DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Meclis’teki İmralı Süreci tartışmalarına ve partilerin tutumuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. CHP’nin sürece daha fazla inisiyatif alarak katılması gerektiğini belirten Bakırhan, şunları ifade etti:
"CHP OYUNU GÖRMELİ"
"19 Mart operasyonları sonrası CHP'ye yönelik her geçen gün artan operasyonların kendilerini zorladığını biliyorum ve anlıyorum. Bu, CHP ve tabanı için büyük bir şok oldu. Belki de ilk defa bu düzeyde sistematik bir baskıya maruz kaldılar. Daha önce hiç deneyimlemedikleri bir fırtınanın içine girdiler. Bu durum sürece mesafe kurmalarına neden olmuş olabilir. Ancak burada önemli bir noktayı vurgulamak istiyorum; eğer birileri CHP'yi süreç dışına itmeye çalışıyorsa, demek ki ortada bir oyun var. CHP bu oyunu görmeli ve daha çok dahil olarak ve inisiyatif alarak boşa çıkarabilir. Fırtınadan kaçmak değil, fırtınada doğru bir biçimde yelken açmak hayat kurtarır. Türkiye'nin geleceğinde söz sahibi olmak isteyen bir parti, ülkenin yüz yıllık bir meselesinde çözüm iddiasını güçlü bir biçimde ortaya koymalıdır.
"SÜREÇ DIŞINA KALMAK SİYASETİN DOĞASINA AYKIRI"
Bakırhan, 'naçizane uyarım' diyerek de CHP'ye şöyle seslendi:
"Naçizane önerim şudur; CHP, iktidar karşıtlığının süreç karşıtlığına dönüşmemesine dikkat etmeli. İktidara karşı sonsuz muhalefet en doğal hakkıdır ama süreç konusunda müşterekleri arttırmaya odaklanabilmeliyiz. Süreç dışında kalan, tarih dışında kalır. Tarih dışı kalmak da siyasetin doğasına aykırıdır."
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim'deki çıkışını değerlendiren Bakırhan, bu tutumu önemli bulduğunu söyledi.
MA'nın haberine göre; Tuncer Bakırhan, ancak gelişmelerin bireysel değil, siyasal koşullar çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini vurguladı:
"MHP Genel Başkanı Sayın Bahçeli, 22 Ekim çıkışıyla sert kabuklarla sarmalanmış ezberleri yıktı. Bu yönüyle çıkışı ve sonrasındaki tutumu değerlidir. Elbette Bahçeli veya bir başka siyasetçi bir sabah uyanıp klasik politik tutumlarının yüz seksen derece aksi bir yere doğru kayma yaşamaz. Dolayısıyla süreci aktör bazlı okumaya tabi tutarken nesnel siyasal koşulları esas almalıyız. Yani bazı küresel, bölgesel ve Türkiye dinamiklerinin üst üste binerek, aynı konjonktüre denk gelerek Kürt meselesinde çözümü dayatmasının bir sonucu olarak tavır değişikliğini görüyoruz. Yaşananları bu çerçeveden incelediğimizde meseleyi bir çözüm iradesi mi, taktik mi ikilemine sıkıştırmadan değerlendirebiliriz. Böylece sürece dair hem farklı aktörlerin yaptıklarını daha doğru kavrar hem de demokratik çözüm için politika üretmek, çözümü zorlamak gibi temel sorumluluklarımızı daha iyi hayata geçiririz."
AKP VE MHP RAPORLARINA ELEŞTİRİ
Meclis’te kurulan komisyonun hazırlayacağı rapora dair görüşlerini de paylaşan Bakırhan, AKP ve MHP’nin sunduğu belgeleri eleştirdi. MHP’nin Kürtleri siyasi özne olarak kabul etmeyen yaklaşımını reddettiklerini belirten Bakırhan, şunları söyledi:
"MHP'nin raporunda “Kürtler siyasal varlık olarak yoktur” diyor, Kürtçe eğitimi reddediyor. Kimlik ve anadilinde eğitim konusunda retçi bir yerde duruyor. Bunu kabul etmek imkansız. Bunun yanı sıra MHP raporundaki tarihsel tespitler arasında önemli noktalara parmak basıldığını da görüyoruz. Evet, Türk ve Kürt halkları kader ortaklığı yaptıklarında tehlikeleri bertaraf etmişlerdir ve tarih bir kez daha tehlikelerle karşı karşıya bırakıyor bizi.
AKP'nin raporu ise müstakil yasa diyerek geçiş yasasının gerekliliğini teyit etse de geleceğe dönük demokratikleşme ve bütüncül hukuku sağlama hususlarında muğlak bir tutum sergileyerek soru işaretlerinin ortaya çıkmasına neden oluyor. Herhangi bir rapor esas alınarak sorun tümüyle çözülemez. Meseleye doğru yerden yaklaşmamız gerekiyor
Eğer rapor yalnızca AKP-MHP güvenlik perspektifine sıkışırsa, iki şey olur; süreç kısa vadede yönetilir ama uzun vadede meşruiyet kaybeder. İkincisi de Kürt toplumunda “eşitlik” beklentisi karşılanmadığı için toplumsal enerji yeniden gerilim üretir. Bizim tutumumuz; Meclis zeminini terk etmek değil, daha güçlü savunmaktır. Toplumu, sivil alanı, meslek örgütlerini, kadın ve gençlik hareketlerini, sürecin demokratik içeriği için daha fazla seferber etme derdimiz bununla ilintilidir. Çünkü barış, ancak toplumun rızası ile korunur ve büyür."