulalım. Bugün o yok. Sabah gördüm Hlak TV’de... Şu kadar kişi parlamenter sistemi arzulamaktaymış… Bunlar istediği yerde istediği şekilde konuşsun ama şuna inanan siyasetçi, siyaseti bıraksın. Ayıp bir şey.
Yeni parti kurulduktan sonra Meclis aritmatiğinde bir değişiklik olabilir mi?
O kadar rakamı bulacaklarına ihtimal vermiyorum. Ne yapacaklar, görmek lazım. Biz Meclis’in bir ucunda oturuyoruz. Önemli oylamalarda her milletvekili ya diğer taraftan ya bizim taraftan oy kullanmaya geliyorlar. Özellikle Ankara milletvekilleri... Orada bir parti oturuyor. Halkın seçtiği milletvekilleri var. 79, 40, 39, 50 ne ise... Ali Babacan oradan geçerken, dönüp bakmaz. Selam dahi vermez. Ülkücüler oraya nasıl gidecek? Selam vermeyen yere oy verilir mi? Oy alabilmek için herkese sarılıp öpüyorsunuz, selam veriyorsunuz zor alıyorsunuz. Ali Babacan nasıl alacak, bu kadar işler kolay mı? Eskiden bizde kunduracı Nuri Leflef vardı. Cilalıyorlar, çıkartıyorlar ortaya, bir yağmurda eski haline düşüyor. Ayakkabı boyası bu dediğim. Leflef boyaları vardı. Yaşlı bir büyüğümüzdür, hürmet ederiz kendisine.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin yerleşmesi için Bakanla Kurulu’nda değişiklik olacağı söyleniyor... Kanaatiniz nedir?
Ben uygun bulmuyorum. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, 9 Temmuz 2018’de başlamıştır. Bir yılı da çok az bir süre aşmıştır. Böyle bir ortamda yeni bir sistemi yerleştirmek, kökleştirmek ve bununla ilgili uygulamaları hayata geçirmek için çaba sarf edileceği yerde, “Bakanlar Kurulu’nda şunlar değişsin” gündemini taşırsanız muhalefet unsurları olarak, siz de “Muhalefetin bu isteğine cevap veriyorum” der iseniz, iki yanlışı birlikte yaparsınız. İki yanlıştan da bir doğru çıkmaz. Bir: Daha hizmeti yeni kavrayan bakanları bir senede kaldırıp, atamazsınız. İkincisi böyle bir yola girdiğiniz vakit aynen Yeniçeri Ocağı gibi “İstemezük” derler. Hangi bakan bir şey söylemişse muhalefet “İstemezük” der. Ne yapacağız, her gün bakan mı değiştireceğiz? Onun için kararlı olmak lazım. iki yanlıştan bir doğru çıkmıyorsa, tek doğru üzerinde yürümekte yarar vardır. Bu kadar net. Ama bu bizim işimiz değil. Biz sözümüzü söylüyoruz. Buna karar verecek olan siyasi iktidardır. Yapar yapmaz onların bileceği iş. Bana göre yanlış olur.
‘Biz de Faik’i istemiyoruz deriz’
Bakanlardan hangilerini niye beğenmiyorsunuz? Herkes bir şey söylüyor. Kimisi damat kimisi bilmem nedir diyor. Bunlardan bakan değişir mi? ABD damatları nerede, İngiltere Başbakanı’nın kardeşi nerede? Orada olduğu zaman demokrasi dorukta, bizde olduğu zaman rezillikte... Böyle şey olur mu? Onun için sabırlı ve kalıcı olmak lazım. Eleştiriler varsa yapın. Eleştirilerden netice çıkartamıyorsa ve bunda da ısrarcı oluyorsa zaten sorumlu olan kişinin gereğini yapması lazım. Onun da gereğini yapacağı kanaatindeyim. Bunun gibi şeyleri biz parti yönetiminde yapıyoruz. Onun için şu şöyle olsun, bu böyle olsun demeyi yanlış buluyorum. Bir yönetim şekli vardır. Arar, inceler, bakar, ne yaparsa yapar. Günü saati geldiğinde de kararı millet verir. Ama CHP’den Faik Öztrak istedi diye bakan değiştirilecekse, biz hep beraber olarak toplanırız CHP’nin önünde, “Faik’i istemiyoruz” deriz. Ne yapacak Faik Öztrak?
‘Mehmetçik dağın başında ne yapıyor?’
Cumhurbaşkanı, büyükşehir belediye başkanları ile toplantı yaptı. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de Diyarbakır’da çocukları kaçırılan aileler var... İmamoğlu’nun gidişi tartışılıyor ama İYİ Parti’den şu açıklama geldi: Gideceği kapı, devlet kapısı olmalı...
Buna yorum yapmak bile gereksizdir. Devlet nerede? İP’e (İYİ Parti) bakarsan Devlet, MHP’de… Pençe1’de kim var? Pençe 2’de, Pençe 3’te, Kıran 1, Kıran 2’de kim var? Mehmetçikler dağın başında ne yapar? Sınırda bu kadar asker niye bulunur? Bunları arıyorsan devlet oralarda. Kalkıp HDP’nin kapısında “Bunlar devletin yanına varsın” diyorsun. Şimdi soruyorum, devlet olmasaydı HDP’nin kapısında hangi anne bulunabilirdi? Devlet olmasa başlarına ne gelirdi? Kendileri o devletin dolaştığı yerleri dolaşıyorlar mı? Annelerin mücadelesi herkes tarafından anlaşılır hale geldi ve destek buluyor. Bunun bana göre tercümesi şudur: HDP’nin önündeki her anne terörün bitmek üzere olduğu bir mücadelenin cesaretlendirdiği analardır. HDP’nin önünde evlatlarını istiyorlar. Bugün evladını isteyen yarın milletini ister, milletini ister yarın devletini ister. Bunu böyle yorumlamak lazım. Bunları bu polemiklerden çıkarmak lazımdır. Bu siyaset değildir. Bundan da iktidar yıpranmaz. Bu tür lafları söyledikçe insan iktidarı daha fazla sevmeye başlıyor.
‘Belediye başkanları toplantısı isabetli oldu’
Belediye başkanları toplantısı çok isabetli olmuştur. Böyle bir toplantı olmamış olsaydı, 11 belediye başkanı televizyonlarda sürekli olarak tartışma zemini bulmuş olurlardı. Bana göre Cumhurbaşkanı çok sabırlı hareket ediyor. Hepsini bir araya getirdi, “Taşları dökün” dedi. kimin kucağında ne taş varsa oradaki 29 belediye hangi taşı kim attı gördüler. Bu siyasi bir birikim ve zekânın sonucudur. Önce 11 kişi olarak CHP’ye gidip, strateji belirleyip, toplantıya gidenler açığa düşmüşlerdir. Kafalarında ne varsa açıkça söylemek durumunda kalmışlardır. Siyaseten iktidara karşı bugüne kadar koymuş olduğu görüşlerinden sarfı nazar etmişlerdir. Ümit Besen’in içinde kırık masa geçen şarkısı vardı, (Tahta Masa) şimdi zannediyorum kırık sandalye şarkısı dinleyeceğiz hep beraber. (Gülüyor)
Cumhurbaşkanı’nın toplantı öncesinde bir açıklaması oldu. “Kapı önüne konan insanların önüne hizmet bina edilemez” dedi...
O cümlelerden evvel “İşçi çıkarmamak bizim namusumuzdur” sözlerini sarf eden insanların cevap vermeleri lazım. İşçi çıkarmayı namusla ilişkilendirenler ortaya konmuş olan on bin işçiyi ne yapacaklar? O sebepten dolayı bu tür tartışmalar, hattı zatında, siyaseten yapılıyor. İşçi çıkarma bir gerçektir. Yenikapı’da o kadar milyonların toplandığı, geleceği yönlendiren bir ruhun yeşermesi için çaba gösterilirken bin 700 araba ile orayı örtmenin bir anlamı yok. Varsa fazla bir araba al, at, sat, istediğini yap. Sergilemenin ne manası, ne gereği var? Nereye gidersen git İBB Hizmet aracıdır diye üzerinde yazıyor. Okuma yazma bilen herkes belediye arabasını bilir. Eğer Sayın Belediye Başkanı yeni öğrenmek istiyorsa teker teker arabaları yerinde ziyaret etsin, sağ köşede ve sol köşedeki yazıları iyice okusun. Sonra anlayamadığı yer varsa şoförüne sorsun. Senin görevin nedir diye. Bunlar siyaset olmaktan çıkmalıdır, bizi üzen budur. ABD 50 bin TIR silah vermiş, sizi hâlâ oyalıyor. Bunlarla ilgili ağzınızdan bir cümle çıkmıyor. Bin 700 araba nere, 50 bin TIR nere... Biraz da bu konuları düşün.
İdlip’teki gelişmeler sonrasında yeni bir göç dalgasından endişe ediliyor. Cumhurbaşkanı “Kapıları açarız” dedi Avrupa ve ABD’ye. Nasıl bir çözüm yolu bulunmalı?
Avrupa bunu düşünsün. 3 milyon 600 bini buldu. 500 bini yola çıkmış durumda. Cumhurbaşkanı hatırlatıyor, “3 milyon 600 bin insana ben bakıyorum, onların can güvenliğini sağlıyorum, barınmalarını, eğitimlerini sağlıyorum. Eğer bunları anlayamıyorsanız kapıyı açıyorum. Ege Denizi’yle ve Yunanistan ile de birleştiriyorum. Alayını da size gönderiyorum. Ne ederseniz edin” diyor. Bundan sonrasını artık Avrupa düşünsün. ABD görüyorsunuz Meksika’dan gelenler için duvar yaptı. Bu konuyla ilgili olarak MHP göç çalışması yaptı. Güzel bir çalışma ile kamuoyunu aydınlatmıştır. Kalkıp 3 milyon 600 bin göçmeni sırtınıza yükleyip, arkanızdan da PKK ile ilişki içerisine girmeye karşı Türkiye’nin de bir tavır koyması lazım. Bunlar insanımız, kardeşlerimiz, Arap, Kürdü, Türkü ile beraber Suriye’den gelen. Biz onları sahipleniyoruz, bakmaya çalışıyoruz ama siz anlamıyorsanız buyurun alın. İtalya ne yapacaksa yapsın. Belçika, Hollanda onların çok daha güzel yaşayacakları yerler. Buyursunlar. Burada kalkıp Avrupa’nın çığırtkanlığına kulak asıp, “Nereye gönderiyorsun” diye Türkiye’de iktidarı eleştirmek doğru bir şey değil. Kapıyı açıp göndermek bir cesaret işidir. Alacak olanda bu cesaret varsa gönder demesi lazım. Yoksa diyecek ki, “Türkiye sen haklısın. Biz sana yardımcı olmak durumundayız. Güvenliğini sağlamalıyız. 3 milyon 600 bin insanın geleceğiyle ilgili maddi katkıları da temin etmeliyiz” demeleri lazım.
Kadın cinayetleri, çocuk istismarıyla ilgili görüşlerinizi tekrar alabilir miyiz?
Birincisi toplum bu hale nasıl getirildi, bunun çok yönlü incelenmesi, araştırılması ve rahatsızlığın sebep ve sonuçlarının kamuoyuna duyurulması lazım. Var olan tüm üniversitelerin içindeki kurumlarla bunun üzerinde ciddi bir şekilde durulması gerekiyor. Toplumda bu tür davranışların yaygınlaşmasının, sosyolojik, psikolojik sebeplerini gündeme getirmek gerekir. Dolasıyla tedbir buradan başlar. İkinci olarak da mümkün olduğu kadar önleyici tedbirler alınması gerekir bu da asayişle alakalıdır. Üçüncü olarak bunu teşvik edecek davranışlardan uzak kalınmasıdır. Televizyon yayınlarında sabahtan akşama kadar kadın cinayeti, çocuk istismarını tekrarlamanın bir manası yok. Olayı bilen biliyor, intikal eden yerlere intikal ediyor. Kamuoyuna bilgilendirmek amacıyla duyuyorsun. Bir defa yap bunu. Sen MHP veya herhangi bir siyasi partinin bir demecini bir defa veriyorsun ikinciyi ara ki bulasın. Ama cinayeti sabahtan akşama kadar veriyorsun. Bir de bunun yanında yurtdışı ve yurtiçinden gelen reytingi yüksek filmler için ortaya konulan uygulamalar var. Bunlara da dikkat etmek lazım.
‘Bilimsel yönden ele alınmalı’
Türkiye’de birileri bir şeyler yapıyor, bunun farkında olmak lazım. Her gün bir kafenin önünde kavga çıkıyor. Cezaevinden çıkan bir kişi üniversiteli bir gençten para istiyor, şu kadar mahalledeki parkta, sokakta bir PKK militanı sokağa hâkim olarak arabasını park edenden “10 lira ver, vermezsen arabanı yırtarım, çizerim” derse ne olacak bu memleketin hali? Bu ciddi bir konudur. Bu ciddi konuyu bilimsel yönden ele alacaksınız. Üniversite ve ilgili kurumların görevi budur. Her gün televizyonlara çıkıp, “Yeni kurulacak parti şöyledir” diye dört avukat, iki profesörü gece gündüz kadrolu konuşmacı olarak seçeceğin yerde iki psikolog, sosyolog bul, bir şeyler yap. Bunu anlat. Olayı yaşıyor. Bir bakıyorsunuz şartlı salıverme... Adamı arabayla vurmuş öldürmüş. Bir çeki düzen verilmesi lazım. Fırsatı önümüze geliyor, 1 Ekim. 1 Ekim’de bu konular üzerinde durmak lazım, cezayı artırmak lazım. 1.5 yaşındaki çocuğu öldüren insanı, buna insan gözüyle nasıl bakacaksın ki, insan olduğu için insan haklarından yararlandıracak, idam olmadığı için adamı serbest bırakacaksın veya cezaevinde besleyeceksin. Artık toplumsal olarak bu konuda bir mutabakatımızın olması lazım. Yoksa yazık günah, her gün bir aile yıkılıyor. Her gün bir kadın hayatını kaybediyor. Sadece kadınlar da değil erkeklerde de. Arabasının içinde alacağından ötürü vurup öldürüyor.
İdamın getirilmesi söz konusu olabilir mi?
Eskiden beri görüşümüz budur. Bunu da getirmek lazımdır. İdam olmazsa bu işlerden nasıl vazgeçecekler? Ölürken hiç insan haklarını düşünmüyorsun işte. Toplumsal olayları yakından takip edebilecek kurumlar var Türkiye’de. Bunlar görevini yapmıyor. Üniversitedeki bilim insanları bunu yapmıyor. Televizyonlardaki programlara bunlar davet edilmiyor. Biz bu kadar ayrıntıyı nereden bileceğiz, bizim görevimiz değil ki. Ama yapmayın demek bizim hakkımız ve bunu söylüyoruz. Önlenmesi lazım.
Bazı gazetelerde “Erdoğan düşerse, Türkiye düşer” yönünde yazılar yazıldı... Sizin düşenceniz nedir?
Erdoğan düşerse demek Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) çökerse demektir. Ondan sonra ne olacağını tahmin edebiliyor musunuz? İç savaş nasıl çıkar, karşılıklı olaylar nasıl olur, hangi parti ne yapar? Bugün için bizim söylemek istediğimiz şey Türkiye’nin normalleşmesi lazım, istikrarlaşması lazım, yönetimi itibarsızlaştırmamak lazım, Türkiye üzerindeki kuşatmalar karşısında Türkiye’yi korumak lazım. Bugün için Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde sözün kısası olarak, “Başkan düşerse ülke düşer” demişiz. Bir Asprin satan kardeşimiz var CHP’de. Beni eleştiriyor, “Bu ne demek kimler geldi, kimler geçti Türkiye düşmedi ki” diyor. Öyle mi, 12 Eylül, nasıl düştüğünü gör... 12 Eylül’de acaba hiç burnun kanadı mı? Gözünden yaş düştü mü, cezaevinde bir kardeşin yatıyor mu? Devrimci veya ülkücü kim olursa olsun, fark etmez. Ne yapalım Türkiye’yi bir daha bunlarla mı yaşatalım yani. Önümüzde seçim olacaksa güçlenirsen gel. Ceza hukukçumuz haklı söylüyor. Diyor ki, “Yasa bunu söylüyor, anayasa bunu söylüyor. Buna uymak mecburiyetindesin. Uymak istemiyorsan değiştirecek gücü ve imkânı bul değiştir.”
Ersan Şen mi?
Evet. Bağırmadan konuşmuş olsa çok iyi anlaşılacak. (Gülüyor)
1 Ekim’de gözler yargı reformu strateji belgesinde. Sizin de tahliyeler konusunda çekinceleriniz vardı. Yeni yasama döneminde ne gibi bir değişiklik olabilir? Af gündeme gelecek mi?
Biz o konuda kararlıyız. Sayın Feti Yıldız bu konuda hazırlıklarını tamamlamıştır. Aftan ziyade… İşte ABD’den biri “Cezaevinde isyan başlatın” demiş. Biz bunları daha evvel söyledik. Bunları yaşadık. 18 devrimci cezaevinde yakıldı, öldürüldü. Yarın başka şeyler neden olmasın. Dışarıda bir tane rap şarkısı içerde, bin tane bilmem ne… Türkiye yarın nereye gidecek? Siyasetçi olarak bunları ölçeceksin, biçeceksin. Ona göre de hareket edeceksin. Onun için yasa geldiği zaman bizim arkadaşlarımızın hazırlıklarını 49 milletvekili olarak önereceğiz. Çıkartma imkânını bulabilirsek çıkartacağız. Bulamazsak parlamentodaki partiler kendi aralarında uyum sağlasın çıkartsın diyeceğiz. Yol gösterici görevimizi yapacağız inşallah.
Rap şarkısı vurgusu yaptınız... Dinliyor musunuz rap şarkılarını?
Ben her şeyi takip ederim. Paragraf paragraf orada ne amaçlandığını biliyorum. Eğer o Rap’i yeni yetişen nesil bütünüyle parça parça kabul ederse, her parçayı yönlendiren çevre, grup veya kişiler, dış destek bulanlar, Türkiye’yi karma karışık hale getirirler. Rap adına Türkiye’de darbe yapmaya heveslenen insanlar türer. O Rap’i iyi okumak lazım. Yazacak başka şey mi bulamadılar? Haydi söylemede becerileri var, yazmadaki becerinin onlardan olduğu kanaatinde değilim. O kadar sosyolog, psikolog, sosyal ve ekonomik yönden birikimi olan insanlar o kavramları yan yana getiremez. Birileri hazırlamış vermiş. Sen de Rap okuyorsun, al oku demiş. Yarın herkes okuyacak. Onlar çok tehlikeli şeyler. Bazıları sanat uğruna Türkiye’yi kurban etmeye çalışıyorlar. Onlara dikkat etmek lazım.
Orman yangınları ile THK gündeme geldi... Nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orman yangınları geçmiş döneme göre giderek artıyor. Şu an için PKK kontrolünde yangınların çoğaldığına dair bilgiler de ortaya çıkıyor. Böyle bir ortam içinde THK geçmişteki yönetim anlayışı ile bekleneni verememişlerdir. Şimdiki yönetim hazırlıklarını nasıl yapıyor, bilemiyorum. Ama Türkiye’de THK’nın yangınla mücadelede çok daha kapsamlı, kapasiteli olması arzulanıyor. THK’da eğer iddia edildiği gibi pervane yoksa, uçacak gücü, sekiz ton suyu taşıyacak gücü yoksa ne yapacaksın o kurumu? Gözden geçireceksin. Şimdiki yönetimin samimi olduğu kanaatindeyim ben. Bir paşa sorumlu kılınmış, zannediyorum samimi çalışır.
‘Milli Takım çok iyi gidiyor’
- Milli Takım önceki günkü maçta galip geldi...
- İyi yürüyor. Şenol Güneş tecrübeli bir hocamız.
- Fenerbahçeliler olarak rahatlıkla konuşabiliriz...
- İyi başladınız. Tabii Beşiktaş’ın bir özelliği vardır. 90 dakika takımıdır. 90 dakikada çok golleri vardır. Onu da unutmamak lazım.