Alfred Adler ve Doğum Sırası Teorisi:Teoriye göre doğum sırasına göre büyük çocuk en zeki olan…

Alfred Adler ve Doğum Sırası Teorisi:Teoriye göre doğum sırasına göre büyük çocuk en zeki olan…
Ailelerimiz seçemediklerimiz aynı zamanda vazgeçemediklerimiz. Seçemediğimiz ailelerimizde doğarken bir de seçemediğimiz kardeşlerimiz oluyor. Bazılarımız tek çocuk bazılarımız ilk çocuk bazılarımız ikinci olurken bazılarımızın ikizi hatta nadir olsa da üçüzü bile var! Peki bu doğum sırası bireyin kişilik oluşumunu etkiliyor olabilir mi?

Öncelikle, bu durum uzun bir zamandır biliniyor ve bilimde buna ilk doğan avantajı veya doğum sırası etkisi adı veriliyor. Her ne kadar bu örüntü yıllardır biliniyorsa da, nedeni bir türlü tam olarak keşfedilememişti. Örneğin 1920'lerde psikoterapist Alfred Adler, bunu son derece şairane bir şekilde, ilk doğan çocuğun genç yaştan "gücü tattığını" ve bu nedenle küçük kardeşlerini domine ederek, kendisinin "tahttan edilmediğinden emin olmaya çalıştığını" düşündü. Yani büyük kardeş, aile tahtının varisi veya prensi olduğundan, bu pozisyonu koruyacak bir psikolojiye sahipti. Çalışmaların gösterdiğine göre bunun sebebi genetik değil. Çünkü iki kardeşin genomlarının %99.95'inden fazlası birebir aynı; anne ve babalarından aldıkları genlerin %50'si birebir aynı. Buna ek olarak aynı anne baba tarafından, aynı evde yetiştirildikleri, aynı okullara gittikleri ve diğer birçok aynı deneyimi paylaştıkları gerçeğine rağmen, kardeşler çoğu kez birbirlerine aynı şehirde veya aynı ülkede yaşayan iki kişiden daha fazla benzer değil gibidir. Hatta ikizler üzerinde yapılan çalışmalarda da, birebir aynı genlere sahip kardeşlerin bambaşka karakterlere ve başarılara sahip olabildiği biliniyor. Peki, aynı aileden gelen iki kardeşi bu kadar farklı yapan nedir?

kardesler.jpg

Konunun sağlık ile de ilgisi yok. Yani eğer ki ikinci çocukların daha az sağlıklı doğduğunu, dolayısıyla hayata geriden başladıklarını düşünüyorsanız, bu doğru değil. Hatta her ne kadar buna yönelik kanıtlar çok daha kısıtlı olsa da, genellikle sonradan doğan çocuklar daha yüksek kilolarla doğuyorlar ve genel olarak daha sağlıklılar gibi gözüküyor.

Ama yaygın inancın aksine, yapılan çalışmalarda kardeşler arasındaki mizaç, bağlılık veya davranışsal sorun farklarının da ilk doğan avantajına etkisi olmadığı gösterildi (her ne kadar bu konudaki tartışmalar devam ediyor olsa da).Örneğin hangi sırada doğarsa doğsun, çocuklar ergenlik döneminde ortalamada eşit özgüvene sahipti. Aileleri ile bağ kurma konusunda dikkate değer bir farka sahip değillerdi.

Konunun gelir düzeyiyle veya aile büyüklüğüyle de ilgisi yok.Birincisi, bu örüntü tüm sosyoekonomik sınıflarda benzer işliyor. İkincisi, ilk doğan çocuklar genelde daha fakir ailelere doğuyorlar, çünkü ebeveynlerin yaşı ilerledikçe, gelirleri de artıyor. Dolayısıyla gelir, ayırt edici bir faktör değil. Tabii daha çok çocuk, kaynakların daha fazla bölüştürülmesi anlamına geliyor ama ikinci ve sonraki çocuklara daha az gelir düştüğüne dair herhangi bir bulgu gözükmüyor

Leipzig Üniversitesi'nde yapılan yeni bir araştırmada araştırmacılar; nevrotiklik, dışadönüklük, vicdanlı olma, açık fikirli ve uzlaşmacı olma gibi özellikleri inceledi. İngiltere, Almanya ve Amerika’dan 20.000 kişinin kardeşlerin ilki, sonuncusu veya kardeşler arasında doğup doğmamasından kişiliğinin nasıl etkilendiğini değerlendirdi.

Fakat bilim, doğum sıranızın farklı şekillerde kim olduğunuzu etkileyebileceğini gösteriyor; en küçük kardeşlerin sağlıklı olma şansı yüksekken, daha büyük kardeşler daha akıllı olabiliyor.

Leipzig Üniversitesi’ndeki araştırmada, zeka konusunda küçük bir farkı da ortaya çıkardı. İlk doğanlar küçük kardeşlerine göre biraz daha akıllı olma eğilimi gösteriyorlar ve bu kardeşler küçük kardeşlerine göre biraz daha zeki olabiliyorlar.

Araştırmacılar aynı zamanda akılcı insanların ne düşündükleri konusunda farklılıklar olduğunu keşfettiler; ilk doğan çocuklar "Kardeşime göre daha hızlı anlarım." gibi ifadeleri daha rahat dile getirip kabulleniyorlar.

Bu insanlar aynı zamanda, soyut fikirleri anlamanın daha kolay olduğunu ve küçük kardeşlerine göre daha zengin bir kelime dağarcıkları olduğunu söylüyorlar.

Önceki araştırmalarda bu durumun nedeni tam olarak belli değilse de, bu araştırmada bir neden üzerine yoğunlaşıldı. Uzmanlar, en büyük çocuğun zekasının anne karnında meydana gelen biyolojik bir değişimden değil, aile içindeki sosyal statüsünden kaynaklanabileceği kanısındalar.

Aynı anne babadan doğan kardeşler, genelde aynı ortamlarda büyüseler bile çok farklı karakterlerde olabiliyor. Bu yüzden bazen kardeşler arasında sorunların oluşması normaldir. Biyolojik faktörler, kalıtsal faktörler, çevresel faktörler, fiziksel yapı ve aile yapısı gibi etkenlerin yanında doğum sırasının kişilik özellikleri ve davranışlar üzerinde kalıcı etkilerinin olabileceği fikri ilk kez Alfred Adler tarafından ortaya atılmıştır. Kaçıncı çocuk olarak dünyaya gelmiş olduğunun yanı sıra bireylerin aile içi konumunun da önemli olduğunu belirten Adler, kesin çizgilerle kardeş özelliklerini ayırmayıp aksine bireyin algısına göre kişiliğinin şekillenebileceğini belirtmiştir. Adler’e göre bireyin kişiliğinin şekillenmesinde etkili olan beş önemli doğum sırası vardır. Bunlar; en büyük kardeş, iki kardeşten küçüğü, ortanca kardeş, en küçük kardeş ve tek çocuk.

Doğum Sırasının Kişilik Üzerindeki Etkisi

kardes-1.jpg

Ailenin ilk göz ağrısı olarak tanımlanan en büyük çocuk, genellikle doğumundan itibaren ilgi odağı olmuştur. İlk çocuk henüz hiçbir kardeşin olmadığı ortama doğduğu için ailenin bütün imkanlarına sahip olur. Anne babanın ilgisi, evin en güzel köşesi, kıyafetlerin en yenisi.. Bütün olanaklar ilk çocuk daha doğmadan hazır hale gelir. Aynı zamanda anne ve babanın acemilik dönemine denk gelen ilk çocuklar, yetiştirilirken bu acemiliğin olumsuzluklarıyla da fazlasıyla karşılaşır. Henüz dünyaya gelmeden ebeveynler bu çocuklardan ‘mükkemel çocuk’ olmasını bekler ve bu doğrultuda onlar için iyi olanı yapmak uğruna aşırılığa kaçabilirler. Bu yüzden yoğun ilgiye alışan ilk çocuklar, ileride bağımlı olmaya, her zaman önde olmak için çok fazla çabalamaya eğilimli bir kişiliğe sahip olabilirler.

İki kardeşten küçük olanı, zaten doğduğu andan itibaren anne babanın sevgisini ve ilgisini büyük kardeş ile paylaşmaktadır. Genellikle ilgiyi paylaşmak zorunda olan bu çocukların en belirgin özelliği büyük kardeş ile yarış içinde oluşu ve genel olarak tetikte olmasıdır. İlk çocuğu sürekli geçmek gibi bir hedefi vardır. Bu rekabetçi ortamda kardeşleri kadar yetenekli veya başarılı olmadığını düşünüp yaşıtları olan çocuklarla da sürekli yarışmaya yeltenebilir. Bu durum iki kardeşten küçük olan çocuklarda yenilgiyi kabul eden karamsar bir kişiliğe sahip olmaya yol açabilirken bir diğer yandan tam tersi bir şekilde bu çocuklar tepkici ve daha çok baş kaldıran bir kişiliğe de sahip olabilir. Diğer bir yandan anne ve baba daha az korumacı davranıp, genelde ilk çocuklardaki acemiliklerini diğer çocuklara yansıtmaz. Daha az baskı ve yönlendirmeyle büyütülen bu çocuklar genelde kendi seçimlerini yapmakta daha cesur olur.

Ortanca kardeşler, kendilerini iki kardeş arasında sıkışmış hissedebilirler. İlk çocuk ilk göz ağrısı son çocuğun ise evin küçüğü olarak, anne ve babasının tüm ilgi ve sevgisinin diğer kardeşlerinde olduğuna inanıp kendilerini unutulmuş, zavallı ve aldatılmış olarak düşünebilir. Bunun yanı sıra, ortanca çocukların adalet duygusu fazlasıyla gelişmiş de olabilir. Bulundukları ortamlardaki adaleti sağlamakta fazlasıyla hassas davranabilirler.

En küçük kardeş, ailenin hiç büyümeyen çocukları olarak tanımlanabilirler. Genelde ailenin ilgisini her zaman üzerinde bulunduran bu çocuklar kardeşleriyle arasında rekabetçi bir ortam yaratmazlar. Her zaman ilgi odağı olan bu çocuklar, ileriki hayatlarında da her zaman ilgi görmeyi bekler ve çevrelerine karşı benmerkezci bir tutum sergileyebilirler.

Tek çocuklar konusunda daha dikkatli olunması gerektiğini vurgulayan Adler, bu çocukların en büyük kardeş ile benzer özellikler taşıdığını düşünmüştür. Anne ve babasının tüm maddi ve manevi olanaklarına sahip olan bu çocuklar, her zaman göz önünde bulundukları için çevresindeki insanlardan da bunu görmek isteyebilirler. Diğer yandan, ailenin ilgisi kadar beklentisi de bu çocuklarda fazla olabilir. Bağımlı, kıskanç veya bencil bir kişilik olma eğiliminde olabilirler.

Kaynak: monapsikoloji,dergipark

Etiketler :