Wanted

Sene 1976…

Kıbrıs Barış Harekatı'nın ikinci yıldönümünü kutladığımız gün, MTA Sismik-1 Hora, petrol aramak üzere Ege'ye açıldı. Ve, tarihi rest çekildi: Yunanistan müdahale ederse vururuz!

*

1942 modeldi Hora, 55 metre boyunda, 9 metre enindeydi. Ama, uçak gemisi kadar etkiliydi. Bu küçücük sembolik tekne, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin devasa gücünü temsil ediyordu.

*

Kıbrıs'ta sopayı yiyen Atina kıvrım kıvrım kıvranıyor, gıkını çıkaramıyordu. Silah ambargosu tehdidi işe yaramıyordu. Çünkü, Kaddafi açık açık “Libya'ya ait Mirage savaş uçakları Türk Hava Kuvvetleri'nin emrindedir” diyordu.

*

Başbakan, Demirel'di. Ama, işin adresi belliydi. ABD başkanı Gerald Ford, başbakanı değil, Bülent Ecevit'i Beyaz Saray'a davet etti. Kıbrıs Fatihi'ni ikna etmeye çalışacak, Yunanistan'ı daha fazla hırpalamamamızı rica edecekti. Diplomatik mesajlar çoktan verilmişti zaten… “ABD yönetimi olarak Ege'ye çıkmanıza karışmayacağız, istediğiniz yerde petrol arayabilirsiniz.”

*

Ecevit daveti kabul etti, ilk durağı New York'tu, The Westbury oteline yerleşti, Türk işadamlarının yemeğine katılacak, sonra Washington'a geçecekti. Onuruna verilen yemek, Waldorf Astoria otelindeydi.

*

Geldi Waldorf Astoria'ya, lobiye girdi, işte o anda olanlar oldu… Stavros Psihopedrisdes isimli Kıbrıslı Rum, tabancasını çıkardı, toplu Smith Wesson'dı, geberrr diye bağırarak Ecevit'e doğrulttu. Ölüm salise kadar yakındı, hayat adeta film şeridi gibi donmuştu. Bernard Johnson hariç… Siyahi FBI ajanı Bernard, hiç tereddüt etmeden merminin üstüne atladı, tetiğe basamadan Stavros'u yere yıktı.

*

Şok üstüne şok yaşanıyordu, çünkü, Bernard yere yıktığında Stavros'un kolu koptu!

*

En azından herkes öyle sanmıştı. Aslında, EOKA militanıydı, barış harekatımız sırasında el bombası fırlatmaya çalışırken elinde patlamış, kolu kopmuştu, protez kol kullanıyordu.

*

(28 yaşındaydı Stavros… Soruşturma neticesinde, Yunan istihbarat teşkilatı'nın tetikçisi olduğu ortaya çıktı. Bir ay önce New York'a gelmiş, Park Lane otelinde kasiyer olarak işe başlamıştı. Güya yargılandı, Rum lobisi devreye girdi, bir sene bile yatmadan, 100 bin dolar kefaletle serbest bırakıldı, yırttı.)

*

(Bernard Johnson, ABD dışişleri bakanlığı güvenlik biriminde genç bir koruma ajanıydı. O gün, Frederick Locker ve George Mitchel isimli ajanlarla birlikte Ecevit'in çevresinde görevliydiler. Bernard yakın koruma konusunda özel eğitim aldığı için, nereye hamle yapacağını çok iyi biliyordu. Soğukkanlı şekilde tabancaya uzanmıştı, suikastçinin ateşlemek üzere olduğu tabancanın horozu başparmağını delmişti.)

*

Bülent Ecevit memlekete döner dönmez ilk iş, kendisi için göğsünü siper eden Bernard'ı davet etti. Bernard, o dönemin ABD dışişleri bakanı Kissinger'ın özel izniyle Türkiye'ye geldi, İstanbul'u gezdi, ardından başkente geçti. Ecevit, hayatını kurtaran FBI ajanının onuruna Marmara Oteli'nde yemek verdi, sarıldılar, sohbet ettiler, güzel güzel ağırlandı, uğurlandı.

*

23 sene sonra, 1999'da… Ecevit başbakan olarak gene New York'a gitti. Suikaste uğradığı Waldorf Astoria'da kalıyordu. Konferans vermek üzere Türkevi'ne gittiğinde, kendisini sürpriz bir konuk bekliyordu. Bernard oradaydı… Terfi etmiş, ABD dışişleri bakanlığının New York güvenlik başkanı olmuştu.

*

Kucaklaştılar, sohbet ettiler, korkunç hadiseyi kahkahalarla andılar, ayrıldılar. Elbette New York'a gelen her yabancı devlet adamı önemle korunuyordu

ama, Ecevit'in yeri bambaşkaydı.

O kocaman yürekli naif adam,

hem cesareti, hem zarafeti,

hem de Bernard'la dostluğa

varan ilişkisi nedeniyle ayrı yere sahipti. FBI'ın en seçkin ekipleri

koruyor, adeta ABD başkanı gibi muamele görüyordu.

*

Yedi sene sonra, 2006… Ecevit vefat etti. Rahşan hanıma gönderilen taziye mesajları arasında, emekliye ayrılmış olan Bernard Johnson'ın satırları vardı: “Büyük bir insanın ölümünü öğrenmekten dolayı derin üzüntü içindeyim, size ve Türk milletine başsağlığı dilerim.”

Yılmaz Özdil'in yazısı

Önceki ve Sonraki Yazılar
Yılmaz Özdil Arşivi