CHP'den '1 Mayıs' raporu: 18 yılda 23 bin 980 iş cinayeti

CHP'den '1 Mayıs' raporu: 18 yılda 23 bin 980 iş cinayeti
CHP İstanbul Milletvekili ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, 1 Mayıs vesilesiyle hazırladığı raporda, AKP hükûmetlerinde 2002-2019 yıllar arasında 23 bin 980 işçinin hayatını kaybettiğini açıkladı.

2019 yılında 112 sığınmacı işçinin hayatını kaybettiğini belirten Tanrıkulu, 11 Mart-11 Nisan tarihlerinde en az 855 işçinin coronavirüs testinin pozitif çıktığını kaydetti.

CHP'li Sezgin Tanrıkulu, 1 Mayıs İşçi ve Emekçiler Hak İhlalleri Raporunu yayınladı. Raporda 2002-2020 yılları arasında Türkiye'de meydana gelen ihlaller ele alındı.

AKP hükûmetlerinde yaklaşık 24 bin iş cinayetinin “önlenebilir sebeplere” rağmen yaşandığı belirtilen raporda, 2019 yılında en az 1.736 işçinin yaşamını yitirdiği ifade edildi. Rapora göre, 2019'da en az 112 sığınmacı işçi hayatını kaybetti. 2019 yılında ölenlerin yaş aralığı dikkate alındığında 14 yaşın altında 29 çocuk işçi, 15-17 yaş aralığında 38 çocuk işçi iş cinayetlerinde hayatını kaybetti. 2019 yılında meydana gelen iş cinayetleri işkollarına göre ayrıldığında en fazla ölüm 442 işçinin hayatını kaybettiği tarım, orman işkolunda meydana geldi. 

Meslek hastalıkları

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) verilerine göre, dünyada ortalama bir “iş kazası sonucu ölüm” karşılığında altı (6) “meslek hastalığı sonucu ölüm” olduğu belirtilen raporda, "Yani Türkiye’de 2019 yılında 10 bin civarında insanın meslek hastalığı nedeniyle yaşamını yitirdiğini söylemek mümkündür" dendi.

Raporda, meslek hastalıkları konusundaki en büyük problemlerden birinin gerçeği yansıtmayan istatistikler olduğu belirtildi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Eğitim Araştırma Merkezi'nin 2013 tarihli raporunda yer alan "Meslek hastalıklarındaki kapsam ve sınıflandırma farklılıkları (“Tıbbi Kapsam” ve “SGK kapsamı” gibi) verilerde standardizasyon problemini doğurmuştur. Ayrıca Eurostat, ILO, WHO gibi uluslararası kuruluşlarla olan kapsam farklılıklarımız da meslek hastalıklarının boyutlarını net olarak görebilmemizin önünde engel teşkil etmektedir" ifadelerine yer verildi.

Sendikal örgütlülük

Raporda, İGİG verilerine göre 2019 yılında iş cinayetlerinde hayatını kaybedenlerin 23'ünün sendikalı (yüzde 1.32), 1713'ünün (yüzde 98,68) ise sendikasız olduğu belirtildi. Yer verilen İSİG raporunda göre sendikal örgütlenmenin işçilerin yaşamını korumada önemi vurgulandı ve şu ifadeler kullanıldı:

"Ölen işçilerin yüzde 98’i sendika üyesi değildir. Yani sendikasız çalışmak ölüm demektir. İş cinayetlerinin önlenmesi, sağlıklı ve güvenli çalışmanın ön koşulu işçi katılımıdır. İşçiler ancak sendikalaşarak bunu sağlayabilir. Ülkemizde sendikaya üye olan işçiler işten atılıyor, sermaye işyerlerinde sendika istemiyor ya da istediği sendikayı getiriyor. Devlet daha ileri giderek sendikaların yapacağı basın açıklamalarını, toplantıları ve grevleri yani toplu pazarlık hakkını yasaklıyor. Bu noktada işyeri İSİG kurulları, çalışan temsilciliği ve genel olarak sendikal örgütlenme üzerindeki baskılar sona erdirilmelidir. Grev yasaklarına son verilmelidir...” 

Çocuk işçiler

Rapor'da yer alan TÜİK'in “Çocuk İşgücü Anketi Sonuçları 2019" çalışmasına göre, Türkiye genelinde 5-17 yaş grubundaki çocuk sayısı 16 milyon 457 bin olarak tahmin edildi.

TÜİK’e göre, bir ekonomik faaliyette çalışan 5-17 yaş grubundaki çocuk sayısı 720 bin olurken, çalışan çocuklar arasında 5 yaşında çocuk gözlendi, 5-17 yaş grubunda çalışan çocukların aynı yaş grubundaki çocuklar içinde payını gösteren istihdam oranı ise yüzde 4,4 oldu.

Raporda, TÜİK’in açıklamasına göre, çocukların çalışma nedenlerinde ilk sırayı yüzde 35,9 ile "hane halkının ekonomik faaliyetine yardımcı olma" yer aldı, bunu yüzde 34,4 ile "iş öğrenme, meslek sahibi olma", yüzde 23,2 ile "hane halkı gelirine katkıda bulunma", yüzde 6,4 ile de "kendi ihtiyaçlarını karşılama"nın izlediği belirtiltildi.

Çalışan çocukların yüzde 30,8'inin tarım, yüzde 23,7'sinin sanayi, yüzde 45,5'inin hizmet sektöründe yer aldığı, bu çocukların yüzde 66'ısının düzenli iş yerinde, yüzde 30,4'ünün tarla-bahçede, yüzde 3'ünün seyyar sabit olmayan iş yeri veya pazar yerinde, yüzde 0,5'inin ise evde çalıştığı kaydedildi.

Anketlerin gerçekleri yansıtmaması

Raporada, Fişek Enstitüsü Çalışan Çocuklar Bilim ve Eylem Vakfı’nın “TÜİK Çalışan Çocuk İşgücü Anketi 2019” hakkındaki değerlendirmesinde özetle şu eleştirilere yer verildiği belirtildi:

"Anket, önceki anketler gibi çocuk işçiliğinin en düşük olduğu, Ekim, Kasım ve Aralık aylarında yapılmış. Bu aylar, genel olarak, özellikle de tarımsal faaliyetlerin büyük ölçüde tamamlandığı ve okulların açık olduğu bir dönemi kapsadığı için çalışan çocuk sayısının en düşük olduğu zaman dilimi.

"Rapora Suriyeli göçmenler ve çıraklar dahil edilmedi"

"Anketin 2011 yılındaki iç savaştan sonra Türkiye'ye göç etmek durumunda kalan Suriyeli haneleri kapsayıp kapsamadığı belirtilmemiş. Bununla birlikte çocuk sayısının 1,2 milyon kadar arttığı görülüyor. Ancak bu artış anketin kapsadığı nüfus grubunun değişmesinden kaynaklanıyor. Geçmişteki anketler 6-17 yaş grubunu içerirken, son anket 5-17 yaş grubunu kapsıyor. Dolayısıyla ankete Suriyeli göçmenlerin dahil edilmediği anlaşılıyor.

"Ankete dahil edilmeyen bir diğer kesim de çıraklardır. Çocuk işçiliğin bir biçimi olan çıraklık ne önceki anketlere ne de bu son ankete dahil edilmiştir.

"4+4+4 sistemi çocukların erken yaşta işgücüne katılmasına neden oldu"

"4+4+4 eğitim sistemine geçişle birlikte pek çok çocuk ilköğretim çağını 13 yaşında tamamlamaktadır. Bu durumun ilköğretimini tamamlamış ancak 14 yaşını doldurmamış çok sayıda çocuğun işgücü piyasasına girmesine yol açtığı öngörülmekle birlikte, TÜİK'in açıkladığı verilerde 14 yaş altı yaş kırılımları görülemediği için bu konuda bir değerlendirme yapılamamaktadır. Ancak mikro verilerin açıklanmasından sonra bu konuda analizler yapılabilecektir.

"2012 yılındaki anketle karşılaştırıldığında Türkiye'de çalışan çocuk sayısının 173 bin kişi azalarak 893 binden 720 bine düştüğü görülüyor. Ancak bu azalışı yorumlarken dikkatli olmak gerekir. Çünkü 2011 sonrası Türkiye'ye göç eden Suriyeliler geniş bir özgür olmayan emek gücü havuzu yarattılar. İşverenler yerli işçileri son derece ucuz olan bu göçmen işçilerle ikame etti. Çalışan çocuklar için de aynı şey söz konusu. Dolayısıyla çalışan çocuk sayısındaki azalmanın, Suriyeli çocukların çok daha ağır koşullarda çalıştırılması ile sağlanmış olma olasılığı kuvvetli.

"Çocuklarda ücretli işçilik artıyor"

"Anketin en çarpıcı bulgusu çocuk emeğindeki işçileşme eğilimi. Anket gösteriyor ki, ücretli işçilik gittikçe çocuk emeğinin başat biçimi haline geliyor. 2012'de çalışan çocukların yüzde 52'si ücretli iken 2019'da bu oran 10 puanlık bir artışla yüzde 63'e çıkmış durumda. 1999'da bu oran sadece yüzde 29'du. Bu veri bize, çalışan çocuk sorununun ciddi bir biçim değişikliği yaşadığını gösteriyor. Bunun çocuk emeği ile mücadele açısından önemli sonuçları olacaktır. Çalışan çocuklar arasında kendi hesabına çalışma yüzde 60 azalırken, ücretsiz aile işçiliği yüzde 38 oranında gerilemiş. Kendi hesabına çalışma neredeyse ortadan kalkmış durumda.

"Ankete göre çalışan çocukların yüzde 1,3'ü çalıştığı yerde bir yaralanma veya sakatlanma yaşadı. Anketin gerçek durumla en örtüşmeyen bulgusunun bu olduğu açıktır. SGK istatistiklerine göre, 48.800 kayıtlı çocuk çalışanın bulunduğu 2018'de çocuk işçiler 7.094 kaza yaşadılar. Çalışan çocukların kaza geçirme oranı yüzde15… SGK verilerinin, sigortalı/kayıtlı çocukları içerdiği, bunların çalıştığı işyerlerinin kayıtdışı çalışan çocuklarınkinden daha iyi durumda olduğu dikkate alınırsa yüzde 1,3 gerçekçi gözükmemektedir.

"İş öğrenmek ve meslek sahibi olmak amacıyla çalıştığını ifade eden çocuk oranının yüzde 15,20'den yüzde 34,4'e çıkmış olması da oldukça çarpıcı. Bu durum eğitime erişimde eşitsizliğin giderek derinleşmesinin, eğitimin piyasalaşmasının ve yoğun işsizliğin sonucunda eğitime yapılan yatırımın istihdama katılım olanağı sağlayacağına ilişkin inancın azalmasıyla ilişkili olabilir. Yoksul hanelerdeki çocuklar için nitelikli eğitime erişim imkânı düşüktür ve eğitim giderleri yüksektir. Eğitim için gerekli yatırımı yapmak dahi pek çok genç için insan onuruna yakışır istihdam olanağına erişim sağlamamaktadır (genç işsizliğinin yüzde 27'yi aştığı ülkemizde). Bu durum çocukların (ve ailelerinin) eğitim ve istihdam arasında seçimlerini istihdamdan yana kullanmalarına neden olabilmektedir."